Nice 100 yıllara benim güzel ülkem

100 küsür sene önce, tenis maçı izlerken fotoğrafı var. Yüzerken fotoğrafı var, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, at binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var.

Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var. O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun, sanırın Dünya moda ikonu. Hayvanlarla fotoğrafları var, çocuklarla, delikanlılarla, cephede askerlerle, komutanlarla, dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla…

Aşık olmuşluğu da var, oturup rakı içmişliği de. Dua etmişliği de var, vaaz vermişliği de. “Bana yeniden üniformamı giydirmeyin” deyip ültimatom vermişliği de var. Tek bir ağacı kesmemek için koca köşkü yürütmüşlüğü de var, bozkır Ankara’ya Atatürk Orman Çiftliği’ni kurmuşluğu da.

Kalbine kurşun yemişliği de var ülkesi için. Savaştan savaşa koşmuşluğu da. Tam yirmi iki yılını cephede geçirmişliği, o ayaklarını asker potininden çıkarmamışlığı, askeri tayınını yemeden sofraya oturmamışlığı da var. Bir çok ülke liderini sofrasında ağırlamışlığı da var.

Ama ne yazık ki “Evde yiyecek kalmadı oğul” diye mektup yazan anacığına; “Bendeki para milli mücadelenin parasıdır. Vatanı kurtarmak için topladık. Konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem anacığım, şimdilik evdeki halıları satın” demişliği de var.

Ve tarihin görüp göreceği en yoksul, en çaresiz savaşlarından birinde “Geldikleri gibi giderler” demişliği de var. Ömrünü, emeğini, aklını, sevgisini milletine verdiği gibi, tüm malını mülkünü de milletine bağışlayıp geçmiş bir atamız var.

Söyleyin bana, kaç babayiğit yapabilir şimdi bunu. Ha bir de “Bize uymuyor, ilgilenmiyoruz; düzenleyip yeniden göndersinler, bakarız” deyip Birleşmiş Milletler Cemiyeti kurallarının değişmesine sebep olmuşluğu da var.

Yurdu sevmek nasıl olur onu göstermiş, yaşamış bir atamız var. Yetmezmiş gibi; yemesiyle, içmesiyle, oturmasıyla, kalkmasıyla, çatal, bıçak tutmasıyla, zarafet timsali bir atamız var.

Avrupa’dan önce kadına değer vermiş, ona seçme ve seçilme hakkı tanımış, kadını insan makamına layık hale getiren düzenlemeler yapmış; “Ey kahraman Türk kadını sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” demiş, Müzeyyen Senar’ı Safiye Ayla’yı takdir ederek dinlemiş bir Atamız var.

Onun getirdiği alfabe ile ona hakaret etmeye çalışanlara; “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyebilmiş,

Egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden bir devlet şekli olan CUMHURİYETİ Türk Milletine armağan etmiş, CUMHURİYETİ ilan ederken demokrasinin bütün kurallarının zamanı geldikçe uygulanması görüşünde olan, ve tek amacı, baş amacı Türk milletinin, siyasal haklarını dilediği gibi kullanması, memlekette çoğulcu demokrasinin işlerlik kazanması olan bir ATAMIZ var.

Nice 100 yıllara benim güzel ülkem

Nice 100 yıllara canım Atam. Seni her geçen gün daha da çok seviyor ve özlüyoruz


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir