FETİŞİZMİN FES’İ

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Türkiye’de  ‘Ordu’su dahil ‘Devlet’ ve onu ele geçirmiş olan ‘Siyaset’, kendilerini temsil eden ‘Fes’lerini havaya atarak sözde kutlamalar yapmaktadırlar. Oysa bu ‘Fes’in başına geçirildiği gövde yani ‘Halk’, gerçek bir ‘fetiş’ olan bu ‘Fes’in fetişizminden kurtulmadıkça bu kutlamaların ‘zaferin anlam’ıyla  zerre ilişkisi yoktur.

***

            İşte bu yazıda fetişizmin ‘Fes’inde sözedeceğiz.

            Ya da Marx’ın kendi deyimiyle en önemli iki ‘buluş’u olan a- emeğin ‘kullanım değeri’ ve ‘değişim değeri’ olarak çifte karakteri ve b- kâr, faiz, rant vb özel biçimlenişlerinin dışında ‘artı-değer’in (survaleur/mehrwert), yine Almanca (subsumtion) terimi aracılığıyla ‘mantıksal bütünlük’ünün sağlanmasından sözedeceğiz.

            Fransızca (subsomption) termininin Türkçe’de bir karşılığı yok.

            Kabaca kavram içine kavram sokuşturmak ya da bir ‘buluş’u kılıktan kılığa sokmak biçiminde karikatürize edebiliriz.

            Oysa marksist felsefenin temel kavramsallaştırmalarından olan ‘subsomption’, ekonomik üretim aracılığıyla sosyal ilişkilerin egemenlik altına alınması ya da emeğin sermayenin boyunduruğuna girmesini dile getirmektedir.

            Ki ‘fetişizm’in özü bundan başkası değildir.

            Burada simitçi kimi ekonomistin Adam Smith ve Ricardo’da benzer bir ayırım olduğunu söyleyeceklerini tahmin etmek zor değildir.

            Ancak biz bu yazıyı derinleştirdikçe, onların gerçekte tam simitçi olduklarının ortaya çıkacağını okuyucunun da göreceğini bildiğimiz için, üzerinde durmuyoruz.

            Bununla birlikte, bu ‘iki buluş’un bir yandan bilimsel buluş (yani tarihsel materyalizm) ve öte yandan felsefî buluş (yani diyalektik materyalizm) olarak nitelendirildiği de söylenebilir.

            Dahası ‘somut emek/soyut emek’ ikilisi ile bunların ‘mal’da aldıkları biçim olarak ‘kullanım değeri/ değişim değeri’ paralelliği vardır, ki Kant ve Hegel’de görüntü’nün (Schein)  kendi özü’nde ortaya çıkma (Erscheinung) sürecine benzetilebilir (*).

            Gerçekten de,  Smith ve Ricardo gibi klasik ekonomistler, ‘ücret’i  somut olarak ‘emeğin değeri’ olarak gördükleri için ‘emek gücünün değeri’ gibi soyut bir kavramsallaştırmadan uzaktırlar.

            Çok daha önemlisi, ‘kapitalizm’ derken, yine somut ya da görünürde olana dayanarak ‘meta üretiminin genelleşmiş’ olmasından sözetmek başka, soyut emek gücünün sömürülme sürecenin genelleşmesinden sözetmek başka bir anlama gelmektedir.

            Çünkü ‘emek’ tüm insan toplumları için geçerli, yani antropolojik bir ‘değişmez’ olarak değil ama ‘sermaye’nin egemenliği altına girmiş ve tek tek emekçilerin harcadıklarının dışında ‘soyut’ bir genellik olarak ele alınmak durumundadır.

            Öte yandan, ‘emek’ ya da doğru bir deyişle ‘emek gücü’ ve ona içerilmiş olan ‘mal’ların ‘genel eşdeğer’i olarak ‘para’nın somutluğunun gerisinde bir ‘soyutluk’ olmayacak mıdır?

            Böylece, güncel yaşamda çevrimizde gelişen her türlü ‘ekonomik olgu’nun gerçekte bir ‘soyutlama dünyası’ içinde devindikleri düşünülebilir.

            Öyle ki, bu fetişler ortamında, yapılacak her türlü yorum veya açıklamayı da, fetişe geçilirmiş bir ‘fes’ olarak değerlendirmek abartı olmayacaktır.

            Ancak, marksist olmaksızın marksist kavramsal araçlarla dünyayı kavramaya çalışanlar ile kendilerini marksist olarak gören yazar ve düşünürleri kabaca sıralayacak olursak; Jean-Paul Sartre’dan başta olmak üzere, Antonio Gramsci ve George LukacsLouis AlthusserEtienne BalibarJacques Rancière ve Alain Badiou sayılabilir.

            Nitekim Sartre’a göre, “marksizm, günümüzün felsefesi”dir.

            Marskizmi eleştirerek konu edinen Theodor Adorno, Max Horkheimer, Herbert Marcuse, Guy Debord gibi Frankfurt Ekolü’nün yanısıra, Henri Lefebvre, Cornelius Castoradis, André Groz, Robert Kurz, Moishe Postone, Anselm Jappe gibi yazar ve düşünürler vardır.

            Marksizmin ‘alet çantası’yla çalışanlar arasında Jacques Le Goff, Pierre Bourdieu, Michel Foucault,  Claude Lévi-Strauss, François Chesnais, Gérard Duménil, Dominique Lévy sayılabilir.

            Marksizm üzerine çalışarak onu çürütmeye çalışanlar arasında ise André Orléan, Jean-Marie Harribey, Michel Housson gibi yazaralar anılabilir.

            Dolayısıyla, bu yazı dizimiz çerçevesinde ve genel olarak bu yazar ve düşünürlere gönderme yapacağız.

            Her birinin fetişizme ne tür bir ‘fes’ giydirdikleri de böylece ortaya çıkacaktır.

            (Sürecek)

(*) Étienne Balibar, “Les ‘Deux découvertes’ de Marx”, Presses Universitaires de France | « Actuel Marx »2011/2 n° 50 | pages 44-60

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Türkiye’de  ‘Ordu’su dahil ‘Devlet’ ve onu ele geçirmiş olan ‘Siyaset’, kendilerini temsil eden ‘Fes’lerini havaya atarak sözde kutlamalar yapmaktadırlar. Oysa bu ‘Fes’in başına geçirildiği gövde yani ‘Halk’, gerçek bir ‘fetiş’ olan bu ‘Fes’in fetişizminden kurtulmadıkça bu kutlamaların ‘zaferin anlam’ıyla  zerre ilişkisi yoktur. - Habip Hamza ERDEM

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir