Dengenin finansal verileri
1° (Kesim I) ve (Kesim II)’nin kapitalistleri olarak, altın üreticilerinin bilançoları arasındaki ilişki [v1+pʅ1=c2] denge koşullarına uymak durumundadır.
Başlangıçta bunun nasıl olacağı görülemeyebilir, çünkü altın üreticilerinin sattıkları altınların miktarı, önemsenmeyecek büyüklükte bir sabit sermaye sermayesi (ca) olmaktadır.
Marx’ın rakamsal olarak verdiği göstergeleri aşağıdaki tablodan izleyebiliriz:
Kesim I Kesim II
Altın üreticileri alt-kesimi Tüketim malları üreten kapitalistler
Kullanım Kaynaklar Kullanım Kaynaklar
5 v¹ 2 c² sanayi altını 2 c² sanayi altını 5 v¹
5 pɩ¹ 8 c² para 8 c² tutum altını 5 pɩ¹
Toplam 10 10 10 10
(v1 + pɩ 1) kullanım fazlası olan (a), altın üreticilerinin parasal kaynaklarına denk gelip, (kesim II) kapitalistlerinin tutum (thésaurisation) miktarı kadar olmaktadır.
Yani [üretilen para = tutum miktarı (thésaurisation)] dengesi kurulmuş olmaktadır. Aksi taktirde, altın üreticileri açık verecek ve (kesim II) kapitalistleri (v1 + pɩ 1) miktarı kadar ürün satışından elde edilecek kaynaklarla (c2) kadar yatırım yapamamış olacaktı.
Ne var ki, bir yandan (kesim I)deki altın üreticilerinin konumu ve öte yandan (kesim II) kapitalistlerinin tutum (thésaurisation) konusunun açıklanmaya ihtiyacı doğmaktadır.
Marx’a göre; “diğer tüm değerli madenler gibi, altın üretimi de, üretim araçlarının üretimini kapsayan (kesim I)’e girmektedir” (1).
Rosa Luxembourg ise, Marx’ı tamamlamak amacıyla, değişim araçları üretimini ele alan bir (Kesim III) önerecektir (2) . Ki, tüketim ve sanayi üretiminde kullanılmayan paranın, özgül bir meta olarak üretilip sosyal üretimin özgün bir (kesim)ini oluşturduğunu ileri sürecektir.
Öyle ki, günümüz emperyalizm kuramları bağlamında, savsaklanmayacak bir öneri olarak değerlendirilebileceğini söylemek gerekmektedir.
(Sürecek)
(1). Ibid., p. 118.
(2) L’Accumulation du capital, Rosa Luxemburg’un “emperyalizmin ekonomik açıklamasına katkı” alt-başlığıyla kapitalizmin çelişkilerini ele alan bir denemedir (1913). Luxembourg’un ‘değişim araçları üretimi’ önerisi, Sohn-Rethel tarafından derinleştirilmiştir denilebilir.
Dahası, Cinzia Aruzza’nın da belirttiği üzere, “Marx’ta sermaye sadece ‘ekonomik’ sürecin bir konusu olmayıp, üretim, dolanım (ve dolayısıyla bölüşüm), ve bütünsel yeniden-üretim süreçlerinin biribirine eklemlenmesidir. ‘Ekonomi politiğin eleştirisi’ ise herheşeyden önce bizi ‘sermayenin gölgesi altında’ düşünmeye zorlayan ekonomik fetişizm ve onun ideojisinin eleştirisidir”. Cinzia Aruzza, “Le féminisme de la reproduction sociale et ses critiques”, in Actuel Marx, n°70, 2021
Ne var ki, biz burada, Marx’ın sadece ‘para’ya ilişkin ekonomik görüşlerini özetlemeye çalışıyoruz. Ki, ardından Aruzza’nın sözünü ettiği süreçlerin ‘ekonomik temel’ini olabildiğince ayrıntılı biçimde üzerine oturtabilelim.
Bununla birlikte, bütüncül bir yeniden-üretim süreci kuramının, ancak kapitalist birikimin bütüncül bir akılyürütmeyle ele alınmasını gerektirmesine karşın, bunun mekanik bir yasaymış gibi işleyeceği anlamına gelmeyeceğini de belirtmemiz gerekir. Yani global kapitalist yeniden-üretim süreci, değerin kendi kendisini değerleme sürecinin (auto-valorisation) otomatikliğine bakılarak anlaşılamaz.
Çünkü, o, kaçınılmaz bir biçimde insan, yani toplam üretim sürecinde sınıfların etkinliğine bağlı olup, eğer sürecin bu yönü dikkate alınmazsa, çokca yapıldığı gibi yanlış yorumlamalara ve saçma sonuçlar çıkarılmasına yol açabilecektir.
Nitekim, hiçbir ilgisi olmadığı sanılan ‘feminizm’ kuramlarının, gerçekte emek-gücünün sömürülme sürecinin bir parçası olduğu da anlaşılamayacaktır.
Ki, bu son konunun ayrı bir yazı dizisinin konusu olduğunu da, o arada, belirtmiş olalım.
Ancak, geçerken, örneğin ‘sosyal yeniden-üretim’ ile ‘sosyetal yeniden-üretim’ ayırımına dikkat çekebiliriz. Sosyal yeniden-üretim, 1°sermayenin, 2° emek gücünün ve 3°yapısal eşitsizliğin yeniden-üretimi ile aynı zamanda her üçünün bir arada yeniden-üretimini dile getirmektedir. Sosyetal yeniden-üretim ise Karl Polanyi’nin katkısı olarak, işbu süreçlerin sadece fonksiyonel (ya da matematiksel) değil ama ‘normatif’ bir yönünün olduğuna vurgu yapmaktadır.
Bir yanıt yazın