Yaz tatilimi Bodrum dolaylarında, Turgutreis kasabasının Kadı Kalesi diye adlandırılan bir beldesindeki, mütevazı devre mülk evlerinde geçiririm. Ankara’dan yola çıkıp kimi zaman Denizli ilinde konaklar , ecdadımın yaşadığı toprakları gezerim. Kimi zaman akrabalarımızın yaşadığı eski Delikli Çınar yöresindeki evlerin bulunduğu, şimdi ise büyük şehir parkının orada bir çay içip, geçmiş tarihi düşünürüm. Denizli’den sonra Honaz dağı , Tavas, sonra Kale isimli kasabalardan geçip dağdan indiğimizde, önemli bir şehre geliriz MUĞLA. Bu şehir benim için 2 önemi vardır. Birincisi seneler önce rüzgar enerji santralları konusunda Muğla’daki üniversitede seminer verip, rüzgar enerji santrallarına bir kapı açmıştım. Bu kapıdan ilk geçenler tedirgindi, yatırım yapmak için bu enerjinin güvenilir olmasını aradılar. Anayasal ve yasalarda bazı engeller vardı ve bu engelleri çok zorda olsa aşmasını bildiğimiz için, MUĞLA ismi bende özel bir yeri vardır.
Bir başka MUĞLA ismi ise, 1882 de Muğlada doğan Mustafa Paşa. Mustafa 1901 yılında harp okulunu bitip 1904 yılında ise Harp Akademisini tamamlayan genç bir Subay. Muğla doğumlu olduğu için kendisine Muğlalı Mustafa denilmiş. Akademiyi bitirmesinin hemen peşinde Balkan savaşına gönderilmiş. Balkan savaşından döndüğünde 1 inci Dünya Savaşı çıkmış. Muğlalı Mustafa’yı Adana bölgesi komutanlığı Kurmay Başkanlığına atanmış. Her gittiği yerde önemli başarılara imza koyan bir subaymış. Muğlalı Mustafa daha sonra Teşkilatı Mahsus’da görev almış. Bu teşkilatın devamı sayılan Zabitan Gurubu kuruluşunda da bulunmuş. Bu teşkilat bir müddet sonrasında YAVUZ gurubu olarak yeni ad verilmiş.
Kurtuluş savaşı sürecinde 1922 de Albay lığa terfi edilmiş ve Tümen komutanı olarak görev verilmiş. Orduda bu dönemde terfi işlemi belki zaruretten olsa gerek, 1927 yılında Tüm Generalliğe terfi ettirilmiş.
Soyadı kanunu çıkınca Muğlalı soyadını almış. Muğla doğumlu bir asker olarak ülkesine vermiş olduğu hizmetler, saymakla bitirilmez. Hepimizin bildiği Menemen’de yaşanan bir olay vardır. KUBİLAY olayı. Genç teğmen elindeki kurusıkı mermisi olan bir tabanca ile Devlet’e isyan eden yobaz gurubunu durdurmak ister. Yobaz gurubunu yönlendiren Derviş Mehmet, Kubilay olayında Cumhuriyete karşı başı çeken asilerden biridir. Genç Teğmen Kubilay’ı öldürürler ve başını keserler. Ancak gelen birlik bu isyan bastırır.
Asilerin arasında vurularak yakalanan Derviş Mehmet de vardır. Derviş Mehmet’in torununun kim olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bir ara Meclis Başkanlığı bile yaptı. Olayın sonrası yakalanan yobazlar, kurulan Divanı Harp’te yargılandılar. Divanı Harp başkanlığına, yine ülkesine bağlı bir Paşa’ya görev verilir. Mustafa Muğlalı. Bu yobaz asilere idam cezası verilir. Verilen ceza hemen infaz edilir.
Mustafa Muğlalı paşa daha sonra 1 Ordu Komutanlığına atanır. Birkaç kez Askeri Şura üyeliği yapan Mustafa Muğlalı Paşa, 1943 senesinde 3 üncü Ordu Komutanlığına getirilir. Bu görevi seneler sonra çok sevdiğim bir arkadaşım, Oktar Ataman paşa da yaptı.
Mustafa Muğlalı Paşa, 3 Ordu komutanı iken, doğu sınırlarımızda meydana gelen ve eşkıyanın yönettiği bir çok olaylarda, halkın mallarının gasp edilip İran ve Irak a götürülüp satılmasını durdurmak amacıyla, yöre halkının mal ve can güvenliğini sağlamak için, sınırda kıstırılan kürt kökenli 33 eşkıya öldürülür. Bu olaydan sonra bölgede sükunet sağlanır.
20 Aralık 1943 senesinde Van’da cezaevinde yatan bir mahkumun, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği bir dilekçe ile bu olayın incelenmesini ister. Mareşal Fevzi Çakmak bu konuyu, Genel Kurmay Başkanı olarak ret eder. ‘ Ordu Komutanı o günün koşullarında gereğini yapmıştır. Memleketin Yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir Komutanı soruşturamam‘ diye tavrını ortaya koymuştur.
1950 seçimleri için yeni kurulan Demokrat Parti, konu üzerine gitmesinin tek nedeni, Kürt kökenli oyların peşine düşmek için, konuyu kaşımak.
Mustafa Muğlalı Paşa 1947 de emekli olduktan sonra, Meclis Araştırma komisyonu tarafından dava açılır. 1943 yılının şartlarını dikkate alınmadan, 1947 senesi koşullarında yapılan bu alçak yargılama karşısında, Muğlalı Paşa bütün sorumluluğun kendisine ait olduğunu söyler. ‘Subaylara emri ben verdim, onların her hangi bir suçu yoktur. Ülke menfaatlerini korumak suçsa, bütün suç benim’ der, Muğlalı Paşa. Hakimin ‘ Ya emrinizi yerine getirmeselerdi ne yapardınız? Diye sorusuna Paşa sert bir şekilde ‘ O eşkıyaları kendim vururdum’ yanıtını verir. Muğlalı paşaya önce idam cezası daha sonra 20 yıl hapis cezasına çarptırılır. Bu durum Muğlalı Paşanın çok ağırına gider . Hayatını vatanı için mücadelede ortaya koyan mümtaz asker, kürt kökenli seçmenlerin oyları için feda edilişinin bir senaryosu olur. Bu duruma dayanamayan Mustafa Muğlalı Paşa 11 Aralık 1951 de cezaevinde ölür.
Askeri Yargıtay Paşa için verilen kararı bozar. Yeniden duruşma yapılır. İade-i itibar edilip Mustafa Muğlalı Paşanın büstü, Genelkurmay binasında Türk Komutanlar heykelleri arasında layık olduğu yeri alır.
Muğlalı Paşam siyasetin kurbanı olur. Tıpkı Silivri’de aylarca tutuklu olarak kalan, kanıtsız, delilsiz, suçsuz yatan , değerli komutanların uğradığı haksızlıklar gibi. Gün gelecek bu komutanlarında itibarları iade edilecek amma, bir konunun iyi bilinmesi gerek, ne siyaset askeri teamüllere karışmalı, nede asker siyasetin oyunu olmamalı, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Bir yanıt yazın