Gazze şeridi içine sıkıştırılmış Filistinlilerin yarım asırdan fazla bir süredir yaşadıkları koşullara duydukları isyanın patlaması, Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı sürpriz saldırı ile dışa vurdu.
Saldırı sürpriz mi, organize mi, gaza getirilme mi, İsrail devletinin inceden inceye planladığı bir organizasyonu mu, tartışma kaldıran apayrı bir konu. Ama bu saldırının sonunun Filistinliler için zorluk ve acı içerdiği belliydi.
Her tür silahı ve mühimmatı yasal yollardan üretme ve ithal etme olanağına sahip, düzenli bir ordusu bulunan ve BM’ye kayıtlı bir devlet statüsündeki bir yapıya karşı yapılan saldırı, Filistinlilerin tüm çektiklerine rağmen dünyanın hemen her yerinde kınanacak, İsrail’in yaptıklarına meşruiyet kazandıracaktı.
İşin ilginç tarafı, yayılmacı (emperyalist) Atlantik İttifakı’nın başını çeken ABD, terör örgütü olarak tanımladığı Hamas’ın bu saldırısından sonra İsrail’in yanında durup, her tür desteği vereceğini dile getirip, Akdeniz’de konuşlu filosunu İsrail’e destek vermek için gönderirken, tamamen aynı koşullarda olan Türkiye’ye, terör örgütü PKK, PYD, KCK ve benzeri isimler altındaki terör örgütleri tarafından yasa dışı saldırılar yapılırken, Türkiye’nin yanında durup destek vereceğine, terör örgütlerinin yanında durarak, Türkiye’yi kınaması.
Direkt olarak Birleşmiş Milletleri, endirekt olarak da dünyayı yönettiklerini iddia eden yayılmacı (emperyalist) Atlantik İttifakı’nın dürüst ve adil olmak yerine, kendi çıkarları doğrultusunda nasıl ikiyüzlü davrandıklarını gördük bir kez daha. İsrail’e ve Türkiye’ye yaklaşımları, uluslararası hukuku ve kuralları işlerine gelmeyince nasıl elleri ile bir kenara itip, kendi çıkarları doğrultusunda davrandıklarının en güzel örneği.
İşte o aşamada, T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her uluslararası ortamda ve BM kürsüsünde “Dünya Beş’ten büyüktür” tanımlamasının ne denli doğru olduğu ortaya çıkmakta.
***
İsrail devletinin Filistinlilere karşı insanlık dışı bir saldırı ile soykırım uygulaması, 1963-1974 yılları arasında biz Kıbrıs Türklerinin yaşadıkları soykırım günlerini aklıma getirdi.
İyi ki Anavatan Türkiye’miz, 20 Temmuz 1974 Cumartesi sabahı “Mutlu Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi ve bizler Kıbrıs Türklerini, ortağı olduğumuz Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoru ile atarak Kıbrıs Cumhuriyetine çöken Makarios adlı katil papaz tarafından yok edilmesini önledi. Zira her tür silahı ve mühimmatı yasal yollardan ithal etme imkanı olan Makarios, adadaki Türkleri yok etmek için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasasına aykırı olarak önce bir ordu kurmuş sonra her tür silahı ithal etmiş, bu yetmezmiş gibi 1 Ocak 1964 sabahı Yunanistan’dan 20 bin kişilik tepeden tırnağa silahı Yunan Komando Tümeninin adaya gelmesine onay vererek Akritas adlı soykırım planını adım adım uygulamaya koymuştu.
Bugün aynen Gazze’de olduğu gibi işsiz, güçsüz, parasız, pulsuz, elektriksiz, yolsuz ve susuz adanın yüzde üçlük küçücük bir bölümüne, toplu halde değil, imhası çok kolay olacak şekilde, bölük pörçük tıkılmış bir halde, geleceği karanlık ve ümitsiz bir şekilde yaşamaya ve soluk almaya çalışıyorduk. En azından elimizde, yetersiz dahi olsa Rumların orantısız güçle yaptıkları saldırılardan kendimizi koruyacak silahlarımız bulunmaktaydı.
Anavatanımız sayesinde, yayılmacı Atlantik İttifakı’nı ve Avrupa’nın Hristiyan kulübünü arkasına almış Makarios hükümetinin acımasız ve insanlık dışı soykırımdan kıl payı kurtulduk. Şimdi dualarımız Filistin halkı için. Dileriz bizim gibi kendi bayrakları altında, huzurla yaşayacakları günler yakındır.
Bir yanıt yazın