Her araştırma alanında olduğu gibi, ‘araştırma nesnesi’ iyi belirlenmedikçe, araştırma konusu da iyi anlaşılamayacaktır.
Nitekim, marksist olanların bile, böylesi bir yanılgıyla yanlış sonuçlara ulaştıkları söylenebilir.
Üretimin kapitalist ilişkisinden ayrı bir ‘parasal ilişki’yi kabul etmek, örneğin ‘para’ ile ‘kredi’ arasındaki ilişkiyi doğru kavrayamamak sonucunu verebilir.
Nitekim Marx’ta, kapitalist üretim biçimi içinde işleyen ‘paranın genel dolanım yasaları’ndan farklı olarak bir özgül parasal dolanım yani ‘kredi’nin dolanımı sözkonusudur.
Öyle ki, ‘emperyalizm kuramı’nın öncüsü sayılan Hilferding’in ‘finans kapital’ kuramı da bu tür bir yanlıgıyı içermektedir, ki ileride ona da değineceğiz.
O nedenle, Marx’ın başlangıçta koyduğu şu üç temel öncülü anmak gerekebilir:
1° ‘Meta’ ve ‘para’nın dolanımı ‘meta üretimi’nin karakteristikleri olarak ele alınacaklardır. Ki onların tek belirleyicisi de ‘genel toplumsal ilişki’dir. Her ne kadar para, özel ekonomik ajanlar arasındaki bir ilişki ise de, parasal ekonomi demek meta üretiminin tüm ortak özelliklerini taşıyor olmak demektir.
2° ‘Paranın para olarak’ ve ‘malın mal olarak’ özgül nitelik ve işlevlerini kapitalist karakteristiklerinden ayrı ayırı türetmeye çalışmamak gerekir. Değişimde ‘trok’ (değiş) aşamasında bile, bir ölçüde ‘parasallık’ vardır. Çünkü hem ‘tutum’ (thésauristaion) ve hem de değer ‘talebi’ ve elde etme arzusu içermektedir.
3° O nedenle ‘paranın (genel) kuramı’, kapitalist üretim biçimine özgü ‘kredi’yle değil ama metalik paranın basit dolanımından hareketle kurulabilir. Çünkü Marx’a göre, “kapitalist üretimin ilk dönemlerinde, ‘kredi parası’nın rolü sıfır ya da anlamsız idi”…
Demek ki « paranın soyut biçimi altında basit dolanım içinde geliştiğine ve metanın da kendi sürecini izleyerek aynı ilişkiyi doğurduğuna » (1) bakmak gerekmektedir.
Böylece Marx, kapitalist üretim biçiminde ‘para’yı anlamak ve ‘genel kuram’ını kurmak için, ‘basit dolanım’ yani ‘en soyut’ biçiminden başlamaktadır.
Ki bu ‘soyutlama’nın ‘iyi kullanımı’ ya da kısaca ‘iyi soyutlama’ (la bonne abstraction) diye adlandırılmaktadır.
Çünkü, eğer parasal çözümlemeye ‘borç ve alacak’ gibi maddi olmayan (immatériel) şeylerden hareketle başlanacak olursa, işin içine hak ve zorunluluklar gibi şeyler de girmiş olacak ve en azından soyutlamayı bozacaklardır.
Öte yandan ‘para’, bir ‘meta-mal’ın (altın) nasıl ‘meta-para’ (la monnaie-marchandise) biçimine dönüşümünün kökenini (genèse) de vermektedir.
Ancak henüz ‘meta’nın ‘para’ ya da ‘genel eşdeğer’ olma sürecine değinilmemektedir. Ve eğer onun kaçınılmaz zincirleme süreçleri dikkate alınmaz ise, ‘para’nın ‘form’ olarak özgül karakteri anlaşılamayacaktır.
İşte paranın kendi kendisini koruyup kendisini sürekli olarak farklı biçimlerde yeniden-üretemesi de onun ‘sosyal işlevi’ olmaktadır.
Eğer ‘altın’ diğerleri gibi ‘meta’ olarak kalacak olsaydı, diğer tüm metalar ‘para’ olabilecekti (2).
Demek ki ‘altın’a atfedilen ayrıcalık tamamen keyfî ve temelsizdir.
Nitekim Marx’tan tam yüzyıl sonra ‘para’nın altınla olan ilişiği kökten koparılmıştır.
O nedenle, ‘değer’e içkin olan emek-zaman olup; ‘para’ onun edinilmiş haklarını yansıtan basit yazılımı olmaktan başka bir şey değildir.
Böylece ‘biçim-para’nın kökenini de içeren bir metanın bütüncül (complète) çözümlemesi ya da bir ‘meta’nın diğer mallardan ayrılan genel eşdeğer olarak dönüşmesi, paranın oluşum sürecini de verecek demektir.
Oysa, Ricardo da görünüşte Marx’la aynı öncülleri kullanarak başlamakta ve altın ya da gümüşün, kendi değerlerini elde edilmeleri için harcanan emek-zamana bağlamaktadır.
Fakat sonuçta bu değerli madenlerin, diğer tüm malların değerini ölçmek için kullanılabileceğini ileri sürmektedir.
(Sürecek)
(1) Contribution à la critique de l’économie politique. Editions sociales, p. 145 Burada örneğin ‘sanayi sermayesi’nin (capital industriel) bir sözlük tanımı olmadığının altı çizilmelidir. Marx, sanayi sermayesinin tahta çıkmasının (avèvenement) değerden bağımsız bir eylemsel soyutlama (abstraction in actu -en action) olduğununu söylemektedir. Bu da, bir özne-nesne olarak tanımlanması, yani maddi ya da nesnel görünümlerini yönlendiren öznel (lojik) bir ussallık olarak tanımlanması demektir. Yani sürekli maddi metamorfozları içinde, sermaye bir ‘birim’ biçiminde hem bir ‘kan’ ve hem de ‘ruh’ işlevi görmektedir. Bkz.Stavros Tombazos, “La reproduction capitaliste chez Marx”, p.79. Tam Türkçesiyle maddi ve manevi biçimleriye ‘can’ demek çok daha yerinde olacaktır, ki, ilk kez tarafımdan dile getirilmiş olmaktadır. Çünkü Türkçe’de ‘can’dan daha soyut ve aynı zamanda en somut bir örnek vermek mümkün değildir. Öyle ki bir gün canının çıkabileceği de düşünülebilir. Ancak gövdesi kalacaktır. Bir yapay kalple yendien canlandırılabileceği gibi tasarımlar, ‘soyutlama’ değil ama ancak ‘ütopi’ alanına girmektedir.
(2) Ibid, p.57, Brunhoff, p.21