Soyut düşünceye Eski Yunan filozoflarının katkısını, sıradan bir mantıksal işlem olarak değil ama paranın dolanımı sayesinde, bir apaçıklığın soyutlaması olarak görmektedir Sohn-Rethel.
Ve bunun insanlık tarihine bir katkı olmanın ötesinde, belirgin bir toplumsal-ekonomik faktör olarak değerlendirmektedir.
Alselm Jappe ise, bunu ‘yansıma kuramı’nın daha titiz bir varsiyonu olarak değerlendirecek ve onun ‘değişim’de ≪ fondement mystique d’une forma formans sans origine≫ görülmemesi için çabaladığını ileri sürecektir.
Kuşkusuz, filozofların kendi kavramlarının kökeninde ne yattığını bilmediklerine benzer biçimde, değişime girenlerin de sadece değişimi düşündükleri, paranın doğası ve kökeniyle ilgilenmedikleri söylenebilir.
Nitekim Eski Yunan’da soyutlamanın keşfedildiği dönemde Mısırlılar henüz ampirik bilme düzeyindeydiler.
Burada da, Sohn-Rethel’in, soyutlama kapasitesinin dille bağıntılı olduğu gerçeğini görmezden geldiği ya da küçümsediği söylenebilecektir.
Daha sonra, skolastik Orta-Çağa gelindiğinde parasal ekonominin ilerlemiş olmasına karşın, hâlâ basit dolanım (yani ticarî işlemler düzeyi) alanının aşılmadığını biliyoruz.
Ancak Galile ile birlikte, devinim kavramı önem kazanacak ve böylece paranın sonsuz devinimine geçilebilecek ve sermaye de sürekli olarak büyüyecektir.
Sohn-Rethel, Galileci devinim kavramına gönderme yapmaktadır. Ne ki, bu devinim, bir matematiksel soyutlama olup, ne kökeni ve ve ne de doğası konusunda Galile’nin de bilgisi yoktur, çünkü o dönemde henüz devinim gözlemlenebilir değildir.
“Galile kol emeğinden farklı bir kaynaktan hareketle, diyor Sohn-Rethel, doğayı bilmeyi olanaklı kıldı. Bu modern bilimin ilkesel karakteridir. Öyleyse çalışanların bilgisine bağlı olacak bir teknoloji de kapitalist üretim tarzının sonunu getirecektir”
Ona göre, bilimsel bilginin evrimi, – klasik bilimin savladığı gibi- gerçekliğin basit bir ilerleyici bilgisi olamaz, ne de ‘gidimli’ hipotezin devamdır. Ve asla pozitivizmin isteği üzerine bir ‘gerçeklik’ de değildir.
Sohn-Rethel’in, Marx’ın Hegel’i yaptığı gibi, kendisinin de Kant’ı ‘ayakları üzerine oturtmak’ amacında olduğu ve “transcendantal idealizme kendi parasını kazandırma” ’ya çalıştığı söylenmelidir:
Şöyle diyecektir: “Ben Kantçı ‘transcendental nesne’yi paranın sermaye-fonksiyonunun fetişist kavramı olarak tanımlıyorum”.
1937 yılında ise Sohn-Rethel şöyle demekteydi : “Kapitalist şeyleştirmenin çözümlemesinden hareketle ve onun içsel çelişkileriyle, Kant’ın tüm epistemolojisini yeniden kurabilmek için, paranın idantik birimi yerine kendiliğinden bilinci (autoconscience); değişim toplumunda paranın sentetik fonksiyonu yerine bilinçli algının (apperception) orijiner ve sentetik birliğini; kapitalist üretimde kurucu rol yerine ‘pür aklı’ (raison pur); kapitalin kendisi yerine ‘aklı’; kapitalist üretim tarzının yasalarına göre mal değişimi yerine yasalara göre şeylerin varlığını, yani ‘doğa’yı koymak yeterlidir.”
Theodor Adorno, “Esprinin genel ve zorunlu etkinliğinde, zorunlu toplumsal emeğin saklı bulunduğunu ilk kez Sohn-Rethel’in dikkat çektiğini” yazmaktadır.
Gördük ki, Parmenid’den Kant’a değin önerilen anlağın kategorileri kaynağını (origine) insan praxis’inden almaktadırlar.
Ne var ki onların evrimi kesin değildir ve Eski Yunan’dan Afrika’ya değin, Aydınlanma ile birlikte, beyaz adamın intellekt’inin ‘evrensel’ kategorileri olmuşlardır.
Post-modern “yapıbozuculuk (déconstruction) kuramı” ise her toplumsal tezahürün basit bir kültürel yapılaşma (construction) olduğunu, ve her söylemin (discours) belli bir toplumsal grubun çıkarına yönelik olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Dahası bilimlerin sadece ‘etkinlik’ini dikkate alan birer ‘operationalisme’e dayandıkları ve geçerlilik sorunlarını ise “serçe ve melekler”e bıraktıkları görülmüştür.
Sohn-Rethel’’e göre, doğal bilimlerinde ‘görelilik’ yoktur ve bilmenin hammadesi ampirik olup, doğal bilimlerinin sorunları doğayla olan metabolizmadan gelmektedir.
Ampirik olmayanlar ise bilme ‘biçim’leridir (formes).
Sohn-Rethel’e göre, bir düşüncenin türümünü (genèse) açıklamak, bu düşüncenin geçerliliğine indirgenemez. Ancak onun dogmatikliği ve fetişliği sorgulanabilir, ki o da, düşünceyi saran tarihsel ve ontolojik olmayan örtünün kaldırılmasına dayanır. Yani geçerlilik ile türüm arasındaki uyuşmazlığın kaldırılması gerekir.
Modern görececiliğin, bir olgunun (phénomène) türümü açıklanıyorsa, gerçekliğine bakılmaz savına da karşı çıkılmaktadır.
Son toplamda diyelim, kavramlarımızı biz kuruyoruz, ancak onlar bizim bilinçli düşünmemizin ürünleri değildirler, onlar bizim kör eylemimizin ürünleridirler.
Değişim soyutlaması, örneğin durgunluk ilkesi gibi (inertie) kimi bilimsel gerçekliklerin “keşfedilmesi”ni düşünmeye olanak verir ama onlar “icat edilmemiş” olurlar.
Para gibi, toplumsal gerçeklikler nesnel dünyayı tanımanın ilk örneklerini (archétypes) oluşturmaktadırlar.
Gerçeklik vardır ama sadece insanlık tarihinin içinde vardır.
“Bu sonuçlar, diye yazıyor Sohn-Rethel, meta üretiminin sınırları içinde, bir dönemin biliminin geçerliliğinin temellerinin sözkonusu dönemin toplumsal senteziyle uyuştuğuna ilişkin genel sonuçlar çıkarmamıza olanak vermektedirler
Böylece “sosyolojik idealizm”e düşmekten kaçınılmış olunmaktadır.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan sonra, sıra Sohn-Rethel’in görüşlerinin eleştirisine de gelmiş olmalıdır, değil mi ama?
(Sürecek)