29 Ekim 1923 Günü Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 100. Yılını büyük bir coşkuyla kutlayacağız. Tarihi önemdeki bu önemli günümüzü kutlamak bizlere nasip olduğu için, büyük bir sevinç ve mutluluk duyduğumuzdan eminim.
Bu tarihi günümüzü 29 Ekim 2023 günü Ankara`da Anıtkabirde, yüzbinlerce Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet savunucusu ve sevdalısıyla birlikte kutlayacağız.
25 Ekim 2023 günü Cumhuriyetimizin 100. Yılı nedeniyle Burhaniye Cemevi tarafından düzenlenen geniş katılımlı toplantıda değerli yazar arkadaşım Öner Yağcı ile birlikte konuşmacıydık.
28 Ekim’de de Atatürkçü Düşünce Derneğinin düzenlediği, 100 Yılda Laik Cumhuriyet Büyük Ankara Buluşmasına katılacağız.
Ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti’yle barışık olmayanlar, aradan geçen 100 yıla karşın, Osmanlı Devleti ve Halifelik hayallerini hala sürdürüyorlar. Osmanlı Devleti’nin duraklama, gerileme ve çöküş nedenlerini incelemeden ve bilmeden bu görüşlerini koruyorlar.
1854 yılında yabancı ülkelerden borç almaya başlayan Osmanlı Devleti, 1876 da borçlarını ödeyemez hale gelir ve iflas ettiğini açıklar. İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve İtalya’dan oluşan alacaklı ülkeler, merkezi İstanbul’da bulunan ismine “Duyunu Umumiye” denen alacaklı ülkeler komisyonu kurarlar. Böylece Osmanlı devletinin maliyesini, ekonomisini ve hatta siyasetini bu alacaklı devletler kontrol etmeye başlarlar. Devletin gelir kaynaklarına el konur. Osmanlı Devleti artık yâri sömürge konumundadır. Osmanlı Devleti’ne artık “Boğazdaki hasta adam” denmektedir.
Osmanlı Devleti, Almanya’nın yanında girdiği Birinci Dünya Savaşını kaybederek, 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Anlaşmasını imzalar. İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan Türkiye`nin önemli gördükleri bölgelerini işgal ederler. Doğu Anadolu`da bir Ermeni Devletinin, Karadeniz Bölgesinde de Pontus Devletininim kurulması öngörülür. Osmanlı Ordusu koşulsuz olarak dağıtılarak silahlarının elinden alınması kararlaştırılır.
İngiltere’nin yoğun desteğiyle İzmir’i işgal eden Yunanlılar, bildiğimiz gibi Ankara’yı da almak için Polatlı’ya kadar ilerlerler. Türk halkı bu işgale karşı direnmeye ve yer yer ayaklanamaya başlar.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919`da Samsun`a çıkarak, tam bağımsız Türkiye için ulusal kurtuluş savaşını örgütlemeye başlar. Amaysa, Erzurum, Sivas toplantılarında: “Milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır.” Kararı alınır.
23 Nisan 1920 de Ankara`da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisinde: “Meclis`in üstünde hiçbir güç ve kuvvet yoktur” kararı alınır. 10 Ocak 1921 Tarihinde Meclis tarafından kabul edilen kararda: “Egemenlik kayıtsın şartsız milletindir. Yürütme ve yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisindedir” yasası kabul edilir.
Üç buçuk yıla yakın süren Ulusal Kurtuluş Savaşıyla 13 Eylül 1921 de Sakarya`da ve 30 Ağustos 1922 de Dumlupınar Başkomutanlık zaferiyle Yunun Ordusu yenilir. Böylece savaşı kaybeden İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan askerlerinin İstanbul ve Trakya`dan da Türkiye`yi terk etmeleri sağlanır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin zaferle sonuçlanan ulusal kurtuluş savaşından sonra, uzun bir tartışma ve uğraş sonucu, 24 Temmuz 1924 imzalanan ve Türkiye`nin uluslararası anlaşmayla sağlanan tapusu anlamına gelen Lozan Anlaşması, İsmet İnönü’nün ve Mustafa Kemal Atatürk`ün büyük diploması başarısıyla sağlanır.
Türk halkının çok büyük yoksullukla içeresinde, zamanın en güçlü emperyalist ülkelerine karşı verilen ve kazanılan bu savaş, tüm Afrika, Asya ve Güney Amerika`daki sömürge ülkelere örnek olur. Türk halkı böylece Emperyalizmin yenilebileceğini ve tam bağımsızlığın kazanılabileceğini kanıtlanmış olur.
UNESCO 1978 yılında gerçekleştirilen 20. Genel Konferansında Mustafa Kemal Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıldönümünde 152 ülkenin oybirliğiyle şu kararı tarihi alır:
„Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur. “
Osmanlı Devleti’nin 1923 yılında Cumhuriyet`e bıraktığı ekonomik, sosyal ve kültürel mirasa içler acısıdır.
Türkiye 1923 `te yoksul bir köylü devletidir. Un, şeker ve dokuma gibi en temel ürünlerin bile önemli bir kısmı yurt dışından satın alınıyordu.
Türkiye`de sadece 337 doktor, 136 ebe ve 434 sağlık elemanı bulunuyordu. Okuma yazma bilenlerin oranı sadece yüzde altı düzeyindeydi. Bunların da önemli bir kesimi azınlıklar arasındandı.
Ülkenim tüm sanayi üretimi, ünlü Alman bilim adamı Steinhaus`un araştırmasına göre, Batı Avrupa ülkelerinde 20 bin insanın çalıştığı bir fabrikanın üretimi kadardı. Tüm sanayi ürünlerini, demir-çeliğini, çimentosunu, kimyasal ürünlerimi Türkiye dışarıdan satın alıyordu. Osmanlı Devleti’nin 1920`lerde, Batı Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında, ekonomide, sanayide, eğitimde, bilim ve teknolojide 200 yıl kadar geri kalmış olduğu söylenebilir.
Osmanlı devletinin borçları nedeniyle, tuz kaynaklarından tekel ürünlerine, demir yollarından bankalara kadar nerdeyse her şey, alacaklı devletlerin kurduğu Duyunu Umumiyenin elindeydi.
Günümüz de de Osmanlı Devleti’ne hayranlık duyanlar ve hatta “Yeni Osmanlılık” peşinde koşanlar, ne yazık ki bu gerçekleri bilmemekte, ya da bilerek halkı aldatmaktadırlar.
Atatürk`ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye çok yönlü olarak büyük bir kalkınma başarısı gösterir.
Gayri safi hasılanın yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 11,4 olarak gerçekleşir. Bu kalkınma hamlesi Türkiye`de 1950 sonrası hiç gerçekleşememiştir. 1924 de bir dolar 1,68 TL iken, 1938 de doların değeri Türk lirası karsısında 1,26 TL ye düşer.
Türkiye`nin dört bir yanında, halkın ve ekonominin temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 163 tesis kurulur. Bunların arasında şeker, dokuma, çimento, kâğıt, demir çelik, bakır ve demir işletme, uçak ve motor, uçak bakım, kükürt, şişe ve cam, bira, Sümerbank Nazilli, Bursa merinos, gülyağı, süttozu, kömür yıkama, ispirto fabrikaları bulunmaktadır. Tarım kooperatifleri, toprak mahsulleri, elektrik ve telefon santralleri, barajlar, işletme çiftlikleri, yabancılardan satın alınarak millîleştirilen ve yapılan demir yolları, günümüzde de var olan bankalar, öğretmen okulları ve fakülteler bulunmaktadır.
AKP 1950 ve sonrası kurulan devlet fabrikalarının neredeyse tamamını, yerli ve yabancı şirketlere satarak 70 Milyar dolar kadar para sağlamıştır. 21 Yıllık AKP döneminde, yollar, köprüler dışında devlet tarafından yapılan tek bir fabrika yoktur.
Atatürk döneminde tüm komsu ülkelerle dostluk, barış ve iyi komşuluk ilişkilerine dayalı dış politikalar izlenerek iyi ilişkiler sağlandı.
Atatürk`ün yönetimi, bilime, akla, eğitime, araştırmaya, vizyona, stratejiye ve zafere dayalı bir anlayışı ve bunun gerektirdiği politikayı içermektedir.!