Dünyanın kaç harikası olduğu bilinir ? Aklınıza 7 rakamı geldiğine eminim. Bu harikaları hatırlamaya çalışın desem, sizin ilk aklınıza Mısır’daki piramitler gelir. Mısır, Kahire’de GİZE de Keops, Kefrenve Mikerinos adlı Piramidleri ilk olarak anarsınız. Firavunların adları ile anılan bu ehramlar, yaşamış olan MISIR medeniyetinin önemli sembolleri olarak anılır. Aslında Mısır da, yukarı Nil vadisinde irili ufaklı piramitlerin sayısı 700 ün üzerindedir. Bu kadar muhteşem yapıları başka bir yerde görmedim. KEOPSPiramidinin önündeki SFENKS’ adı ile anılan, insan başlı hayvan gövdeli taş heykel, piramitte çalışanların boş zamanlarında aklı, kuvveti ve güzelliği temsil etmesi için yaptıklarını söyler rehberler. 73 metre uzunluğunda, yaklaşık 20 metre yüksekliğinde ve 6 metre eninde devasa bir taş heykeldir bu. Heykelin yüzü güneşin doğuşuna doğru bakar. Taş SFENKSHeykelinin hemen yanında bulunan galeride ise, Firavunun tekrar dirildiğinde içine binip yukarı Nil nehrine gideceği uzun kayıklar saklanır.
Hepinizin bildiği dünyanın ikinci harikası olarak anılan, II NEBUKADNEZARtarafından Kraliçe AMYTİSiçin yaptırılan BABİL’in asma bahçeleri aklınıza gelir. Aslında böyle bahçeler var mıydı? Yoksa yok muydu ? Bir başka deyişle, ortadan yok olmuş bir hayal yapıtlar mıydı asma bahçeleri ? Bu gün hala tartışılmaktadır. Kalıntıları olmadığı için böyle bir düşünce tarihçiler tarafından konuşulmakta.
Biraz daha araştırma yaparsak Tanrıların TanrısıZEUSadına Olimpiyatlar için yapılan OLİMPİYAdaki heykeli düşünürüz. O da Milattan önce 450 yıllarında yapıldığı söylenir.
Rodosadasındaki Liman girişinde bulunan 32 metre yüksekliğindeki heykel, Güneş tanrısı HELİOSiçin yapılmış, diğer 7 harikadan biri olduğunu hatırlarız.
Bir başka Dünyanın harikası iseİSKENDERİYEfeneri. 135 metre yüksekliğinde Büyük İskender’in komutanlarından Ptolemyzamanında MÖ 290 yapılmaya başlanmışsa da, tamamlanmasını görmemiş olduğu bilinir. Bu fener 1500 yıllarında yok olmuştur. Bu deniz feneri de diğer harikalardan biridir.
Kral MAUSOLLOS’un mezarı olarak bizim bildiğimiz Halikarnas Mozolesi, diğer bir Dünya harikası olarak kayıtlıdır. Eserin mimarı olarak Pytheaismi anılır. Biz bunu Halikarnas Mozolesi ismi ile biliriz. 45 metre yüksekliğinde 30 metre genişliğinde ve 25 metre uzunluğu olan bu yapıt, ülkemizin önemli tarihi eserleri içindedir.
Efes’te bulunan ARTEMİStapınağı da Dünyanın 7 inci harikası olarak kabul edilir. Yapımı 120 yıl sürdüğü söylenen bu yapıtın yüksekliği 90 metredir. Dikkat edelim dünyanın 7 harikasının ikisi Anadolutopraklarında bulunmaktadır. Bu Dünya harikalarının izlerinden günümüze pek azının kalıntılarının kaldığını söyler tarihçiler.
Aslında dünyanın 8 inci harikası ne olmalı diye tartışsak, mutlaka Çin imparatorluğunun, TÜRK akıncılarından korumak amacı ile, MÖ 200 lü yıllarda yapımına başladıkları ve yaklaşık 8850 kilometre uzunluğundaki kale duvarı, mutlaka Dünya harikalarının içinde olmalı diye düşünürüm. Biz 700 kilometre sınırı koruyamazken, Çin imparatorluğu 8850 kilometre kale duvarı örmüş sınırlarına. Her 200 metre araya gözetleme kuleleri koyarak iletişimi ve lojistiği sağladıklarına inanırım. Bilindiği gibi duvarların eni küçük bir arabanın sorunsuz yürümesine imkan verecek kadar geniş olduğunu, resimlerden de izlemekteyiz. Kuleler arasında gündüz vakti aynalar vasıtası ile bir nevi ışıklı mors kullanıldığı da söylenir. Bu sayede sadece 200 metre değil, dağlar boyunca bilgi çok kısa bir zaman sürecinde, kilometrelerce uzağa gönderilmiş olmakta.
Bu harikaların birkaçını görmek bana nasip oldu. Hayranlıkla izledim. Milattan önce 290 yıllarında 135 metre yüksekliğinde bir deniz feneri kulesi o tarihte yapılıyorsa , bu günün teknolojisi ile neler yapılabilmeli diye düşünmemiz doğru olur. İnsanlar artık bilgi ve bilime çok kolaylıkla ulaşabiliyorlar. Kanımca İskenderiye fenerinin 135 metre yükseklikte yapılmasının nedeni, geceleri gelen gemilere çok uzaktan rota belirleyebilmesi için, ışıkla yön vermek amaçlanmış olsa gerek. Aynen Çin seddinde ışıkla haberleşme yapıldığı gibi. Burada da bilim işin içine girmiş olduğuna adım gibi inanırım. Nasıl telgraf kullanıldığı tarihlerde gönderilen sinyallerin bir alfabesi varsa, ışıklı bilgi aktarılmasının da bir alfabesinin olduğunu düşünmekteyim. Bunların hepsi iletişim metotları içinde yürütülmüş.
Birkaç senedir ülkemizde yaşanan orman yangınlarında, felaket yöresinde yaşayan halkın, canları pahasına doğayı korumak için verdikleri mücadeleyi, geçtiğimiz senelerde Marmaris’te bizzat yaşadım. Başka yörelerdeki mücadeleyi de ekranlardan izledim. Mücadeleyi veren halk, canları pahasına, doğayı korumak adına mücadele vermekteler. Yaşlısı, genci, engellisi, ve çocuklar bir amaç uğruna, ellerine ne geçirirlerse, alevlerle mücadele edip ağaçları kurtarmaktalar. Bu halkın yaptığı mücadeleyi, ülkeyi yöneten devletin ne kadar algıladığını merak etmekteyim. Siz hiç ağaç diktiniz mi ellerinizle ? Diktiğiniz ağacın büyümesi için hiç emek harcadınız mı? Üniversite çağımızda rahmetle andığım Rektör Kemal Kurdaş hocamız her sene ağaç bayramı yapardı, Mart ayında . Yüzlerce ağaç dikerdik Ankara ORAN’daki tepelere. Onların büyümesini izlemek insana haz verirdi. Hani derler ya ‘Bir Dikili Ağacım olsa‘.
Ne kadar acı bir ironidir, halk vatan toprağını korumak adına, erozyonu engellemek adına, yeşili artırmak adına ağaç dikmeye azami gayret göstermekte. Hele orman yangınları ile, canları pahasına, mücadele vererek, doğayı korumak için uğraşanların yanında, beşli çetenin termik santralına kömür sağlamak için, mevcut orman ağaçlarının devlet eli ile kestirilmesine izin vermek, vatan hainliği ile eş değerde olduğuna inanmaktayım diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.