Bankalar, merkezileştirme rolleriyle, önemli bir miktarda ödünç sermayeyi ellerinde bulundurmaktadırlar: sanayi ve ticaret kapitalistlerinin işletilen ve rezrv fonları, finans kapitalistlerinin depoladıkları fonlar, likid paralar ve genel olarak para, sosyal sınıfların bütününün kullanımından alıkonulmuş olmaktadır (1).
Böylece banka kredisi, bankalar tarafından parasal olanakların sosyal arzının sağlam temelini oluşturan kurum olarak ortaya çıkmaktadır. Yani
“Kabul edilmelidir ki, gelişmiş ülkelerde kredi, disponibl para-sermayenin bankalar ve ödünç vericilerin ellerindeki depo olarak ödünç verilmeye hazır beklemektedir” (2).
Bununla birlikte, sistemdeki dolanım dolayısıyla bu fonların bankalar tarafından merkezileştirilmesinin herhangi bir olumsuzluğa yol açmayacağı söylenebilir.
Ticari kredi dolanımının da kendi üzerine kapanması gerekmedikçe, yani ödenerek ortadan kaldırılmadıkça, emisyoncu bankalara gelip alacaklar karşılığında paraya çevrilen banknotlar da bir banker çevrimi oluşturacak demektir.
Bu banknotlar, önce ödeme aracı olarak ödünççülerin borçlarını kapatmaya yönelik olarak çıkarılmış olmaktadırlar. Bu ‘geri dönüş’ (reflux) devinimi Marx’tan önce Tooke ve Fullarton tarafından ele alınmıştı. Ne var ki, bu yolla basılan banknotlar ödeme için kullanılmadıkları, yani çevrimi kapamak için kullanılmadıkları zaman bankaların fonlarına eklenmiş olacak ve elde tutulmaları süreklilik kazanmış olacaktır. Sonuçta, banker çevrimi mekanizması aracılığıyla, bir kesim kapitalist tarafından, yeni çıkarılan altın tutumunu (thésaurisation) ikame eden bir etkisinin olduğu söylenebilecektir (3).
Yaratılan bu yeni paraların, bankaların kredi dolanımı içinde emilmeleri ve dolayısıyla, banka sisteminde ‘yeni kredi’ olanaklarına dönüştüreleceği açıktır.
Kredi sisteminin iki özelliği
Altın üreticilerinin, kapitalistlerin metalik para sağlayıcıları olarak kalmaları sürdükçe, sanayi kapitalistlerinin bütünü için, banka sisteminin de sonsuza dek borç verici (créancier) olarak kalması sürecek demektir.
Öte yandan, normal dönemlerde, merkezileşmiş depo kitlesi durağan (stable) kalıp, sanki rezerv fon sahibi kapitalistlerin tutum para talebi (thésaurisation), kredi parası aracılığıyla çözülerek (déthésaurisation) denkleştirilmiş gibi olmaktadır (4).
“Depo parası (ya da mevduat), uzun süreli olarak depolanacağı sözleşmede belirtilmedikçe depolayanın kullanımındadır ve sürekli olarak dalgalanabilecektir. Ancak, geri çekilecek olursa, normal iş dönemlerinde, depo toplamında bir değişikliğe yol açmış olacaktır” (5).
Bu iki durumun sonucu olarak denilebilir ki, basılmış banknotların depolanması, depo ve çekiş işlemlerinin denkliği durumu, banka çevriminin kendi üzerine kapanması demek olup, kendi finansal temelini yenileyerek sürekli olarak kendisini yeniden-üreteceği anlamına gelmektedir. Böylece diğer finansal çevrimlerin işlevleri de temsil edilmiş olacak ve çevrimlerden birinin işlev biçimi, yani banka kredisininki çevrimsel olup, onun çevrimselliği ve yeniden-üretim tarzı diğerlenininkinine yansımış olacaktır.
“Ticari kredi temelinde, bir kapitalist, üretim sürecinde gereksinma duyduğu parayı diğer kapitalistten ödünç almaktadır. Ancak, parayı veren, üretken olmayan kapitalist olarak banka olup, üretci kapitaliste verecek olan odur” (6).
Böylece, banka, “Ana borç verici” (prêteur primaire) (7) olarak sanayici kapitalist konumuna geçmekte; diğerlerine karşı ‘borçlu’ olup, asıl ‘asıl borç verici’lere aracı olduğu olduğu halde sanayici kapitalistler arasında ‘analık’ ya da ‘başrol’ ilişkisinin temelini oluşturmaktadır.
Nitekim sadece banka, kredi işlemlerinde peşin parayı kullanabilmekte ve ödeme aracı olarak dolanıma sokabilmektedir. Ve Marx, iki tip banka etkinliğini biribirinden ayırarak, birine alacakların parasallaştırılması (monétisation) ve diğerine para-sermayenin avanse edilmesi diyerek; birinciye özgün parasal faiz haddi, ikinciye de talebe ilişkin tüm ödünç sermayeye bağlı faiz haddi işlevini yüklemektedir.
Kuşkusuz bu iki tip banka işlevi biribirlerini tamamlayıp, finansal çevrim işlevini yerine getirerek, banka sisteminin bir bütün olarak aktif ve pasif ögelerinin birliğini sağlamaktadır.
Tam da bu nedenle, banka bilançoları çoklu finansman çevrimlerinin tamamlayıcılığını yansıtmış olmaktadır.
Buraya kadar, bankalar tarafından yayılan kredi parası, finansmanın genel koşullarına bağlı olarak ele alınmış oldu.
Oysa, bankacı kendi üzerindeki alacaklara parasal bir nitelik kazandırarak, üretici ve tüccar arasındaki işlevi ile kendi alacaklılarına (yani depo edicilere) karşı yükümlülüğüne bağlı olarak doğrudan alacaklı konumuna geçmektedir.
Demek ki, yeni bir para basımı değil ama, kredi ilişkileri içinde kaybolan paraya salt bankanın işlemi sayesinde alacaklar bütünü içinde parasal özellik kazandırılmış olmaktadır.
Yani, banka işlemleri, ödeme araçları kitlesinde bir şişkinlik yaratmış olmaktadır.
(Sürecek)
(1) Ibid., p. 67.
(2) Ibid., p . 161.
(3) Cf. plus haut, p. 91.
(4) Cf. p lu s haut, p . 95.
(5) Le Capital, ouv. cité, livre troisième, tome II, p. 131.
(6) Ibid., p. 167.
(7) Bu terim Fransız Ulusal Muhasebe sisteminde kullanılmakta olup, Marx’ta yoktur.
Bir yanıt yazın