16 Ekim Dünya Gıda Gününde, Bir Bardak Suyun Uçaklarda (0.3 L 2 Euro) İnsandan Esirgendiği Durum Nasıl Kutlanır
Günümüzde halen yaklaşık 1 milyar insanın yetersiz beslendiği, 150 milyonun açlık sınırında olduğu, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere nüfusun %30’nun obez olduğu, 3 milyarın temiz su ve tuvalete erişiminin olmadığı gün ne kadar anlamlı kutlanır. Dünya Gıda Örgütü FAO güya 2000’li yıllarda açlığı ortadan kaldıracaktı. Bırakın açlığı kaldırmayı günden güne aç insan sayısı artıyor.
Dünyadaki Gıda ve Gelir Kaynakları Adaletsiz Dağılmaktadır
Dünyada bugün doğal kaynaklar insanlığın ortak malı olmaktan çok son yıllarda kaynakları elinde tutan hâkim güçlerin tekeline geçerek gücü ve yeteneği olmayanların gıdaya erişim sınırlandırılmıştır. Dünya nüfusunun %1’ne sahip olanlar dünya gelirlerinin %50’sinden fazlasını elinde tutarak gıda kaynaklarını tekellerine geçirmişlerdir. Bilim ve teknolojideki gelişmeleri elinde tutan ve gelişmiş toplumlar geçen yüz yılda gelişmişlik ile gelişmemişlik arasındaki farkı daha da açarak ciddi bir ayrışma yaratmıştır. Amerikan General Elektrik’in sermayesi Türkiye bütçesinin yaklaşık 4 katı. Dünya nüfusunun % 5’ine sahip ABD dünya kaynaklarının % 40’ını tek başına kullanıyor.
Başta Dünyanın gelişmiş ülkelerinde ve Sahra altı Afrika ve Güney Asya’da sokaklarda yatan evsizler, çöplüklerde gıda arayanlar günden güne artıyor. Gıda gününde insanlığın maruz kaldığı adaletsiz yaşam koşulları insanlığın ayı durumundadır.
Stephan Hawking “Eğer ihtiyacımız olan her şeyi makinalar üretirse, şeylerin nasıl dağıtılacağına göre belirlenecek. Eğer makinelerin ürettiği zenginlik paylaşılırsa herkes konforlu bir dinlence içinde yaşayacak; ama makinelere sahip olanlar, zenginliğin yeniden dağıtılmasına karşı başarılı biçimde lobi yaparsa, çoğu insan müthiş yoksul olacak. Şu ana kadar, ikinci seçenek baskın çıkmış görünüyor; teknoloji giderek artan bir eşitsizliğe yol açmıyor”.
Bir Litre Su 6 Euro’ya Satılıyor!
Adaleti ve merhamet duyguları kaybolmuş, güçlülerin her istediğini güç ve teknoloji zoru ile alabildiği dünyamızda Gıda Günü nasıl içtenlik ve coşku ile benimsenir. Öncelikle bir insan hakkı olan asgari gıda, su ve yaşam koşullarının sağlanması gerekir. Temiz ve sağlıklı sürekliliği olan bir zorunlu ihtiyaç gıda gününün en önemli ihtiyacı ve mesajıdır. Madem insanız, madem dünyayı bizler bilinç ile yaşıyoruz o zaman insana yakışır bir yaşam herkesin hakkı değil mi? Havaalanında 0.5 Litresi 50 TL, özel bir havayolu şirketinin uçaklarında bırakınız yemeği, 0.3 Litresi 2 Euro (litresi 6 Euro) olan bir bardak suyun insandan esirgendiği bir dünya nasıl adaletli olabilir. Havaalanlarında bir simittin 60 TL, Çayın 50 TL olduğu bir gün nasıl kutlanır.
Bütün gıda ve su kaynağı doğanın bir parçası olarak hepimizin yaşam alanı değil miydi? Daha düne kadar sokaklarında suların şarıl şarıl aktığı akarsular bugün kurmuş ve hepimiz gelecek kaygısına düşmüş durumdayız.
Önce suyu sonrada toprağı kuruttuk. Nihayetinde şimdide ruhumuzu, vicdanımızı ve ahlakımızı kurtmuşuz. Bir bardak su 60 TL OLURMU!
“Toprak ve Su Yoksa Gıda ve Yaşam Yok”
İnsanlığın ortak malı olan toprağın tarımsal üretime uygun olması gereken derinliği, besin elementi içeriği o toprakta yetişilecek bitkinin türünü ve bitkinin kalitesini belirleyecektir. Burada bitkinin toprak isteklerine uygun olmayan yerde yetiştirilmesi bitkinin gelişimi ve kalitesi için sorun oluşturuyorsa bir etik sorun oluşuyor demektir.
Sağlık ve Gıda Güvenliği için içtiğimiz sudan yiyeceklere adar hijyenik kaynağı TOPRAKTIR.
Toprak Mülk ve Meta Olarak Görüldüğü Günden Günümüze Toprak İnsan Tarafından Parsellenerek Satılıyor
Birkaç yüz yıl önce kimsenin olmayan (yer yüzeyindeki her canlının ortak yaşam alanı olan toprak) yer yüzeyi bugün parsel parsel bölüşülmüş kalanı da hızla elden ele para ile değişmektedir. Parası olan araziyi kapıyor. Kimsede sormuyor milyonlarca yıldır oluşan bu topraklar her canlının gıda kaynağı satılamaz demiyor. “Burası benim arsa olarak satarım, hep buğday ekerim” dediğiniz anda itibaren farkına varmadan milyonlarca canlının yaşam alanı elden çıkardığınız çoğunlukla bilmiyorsunuzdur. Ekosistemi bozduğumuzu, iklimi değişime zorladığımızı, bazı canlıların evlerini başlarına yıktığınızı çoğumuz gerçekten bilmiyoruz. Daha yeni yeni sınırlı sayıda insan toprak ve doğal kaynakların farkına varıyor. Daha yeni sınırlı sayıda insan gıda güvencesinin zorda oluğunu belirtiyor.
Toprağın Meta Olarak Satıldığı Durumda Gıda Güvenliğinin Anlamı Nedir?
Gıda güvenliği daha çok üretilen ürünlerin tüketicilere ulaştırılması ve bu gıdaların biyolojik fiziksel ve kimyasal açından yaşadığımız çevreye de zarar vermemesi olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım yetersiz çünkü gıdanın üretim kaynağından tüketildiği sofraya kadarki bezin zincirinin bir bütünlük içinde işlenmesi gerekir. Gıdanın üretildiği yetiştirme ortamı bugün gıdaların korunması ve taşınmasından daha çok risk altında bulunuyor. Gıda ve toprak etiği konuları bir bütün olarak geniş bir alanı kapsamaktadır. Toprağa uygulanan her türlü doğal olmayan girdilerin toprak mikroorganizması, bitki ve hayvanlarda genetik değişikliğe neden olmasından tutunda toprakta üretilen ürünlerin çevre ve gıda zinciri üzerinden insana kadar uzanmasını kendi etik çalışma alanı içerisinde görürü.
Ekolojik Olarak Her Canlı Gıdasını Güvence Altında Tutar. Belki Biz İnsanlar Hariç
Tüm insanların sağlıklı ve aktif yaşamlarını SAĞLIKLI olarak sürdürebilmeleri için, her zaman yeterli, güvenli, besin değeri olan gıdalara ulaşabilmeleri gıda güvenliği olarak tanımlanır. Sağlıklı sürdürülebilirlik ancak gıdaların geldiği kaynağın korunmasına bağlıdır.
Ekolojinin önemli ilkelerinden biri, herhangi bir canlı besin kaynağını tüketirse yaşamının devamının mümkün olmadığını bilir ve ona göre kendiliğinde gıda kaynağını tümünü tüketmez. Gıda üretim kaynağı ortadan kalkarsa canlının varlığını devam ettirmesi mümkün olmadığı bir ekolojik gerçektir.
Gıda Metalaştırıldıkça Ne Sağlık, Ne de Etik İlkeler İşler Oluyor!
3 Mart 2019 Hürriyet gazetesindeki haber “Garsonlar, komiler, yamaklar ve şefler anlatıyor: Dışarıda döner, köfte, lahmacun yemeyin! “ çünkü gıdalar sağlıklı üretilmiyor, korunmuyor. Yapılan röportajlarda yere dökülen pilavların kaşıkla toplandığı, köftelerin yerden alınıp ateşte yeniden ısıtılıp servis edildiği, kaymağın üzerindeki küfün alınarak servis edildiğinden tutunda bayt balık ve etlere kadar çok sayda düşünmediğimiz sağlıksız gıdanın sunulduğu belirtiliyor. Yani gıdaya erişim bir insan hakkı olarak görülmez ve yalnızca meta olarak algılanırsa olacağı “her şey mübah”. Her türlü merdiven altı sahte, sağlıksız koşullarda içerikten yoksun et, süt ve diğer gıda ürünleri üretilerek insan sağlığı tehlikeye atılmaktadır. Kaçak sağlıksız hasta hayvan kesiminden tutunda bozuk gıdaların organik diye bize yutturulduğu bir dünyada yaşamaktan hicap duyuyorum.
Sık sık basına yansıyan haberlerde Türkiye insanın başta ekmek olmak üzere iyi beslenmediğini gösteriyor. “Türkiye ekmekle besleniyor” gazetenin haberinin devamında “Türkiye’nin ekmek tüketiminde dünya birincisi olduğu, yılda kişi başına 120 kilogram ekmek tüketildiği, bu rakamın İngiltere’de yılda 32 kilo 25 gramda kaldığı belirtildi. Gıda Güvenliği Hareketi Derneği’nin (GGHD) en son yayımladığı “Ekmek Raporu’na göre, Türkiye 220 milyar dolarlık ekmek tüketimiyle dünya ülkeleri arasında lider. Derneğe göre, beyaz undan yapılmış beyaz ekmek, diyabetli çocuk sayısı ve diyabetli bebek doğumlarını da hızla artırıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, Türkiye’de insanların günlük enerji ihtiyaçlarının yüzde 44’ünü ekmekten karşılanıyor, tüketilen ekmeğin ise yüzde 87’si ise beyaz ekmek oluşturuyor.”
Buğdayın rüşeym kısmının alınarak satıldığı, kepeğinin ayrı satıldığı ve yalnız beyaz ekmeğin karın doyurduğu bir yerde sağlık, üretim ve mutluluk ne kadar olur.
Beklenen günün anlamına ne denli denk geldiğiniz takdirlerinize bırakıyorum!
15 Ekim 2023, Zaragoza/İspanya