‘İnanca’ göre ‘oy verme’nin sorumluluğu ve acı sonuçları?

‘İnanca’ göre ‘oy verme’nin sorumluluğu ve acı sonuçları? KUR’AN?!

Daha önce ki yazılarda kısaca değindiğim;
‘inanca’ göre siyasetçi seçmenin çok acı verici sonuçlarını gördükçe bu konuyu daha kapsamlı yazmaya karar verdim.

Oy vermek büyük bir sorumluluk!
Belli ki hiç farkında değiliz.
Vekalet vermek demek!
Seçtiğine dikkat et demek!
Vekalet verdiğin kişilerin tüm yaptıklarından dolaylı olarak
sen de sorumlusun demek!
Öyle, ‘oyumu kullandım işim bitti’ demek kadar basit değil.
Bireysel çıkarlar için değil toplumsal yarar için seçilen siyasetçiler; iyi doğru olan hizmetleri zaten yapacak, görevi, sorumluluğu bu.
Halkın oluşturduğu gelirden maaşlarını alıyorlar.
Esas sorumlu olunan yer;
hak yemelerinden, hele ki yetim hakkı yemelerinden, adaletsizliklerinden, yanlışlarından tüm zulümlerinden;
verdiğin vekaletten dolayı sana da pay var demek!

(Nisa,10):”Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler, karınlarını ateşle doldurur.”

Üstelik bir de zalimliklerini görüp bilerek tekrar tekrar seçmek var ya katmerli sorumlu olmak demek!
Bu yüzden zalim yöneticilerin yerinde kalmasına, iktidar ya da muhalefette devam etmesine oylarıyla imkân sağlayanlar,
adaletsizliklerden sorumludur.
Çünkü vekalet vermiştir, benim yerime sen yap demiştir.

İktidar-muhalefet hiç fark etmez; araştırmıyoruz, sorgulamıyoruz, önümüze kim konursa mecburen gidip ‘tıpış tıpış(?)’ oyumuzu veriyor ve vekaleti kime verdiğimizi bilmeden kendimizi yaktığımız gibi toplumun geleceğini de kapkara yapıyoruz!!!

Vatanın ne de çok haini varmış?!

Doğru siyasetçiler seç(e)memişiz.
Cumhuriyeti koruma, insana, vatana hizmet yerine;
büyük bir iştahla güç, saltanat, koltuk kapma, kişisel çıkar, menfaat peşinde koşanlara imkân vermişiz!

Artık kuralsız, kaidesiz, yasa dışı her oluşumun cirit attığı, güvenlik sorunu başta pek çoook sorunla boğulan, uğraşan bir vatana sahibiz.
Gerçi sahipliğimiz de tartışılır artık!

Halkın çoğunluğu birbiriyle, birbirinin inancıyla, tercihleriyle zorbaca, zalimce, acımasızca uğraşmaktan;
kendine, hayata, yaşama, başka insanlara, tüm canlılara, doğaya değer katacak, anlamlı kılacak iyilikler, güzellikler üretmesi demek olan insanlığın varoluşsal amacını yerine getiremiyor!

İnanç merkezli
‘Alnı secdeye değiyor’ ve
‘başörtüsüne özgürlük’;
bu iki söylemle başlayan ve
halkın bilgisizliğinden faydalanıp dini kullanarak, din satarak, din dayatarak,
‘Laiklik’ ilkesini muhalefetin de açıkça desteği ile yok edenlerin,
ülkeyi getirdikleri yer
her konuda kölelik, her konuda kaos, her konuda yokluk, derin bir yoksulluğa doğru yolculuk.

Dernek-vakıf-sivil toplum örgütleri denilerek ‘masum’ perdesi ile gizlenen tarikat-cemaat ve şirketleşmiş din satan diyanet, paraya tapan ticarîler, güce, koltuğa tapan siyasîler;
işbirliği içinde atalar kanı bedeli kurulmuş Cumhuriyeti yok etme savaşı veriyorlar ve ne acı ki karşılarında mücadele edecek muhalefet de yok, hiç de olmadı.

Dinin yapıcı yönü, evrensel ahlâk değerleri, en önemlisi ‘inanç özgürlüğü’nü savunan KUR’AN ilkeleri bilinmez, anlatılmaz ve de yaşanmazsa;
temeli bilgi noksanlığı olan, kula kul yapıcı dinin yıkıcı yönü devreye giriyor, görüldüğü-yaşandığı üzere yakıp, yıkıp, yok ediyor.

Çünkü dinde tek söz hakkı, ‘din sahipliği’ TANRI’dan, Kitabı KUR’AN’dan alınıp kullara veriliyor.

Çünkü inanç özgürlüğü-Laiklik, KUR’AN’dan alınıp okur-yazarlıkları bile şüpheli din satıcılarının
yargılarına(?), yetkisine(?), iznine(?), zorbalığına, tekeline, terk edilmiş oluyor.

Ayetler tüm açıklığı ile ilgi, alâka, farkedilmeyi beklerken!

(Nahl,52)”Dinin TEK sahibi Allah!
(Zümer,3)”Arı-duru-saf-tertemiz din SADECE Allah’ın!
(Yusuf,40)”Hükümler SADECE Allah’ın!
(En’am,38)”Tüm hükümler eksiksiz SADECE KUR’AN’da!

Kim neye istiyorsa ona inansın, neye-nasıl inanmak istiyorsa öyle inansın, isterse inanmasın, kim nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın!
Sunulan bilgilerden herkes istediğini istediği kadar seçsin, yararlansın yeter ki dayatma, zorlama olmasın! Saygısızlık da, aşağılama da, yok sayma da olmasın!
Yeter ki toplum hayatı içinde hiç kimse lehine-aleyhine özgürlük sınırları aşılmasın, herkes kendi özgürlük alanı içinde kalsın, tercihlere müdahale olmasın.
Toplumsal kurallar, evrensel ahlâkî ilkeler ve yasalar-kanunlar, toplumun genel kuralları içinde herkes;
kendi sınırlarını bilerek özgürce yaşama hakkından yararlansın!

Ve sonuçta;
evet ‘inanç’ çok önemli ve insan temel ihtiyacı güvenle ilgili!
İnanmak, güvenmek demek!
Ama ‘inanç’ kişinin özgür iradeli, bilinçli tercihi ve kendi yaşam alanı ile sınırlı kalmalı.
Her türlü toplumsal-sosyal ilişkilerinde ve ‘seçimlerde’ dikkate alınacak değer olmamalı.

Yazıya;
benim özgür irademle inanmayı seçtiğim,
TANRI ve artık tamamen yaşam rehberim haline gelmiş Kitabı KUR’AN’ın;
özellikle Sahibim TANRI’yı tanıma konusunda öğrettikleri ile devam edelim.

Kendi açımdan KUR’AN’da;
sonraki yaşam, cennet-cehennem gibi ödül(!)-ceza(?) ile ilgili konularla değil,
özgürlüğü yok eden ‘şirk’ nedir? ve ‘ahlâk’ nasıl olmalıdır? sorularıma cevap veren ayetleri araştırıp inceliyor, anlamaya çalışıyor,
bu dünyada, yaşarken bu konularda ne yapabilirimin mücadelesini vermeye gayret gösteriyorum.

TANRI’nın ‘Adalet’in yaratıcısı ve ‘Hakk’ın kaynağı olduğunun sonsuz-sınırsız inancıyla, zaten neyi hakettiysem ona ulaşacağım bilinciyle sadece,
TANRI’yı anlamaya ve bizler için oluşturduğu bu muhteşem sistem içinde TANRI’yı tanımaya çalışıyorum.

KUR’AN; sistemin yaratıcısı, kurucusu ve yöneticisinin Kendini ve sistemini; sisteminin işleyiş yasalarını, kurallarını tanıttığı bir bilgilendirme Kitabı ve elle tutulur gözle görülür somut kanıtı!

KUR’AN; muhteşem, mükemmel, muazzam bir sanatsal tasarım olan evreni, içindeki bizler de dahil tüm var olanları, küçücük akıllarımızla tahayyül bile edemeyeceğimiz müthiş bir akışla çevireni yani Kitabın Sahibi TANRI’yı o kadar iyi tanıtıyor ki!

Azâmetini, yüceliğini, güzelliklerini, doğrularını, bilginin kaynağı olduğunu ve bu bilgilerin sonsuz-sınırsızlığını öylesine idrak ettiriyor, öylesine bilinç-şuur açıyor ki!

İnsanın kendini bilme olgunluğuna erişmesine ve yaşam içinde Yaratıcısına karşı yerini, sınırını, haddini öğrenmesine ve Yaradanına sonsuz sınırsız yoğun bir minnettarlık, hayranlıkla, saygıda kusursuzluk, sevgide taşkın kararlılık içinde, tam bir bağlılık, güven, teslimiyet, vefa duygusuyla;
yarattığı her şeye, oluşturduğu hayata şevkle hizmete, yapıp etmeye varoluşsal amaca imkân sağlıyor!

Tükendiğin, düştüğün zamanlarda da ayağa kalkmana yardım ediyor ve zorlandığında da mücadele gücü, azmi, kararlılığı veriyor!!!

Yazıya başlama amacım,
‘inanca’ göre seçim(?!) konusunda, temel ilkeler noktasında KUR’AN’ın ifadesi Ayetler ile noktayı koyalım.

(Tegabün,2)”Sizi yaratan-oluşturan Allah’tır. Böyleyken kimi inkar eder-Allah’ın ilahlığını ve rabliğini bilerek reddeder, kimi de inanır.”

(Kehf,29)”Hak-Kur’an-Doğru olan Rabbinizden gelen Gerçektir. Artık dileyen inansın, dileyen bilerek reddetsin-inanmasın.”

(Bakara,256)”Dinde baskı, zorlama yoktur.”

(Yunus,99)”Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tamamı iman ederdi; hâl böyleyken, inanmaları için sen mi zorlayacaksın?!”

(Nisa,58)”Hiç kuşkusuz Allah, emanetleri-görevi-sorumlulukları ehline-her işin uzmanına verilmesini diler.
Ve sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil davranmanızı-adaletle hükmetmenizi öğütler.”
(Liyakat+Adalet)

(Bakara,8-9)”İnanan görünüp aslında inanmayan ve inananları kandırma yoluna giden…”
inkârını gizleyen, ‘inanan’ görünenler varken!

(Ankebut,2)”İnsanlar sadece ‘İnandık’ demeleriyle ve sınava çekilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”
‘inanç’ teste tâbi olacakken!

Tanrı bile, ‘inanç’ konusunda tamamen özgür bıraktığını,
ama insanların ‘inancı’ birbirini aldatmak, zorlamak için kullanabileceğinin uyarısını yaparken ve de üstelik ‘inandığını’ iddia edenin de samimiyet testi için sınava tâbi tutulacağını söylerken;
kimin sahiden-gerçekten ‘inanan’ olduğuna biz,
nasıl karar vereceğiz?!

Ve inanç merkezli seçimleri hangi temele oturtacağız????!

(İsra,36)”Hakkında kesin bir bilgin olmadığı şeyin peşine düşme-gerçeğini araştır!

(Tekvir,27,28)”Kur’an âlemler için bir hatırlatma-bilgi-uyarı-çağrı-öğütten başka bir şey değildir; gerçeklerden yana doğruyu bulmak isteyenler için.”

(İsra,9)”Şüpheniz olmasın ki bu Kur’an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar-insanları en doğru yola ulaştırır-en doğru yolda nasıl yürüneceğini gösterir.”

(Kamer,17,22,32,40)”Yemin olsun! Kur’an’ı, aklını işleterek anlamaya çalışanlara öğüt-ibret-hatırlatma olsun diye sadeleştirdik-kolaylaştırdık. Hani var mı düşünüp öğüt alan-yok mudur ondan ders almak isteyen?”

‘İnanca’ göre ‘oy verme’nin sorumluluğu ve acı sonuçları? KUR’AN?! - doga yagmur kar bulut

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir