Çölleşme, Türkiye’nin Milli Güvenlik Sorunudur

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Çölleşme, Türkiye’nin Milli Güvenlik Sorunudur

Ülkemizin de taraf olduğu çevre sözleşmelerinin üç boyutu vardır: İklim değişikliği, çölleşmeyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması. Son 20 yılda iklim değişikliği, karbon salınımının kontrolü konusunda birçok sözleşme imzalandı. Çevre konusundaki bu alanlar birbiriyle bağlantılıdır, kesişmektedir. Biyolojik çeşitliliğin azalması, çölleşmeyi hızlandırır. İklim değişikliği/küresel ısınma, biyolojik çeşitliliği azaltır, çölleşmeyi derinleştirir. Bu süreçte her bölgenin, ülkenin farklı sorunları bulunup etkileri değişebilmektedir. Çevresel sorunlar, Türkiye’de tarımı bitirirken buzullarla kaplı Sibirya dünyaya yetecek tarım alanları haline gelmektedir.

Hemen bütün sözleşmelere taraf Türkiye, devlet-millet eliyle Anadolu’yu çölleştirmektedir. Bu aşamaya gelişte iklim değişikliği yanında küresel empryalizm boyutu bulunup bu yazının doğrudan konusu değildir. Türkiye’ye has yanlışların korkunç sonuçları gümbür gümbür geliyor. Adeta yapay zeka imkanlarıyla, “ülkeyi nasıl çölleştiririz, gölleri nasıl kuruturuz, tarım/hayvancılığı nasıl bitiririz?” soruları sorulmuş, cevaplar uygulanmıştır. Devlet-millet işbirliği ile “Nasıl çölleştiririz?”in cevabı durumundaki uygulamalardan bazıları aşağıdadır.

Ülkemizin de taraf olduğu çevre sözleşmelerinin üç boyutu vardır: İklim değişikliği, çölleşmeyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması. Son 20 yılda iklim değişikliği, karbon salınımının kontrolü konusunda birçok sözleşme imzalandı. Çevre konusundaki bu alanlar birbiriyle bağlantılıdır, kesişmektedir. Biyolojik çeşitliliğin azalması, çölleşmeyi hızlandırır. İklim değişikliği/küresel ısınma, biyolojik çeşitliliği azaltır, çölleşmeyi derinleştirir. Bu süreçte her bölgenin, ülkenin farklı sorunları bulunup etkileri değişebilmektedir. Çevresel sorunlar, Türkiye’de tarımı bitirirken buzullarla kaplı Sibirya dünyaya yetecek tarım alanları haline gelmektedir. - image 19

Üretimi bitirme politikalarının mimarı olup tarımda rakibimiz Fransa’dan devlet madalyası alan eski tarım bakanı, millet vicdanına havale edilmiştir. Kısır tartışmalara girmeden acil tedbirler alınmalı, derinleşen yaralara bir an önce neşter vurulmalıdır. Geçen her gün tedaviyi daha masraflı hale getirmektedir, kuruyan göllerin, çölleşen arazilerin ihyası zorlaşmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu tedbirlerin maliyeti 10 yıl önce çok daha az idi. 27 yıl önce kökten çözecek yazal düzenleme yapılmıştı, başarıları görülmeye başlanmıştı ki 2004’de yasa iptal edildi.

Tarım bakanının çiftçilerin istediği ürünü ekemeyeceği, bu alanda kapsamlı bir plan hazırlandığını memnuniyetle dinledik. Bununla beraber acaba bölge, belde gerçeklerine aykırı, felaketleri hızlandıracak, “nasıl çölleştiririz?” sorusunun cevabı anlamında masa başı kararlar mı geliyor diye endişeler var. Çünkü daha önce İç Anadolu’yu kurutan mısır politikası, şeker fabrikalarını kapatarak pancar üretimini kısıtlayan kararlar, tohumda standartlaşma “müjdesiyle” küresel kartellere teslimiyet, atadan kalan tonum zenginliğini yok etme uygulamaları başında da bu gibi parlak sözler duyulmuştu.

Sayın bakanın vahşi sulamayı sorumlu tutması, beylik bir ifadedir. Gerçek hiç telaffuz etmediği vahşi kuyulaşmadır. Zira çeyrek asırdır çiftçimiz sulama sorununu çözmüş, damlama usulü hemen her köye inmiş, teknik sektör oluşmuştur. Halen vahşi sulama yapanlar olabilir, ancak oran düşüktür, çölleşmenin sorumlusu değildir.

Ülkemizin de taraf olduğu çevre sözleşmelerinin üç boyutu vardır: İklim değişikliği, çölleşmeyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması. Son 20 yılda iklim değişikliği, karbon salınımının kontrolü konusunda birçok sözleşme imzalandı. Çevre konusundaki bu alanlar birbiriyle bağlantılıdır, kesişmektedir. Biyolojik çeşitliliğin azalması, çölleşmeyi hızlandırır. İklim değişikliği/küresel ısınma, biyolojik çeşitliliği azaltır, çölleşmeyi derinleştirir. Bu süreçte her bölgenin, ülkenin farklı sorunları bulunup etkileri değişebilmektedir. Çevresel sorunlar, Türkiye’de tarımı bitirirken buzullarla kaplı Sibirya dünyaya yetecek tarım alanları haline gelmektedir. - image 20

Kaçak kuyuları suçlamak da beylik laftır. Çünkü asıl sorumlu onbinlerce ruhsatlı kuyulardır. Sadece İç Anadolu’da değil, Edirne’den Kars’a kadar bu kuyular, her sene 5-10-20 metre derine iniyor, denetlenmeyen, göz yumulan fabrika zehirleri de aşağı akıyor, motorla çekilen suyla hastalıklı pirinç, mahsul üretiliyor! Karapınar’da bir çiftçimiz 200 metrelik kuyu kuruyunca 222 metrede yeniden suya ulaşabilmiş. Hepsi izinli, yasal çalışarak yer altı sularını emiyor, gölleri kurutuyor, obrukları artırıyor, çölleşmeyi genişletiyor. Fakat tarım bakanı bu soruna, çözüme hiç temas etmiyor! Anadolu vilayetlerinden konuştuğum çiftçiler, işletmecilerin fecaatın farkındalar: “Kuyularımızı kapatmaya hazırız, ancak sadece benim kapatmamla olmuyor, herkesin kapatması gerek”. Farkında olmayan ise sadece bakanlık ve devlet kurumları. Sorunun temelinde belirtildiği gibi 1996’da kuyuları yasaklayan kanunun 2004’de iptal edilmesi bulunmaktadır. Çözüm yeniden yasal düzenleme ve adil uygulamadadır. Maliyeti ağırdır, fakat gelecekteki çok daha ağır maliyetlere göre bugünkü ucuzdur, gereklidir. Söz konusu maliyet sadece bölgenin sosyo-ekonomik yapısı ile ilgili fatura değil, fakat ağır fatura kuruyan göller, suların derine inmesiyle çölleşen arazilerdir!

Onbinlerce kuyu, bugün milyonlara ekmek kapısıdır. Bununla beraber bir taraftan kuyular sayesinde üretim, iş imkanı ortaya çıkmışken diğer yandan milyonların balık teknesi, cennet bahçelerinin kaynağı göllerin, pınarların kuruma sebebi de bunlardır. Diğer milyonlar ekmek için gurbete çıkmış, köylerini terketmişler, onların üretimi bitmiştir. Kuyulardan gelir geçicidir. Bir kaç yıl sonra toprağın üstü çölleşirken derinlerinde de su kalmayacaktır!!! Şimdiden çok derinlerden çekilen su ile elde edilen mahsulün getirisi maliyetini karşılamaz hale gelmiş.

Daha fazla ürün için her yıl kuyular derinleştiriliyor, daha derinden su çıkarılırken daha fazla enerji tüketiliyor. 2023 Ağustos başında, elektrik tüketiminde rekor kırdık. Bunda klimaların payı var, fakat büyük pay sulama motorlarının imiş. Yer altı sularını kuruturken, enerji ithalatına milyarlar ödeniyor! Ancak yapay zeka buluşu!

Ülkemizin de taraf olduğu çevre sözleşmelerinin üç boyutu vardır: İklim değişikliği, çölleşmeyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması. Son 20 yılda iklim değişikliği, karbon salınımının kontrolü konusunda birçok sözleşme imzalandı. Çevre konusundaki bu alanlar birbiriyle bağlantılıdır, kesişmektedir. Biyolojik çeşitliliğin azalması, çölleşmeyi hızlandırır. İklim değişikliği/küresel ısınma, biyolojik çeşitliliği azaltır, çölleşmeyi derinleştirir. Bu süreçte her bölgenin, ülkenin farklı sorunları bulunup etkileri değişebilmektedir. Çevresel sorunlar, Türkiye’de tarımı bitirirken buzullarla kaplı Sibirya dünyaya yetecek tarım alanları haline gelmektedir. - image 21

Anadolu’da meşeliklerde sürüler yayılır, çorak arazilerede susuz bakliyat, yem bitkileri üretilirdi. Tarım ve hayvancılık bölge şartlarında birbirini besleyerek sürüp giderdi. Hayvancılık sorunu yoktu, et-süt üretimi problemsizdi. Bu ararziler, kuyulardan çekilen sularla bölge iklimi ile hiç alakası olmayan mısıra ayrıldı. Ruhsat işini halledenler çiftlikler kurdu, kuyular açtı. Hububattan oniki kat fazla su isteyen mısır devlete satılır, devlet de bunu daha ucuza yem fabrikalarına satar. Bakliyat, hububat ithalatı için milyar dolarlar harcanır. Hem hayvancılık, hem tarım can çekişirken, obruklar ve çölleşme genişlerken yetkililer körleri, sağırları oynar. Ancak yapay zeka ile ulaşılabilecek terslikler zinciri.

Termik santrallere kömür için ormanlar katledilirken, bu santrallerin külleri tarım ve hayvancılığı, insan sağlığını mahvederken bazı vilayetlerimizin çöplükerinde ayı sürüleri karnını doyurmaktadır. Çöp dağlarından tüten dumanlar, havaya salınan metan vb. gazlardır, enerji kaynağıdır. On binlerce kişiye istihdam sağlayacak, hava-su kirlenmesini önleyecek, çok fazla maliyetli yatırım gerektirmeyen çöp ayrıştırma ve elektrik üretim tesislerinin halen bazı vilayetlerde olmaması, akla ziyan ihmallerdendir. Halen toplam enerji ihtiyacımızın yaklaşık %2.5’u çöpten karşılanmaktadır ki bir kısmı eski teknoloji. Demekki HES’ler, termik santraller yerine çöpler değerlendirildiğinde kısa süre içinde bu oran %10’a çıkacaktır.

Bazı ülkeler çöplerden üretilen elektrikle ihtiyacını karşılamaktayken ülkemizde halen çöplerin yarısı araziye dökülmektedir. Demek ki çöpten enerji için teşvik yetersiz. İhmali olan yerel yönetimlerden hesap sorulmaması da ihanet derecesinde ihmallerdendir. Bir taraftan çöp dağlarından çıkan zehirli gazlar, altından akan zehirli sular, diğer taraftan kömür için asırlık zeytinlere dayanan hızarlar, termik santralleri dumanı yüzünden meyve vermeyen ağaçlar, sütten kesilen hayvanlar, kanser, kanser… 2023 itibariyle ülkemizin ve dünyanın bilgi ve tecrübesine karşı bu sayılanlar ancak yapay zeka sayesinde ulaşılabilecek yanlışlardır!

Güneş veya rüzgar enerjisine daha fazla yatırım yapılmalıdır. Ancak kuruyan göller üzerinde değil! Onu besleyen yer altı sularına çare yerine kumlar üzerine güneş santrali kurarak çölleşmeyi perçinlemek ancak ihanettir. Karadeniz’in mısır havzalarına HES’ler kurup bu elektrikle İç Anadolu’da mısır yetiştirmek?! Aynı zamanda hayvan yemi pancar üretimini kısıtlayıp, kanser-diyabet kaynağı nişasta bazlı şeker üretimini destek? Çölleşmemiz, terör kadar milli güvenlik sorunudur. Bir kısmına temas ettiğimiz politikaların sorumlusu yanlış politikalardır. Öncelikle hastalığı teşhis edip, akl-ı selimle gündemde tutup yanlışlardan âcilen dönmek, doğruları harkete geçirmek gerekmektedir. Bu alanda ağır fatura olacaksa siyasetüstü anlayışla, milli dayanışma ruhu ile hareket edilmelidir.

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink

Ülkemizin de taraf olduğu çevre sözleşmelerinin üç boyutu vardır: İklim değişikliği, çölleşmeyle mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması. Son 20 yılda iklim değişikliği, karbon salınımının kontrolü konusunda birçok sözleşme imzalandı. Çevre konusundaki bu alanlar birbiriyle bağlantılıdır, kesişmektedir. Biyolojik çeşitliliğin azalması, çölleşmeyi hızlandırır. İklim değişikliği/küresel ısınma, biyolojik çeşitliliği azaltır, çölleşmeyi derinleştirir. Bu süreçte her bölgenin, ülkenin farklı sorunları bulunup etkileri değişebilmektedir. Çevresel sorunlar, Türkiye’de tarımı bitirirken buzullarla kaplı Sibirya dünyaya yetecek tarım alanları haline gelmektedir. - rastgele dokulen coplerden cikan pis koku halki rahatsiz ediyor 5a8ba4ef

Yorumlar

  1. erman türegün avatarı
    erman türegün

    Saygıdeğer professor…..makalenizi ilgiyle okudum..genelde düşüncelerinizle mutabıkım..bu arada bilgiler de edindim..örneğin çok su isteyen mısırın orta Anadoluda yetiştirilmesinin teşvik edilmesi gibi….sanırım önce yönetimde,kim gelirse gelsin,bir zihniyet değişikliği şart..dile getirdiğiniz konularda Türkiye nin yapabilecekleri ve yapamıyacakları var…yapamıyacaklarından başlayalım…iklim değişikliği..evrensel gidişatı ele alırsak tüm dünyanın yapabilaceği hiç bir şey yok.gitgide “şişen” güneş önce Merkürü sonra Venüsü yutacak,sonra da sıra Dünyaya gelecek…….o gelene kadar..tarımla ilgili yeni bir “zihinsel devrim” in oluşması,kerametleri kendilerinden menkul pilot lisanslılardan uzak durulması,üretici olsun yönetici olsun herkesin tüm dünyada tarımla ilgili sorunların nasıl çözümlenmeye çalışıldığına dair bilgi edinmelerinin sağlanması ve işin EHLİNE VERİLMESİNİN kaçınılmaz olduğu düşüncesindeyim..genel konuyu bireyselliğe indirgersek,geçmişte bir programda Konya ovasında çiftçinin kışın don olayında hovardaca su kullanımının nereye varacağını düşünmeyerek ürünü dondan kurtarmak için bile su kullandığını ibretle izlemiştim..bugün obruklardan korkmaya başlayanlar acaba ne yaptıklarının bilincine varmışlar mıdır..ne dersiniz…..bu vesile ile,izin verirseniz sizin aracılığınızla,yurt dışında gördüğüm bir yapının Türkiyenin topoğrafik yapısına da uygunluğu nedeniyle bizde de inşa edilmelerinin gitgide artan kış sağnaklarının dizginlenmesinde,tahribatının kısmen veya tamamen önlenmesinde ve en önemlisi SUYUN TUTULMASINDA faydalı olacağını düşünüyorum..almanların Talsperre dedikleri bu “barajların” ,elektrik üretilmesinde kullanılır veya kullanılmaz,bizde de inşa edilmelerini teklif ediyorum.saygılarımla….

  2. alaeddin yalçınkaya avatarı
    alaeddin yalçınkaya

    Teşekkürler Erman Türegün
    Hem enerji hem diğer sorunları çözen o kadar çok alternatif var ki. Sizin yazdıklarına ilaveten mesela:
    Almanya’da tavuk çiftlikleri gübresinden büyük enerji elde edilir, metanı alınmış gübre tarımda oldukça değerli hale gelir. Türkiye, bu alanda da oldukça geç kaldı. Hem enerji hem tarım gübresine para öderken çiftliklerin gübreyi gömme zorunluluğu ayrı bir maliyet olarak tüketiciye dönüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir