Site icon Turkish Forum

Sivil giyimli ÍŞGĂL ORDUSU

Halkımız aptal değil, tehlikenin farkında. Yıllardır „sivil işgal kuvvetleri“ ülkemize dolduruluyor. - milli mucadele antalya

Halkımız aptal değil, tehlikenin farkında. Yıllardır „sivil işgal kuvvetleri“ ülkemize dolduruluyor.

„Barış süreci“ diye, binlerce PKK askeri, davul-zurna eşliğinde silâhları ile birlikte ülkemize sokuldu. Onları legalize etmek için mahkemelerimiz hududa taşındı.

Şimdi de, kendi ülkesine ihanet edip, emperyalist işgal kuvvetlerinin hizmetine girmiş  olan Afganistan‘lı savaşçılar, kamyonlarla[YD1]  Íran üzerinden getirilip, yaya olarak ülkemize taşınıyor. Özellikle ABD ve Almanya bu askerleri Afganistan’da hizmete alırken, onlara, „kendileri geri çekilmek zorunda kalırlarsa, onları da beraber götürmek“ sözü vermişlerdi. Kendileri Afganistan’ı (aynı Vietnam’da olduğu gibi) panik içinde terk etmek zorunda kaldıklarında, bu işbirlikçileri yüzüstü bıraktılar; çünkü hem kendi canlarını anca kurtadılar hem de bu, parayla ülkesini satanları, beraber götürüp ömür boyu beslemek, işlerine gelmedi.  Afganistan’da bu şekilde kaderine terk edilmiş yüz bin kadar asker, artı aileleri, var. Sadece Almanya kırkbin Afgan işbirlikçi personelden bahsediyor.

Şimdi bu Afgan personel, Türkiye’ye taşınıyor, sonradan ailelerinin de geleceğini ve silahlarının da kamyonlarla getirilecek veya getirilmiş olduğunu da hesaba katmak gerek. Bu sözde mültecilerin Türkiye’de başıboş kalmadığından emin olabiliriz; onlar gereğinde kimden ve nasıl emir alacaklarını öğrenmişlerdir. Emperyalistler bu sevkiyat ile iki hedefi gözlüyorlar.

1. Bundan sonra işgal edecekleri yerlerde ihtiyaçları olan işbirlikçiler için kötü bir örnek bırakmamak.

2. Çok yakında bir iç savaş çıkararak işgale niyetlendikleri Türkiye’ye, şimdiden asker eğitimi almış, eli silâh tutan, kendi emirlerindeki askerleri yerleştirmek. Vakti gelince, geri gönderilmekten korkan Suriye’liler de bunlara katılınca bu, bugünki paralı TSK’dan büyük bir işgal ordusu demektir.

ABD’nin güncel emperyal stratejisi, hem iktidarı, hem de muhalefeti yönetmektir. Bunun için de mutlaka „çok partili“ düzen ister. Partilerden birini iktidarda beslerken, diğerleri ile tehdit eder. Türkiye’de de durum budur ve son seçimlerden önce de sonra da muhalefetin, marjinal değişiklikler dışında bir hedefi olmadığı iyice açığa çıkmıştır.  

Ne yapmalı?

Elimde, dedem Süleyman Fikri Erten’in „Milli mücadelede Antalya“ kitabı*) var. Íşgal yıllarını Antalya’da yaşamış ve halkın reaksiyonunu oldukça detaylı olarak kayda geçmiş.

Kitaptan anlaşıldığı gibi, Ítalyan işgal kuvvetleri bölgelerindeki halka, bugünkü iktidarımızden çok daha demokrat davranmış. Kendileri müdahele etmek yerine, hristiyan Rumlar ile müslüman Türkleri birbirine karşı kışkırtmış ama Halk önderlerini toplayıp hapse attırmamış ve öldürtmemiş.

Türk halkın tepkisine gelince: Özellikle Erzurum ve Sivas kongrelerinden, ve Mondros mütarekesinden sonra Türk halk, büyücek yerlerde (Antalya, Nazilli) „Müdafaa-i-Hukuk cemiyetleri“ kuruyor ve bu teşkilatlar en küçük yerlere de, (örneğin Antalya teşkilatı: Akseki, Manavgat, Korkuteli, Serik, Elmalı, Kalkan, Gebiz, Demre, Kaş, Finike, Alaiye, Döşemealtı, Melli, Çakırlar) ulaşarak ora halkına gazete ve bildiriler iletip, yardım topluyorlar, organize ediyorlar.  Bunun yanında Türk ordusunun kalan subay ve birlikleri ve de direkt Mustafa Kemal Paşa ile temasa geçiponları personel, malzeme ve parayla destekliyorlar. Bunları yapanların içinde tek tük okumuşlar varsa da, çoğunluğu esnaf, kasap, çoban ve hattâ imam ve müftülerdir. Türk müslüman halka öncelikle her müslümanın Türk dostu olmadığı anlatılmak zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kurtarmak için şu veya bu partiye inanmak yerine, herkesin bulunduğu yerde, mahallesinde, kendini ve ailesini savunmak için organize olmasından başka şansımız kalmamıştır.

Yavuz Dedegil
 

*) Süleyman Fikri Erten: „Milli Mücadele de ANTALYA“, Antalya Ticaret ve Sanayi odası, kültür yayınları. 2007. Antalya Müzesinden de temin edilebilir.

Exit mobile version