‘Halkçılık’ın kavramsallaştırılması ya da halk deyimiyle ‘adının konması’nın düz bir mantıkla ‘popülizm’ yerine ‘halkçılık’ demekle olmayacağını söylemeye bilmem gerek var mıdır?
‘Sorun’un bir ‘yöntem’ sorunu olduğu ve bizim de ‘özcü’ (essentialiste) bir yöntem izleyeceğimizi söylemiştik.
Bu konuda ilk adımın Laclau-Mouffe tarafından atıldığı ve kısaca ‘proletarya’ yerine kimilerince ‘alt-sıfılar’ diye çevrilen ama bizim ‘bağımlılaştırılan kesimler’ diye çevirdiğimiz (population subalterne) kesimlerin ‘Türkiye sosyolojisi’ne ne kadar uygun düştüğü çıplak gözle bile görülebilmektedir.
Ancak bu noktada kalmanın yeterli olmayacağı apaçıktır.
Bir de konunun, yine Türkiye’de yaygınlaşan deyimle ‘sürdürülebilirlilik’ haline bakmak gerekmektedir.
Ki, ‘özcü’ yaklaşım, bunu ‘yeniden-üretim’ (reproduction) bağlamında ele almakla diğer yaklaşımlardan ayrılmaktadır.
Ne var ki, bu kez de, Kant-Schelling-Hegel gibi ‘Alman idealizmi’ndeki Almanca Reproduktion terimindeki ‘anlam kaymaları’ sorunuyla karşılaşmak mümkündür (*).
Etienne Balibar ‘Yeniden-üretim’ kavramınının üç ana doğrultusu olduğunu saptamaktadır:
Mimetik yeniden-üretim: Schelling’in ‘doğa felsefesi’nden hareketle, hayvani taklitten bilgi, sanat ve teknolojide ‘Eski-Yunan’ı taklite kadar değişen bir yeniden-üretim yaklaşımdır, ki Freud’de kitle içinde politik ‘kimliğini bulma’ya kadar gitmektedir.
Türkçe’deki ‘üzüm üzüme baka baka kararır’ türünde bir yeniden-üretim de denilebilir.
Örnek olsun, memur-esnaf-asker demeden namazı kaçırmamak korkusu, kitlelerin bağımlılaştırılmasında bir ‘mimetik yeniden-üretim’dir.
Jenetik yeniden-üretim: Bu tip ‘yeniden-üretim’, Cem Karaca’nın ‘İsçsin sen işçi kal’ şiir ve şarkısındakine benzer, gerek kalıtımsal ve gerekse üreyebilirlilik sonucu oluşan bir ‘yeniden-üretim’dir.
Bağımlı kesimlerin toplumsal yaşama katılımındaki ‘çoğalma’ da bir ‘yeniden-üretim’ tarzı olarak görülebilir.
Poetik yeniden-üretim: Sanatsal bir ‘eğitim’ (formation-bildung/Alman) gibi, bilinçli ve planlı bir tekrar sonucu ‘yeniden-üretim’ tipi olup, üreticinin ‘kullanım’ına yönelik olarak yapılır.
Ekonomist ve siyasetçiler tarafından, sıkça kullanılan ve benim anlamsız bulduğum ‘üretim ekonomisi’ terimi tam da bu anlamda yetersizdir diyerek geçiyorum.
İşte Felsefenin ünlü üçlemesi (triade) böylece tamamlanmış olup, (ex), (post) ya da (soft) Marksistler tarafından üçü-biryerde olarak kullanılmamış olmasına karşın, bu üçleme Marx tarafından bizzat uygulanmıştır.
Örneğin Alman idealist felsefecileri, kimi zaman ‘Reproduktion’, kimi zaman ‘Re-produktion’, kimi yerde ‘Fortpflanzung der Geschlechter’ terimlerini kullanarak, yukarıdaki üç anlamdan birini öne çıkarmışlardır.
Türkçe’mizde ise henüz ‘yeniden-üretim’ teriminden daha uygunu bulunamamıştır.
Çoğu kez ise ‘Sürdürülebilirlik’ terimi ile karşılanmaya çalışılmaktadır.
Toplumsal yaşama dönüldüğünde, örneğin nüfus artışına bağlı olarak ‘bağımlı kesimlerin’ yönetici kesimlerden daha hızla artışının salt ‘doğurganlık’la açıklanmasının yetersiz kalacağı ortadadır.
O nedenle, Marx’ın örneğin ‘parti’, ‘devrim’ ya da ‘ekonomi’ konusundaki görüşleri ne olursa olsun; ‘kapitalist üretim’ konusundaki saptaması bir ‘öz’ün keşfi olarak henüz aşılmamıştır denilebilir.
Bu ‘öz’, kapitalist üretimin sadece malların ‘üretim’ini değil ama aynı zamanda ‘emek-sermaye ilişkisi’ni ‘yeniden-üretmesi’ ve her üretim döneminden sonra ‘başa dönülmesi’ ve bu durumun ‘sürdürülme’sinin (perpétuation) bizzat kapitalizme özgü olduğunu ortaya koymasıdır.
Tam da bu nedenle ‘radikal demokrasi’ ya da ‘liberal-demokratik sosyalizm’ türü tanım ve arayışların, ‘kapitalist üretim biçimi’ni ortadan kaldırmadıkça, ‘Halk’ın bizzat ‘kendisi için’ olan bir ‘sistem’ kuramayacağı anlamına gelmektedir.
Demek ki, ‘kapitalist üretim biçimi’ değiştirilmedikçe, uygulanacak tüm ara-sistemler, dönüp dolaşıp aynı ‘üretim ilişkileri’ni yani ‘Halk’ ve ‘Halk karşıtları’ ilişkisini ‘yeniden-üretecek’ demektir.
O nedenle ‘tam’ ya da ‘gerçek’ demokrasinin, kendisini önünde-sonunda sınırlamayacak bir ‘üretim biçimi’ bulmadan kurulması ‘olası’ ama ‘radikal demokrasi’ ve benzeri yaklaşımlarla ‘olanaklı’ değildir diyeceğiz.
(*) Bu konuda ‘Sözcüklerin gücü’nün ne kadar belirleyici olduğuna ilişkin olarak bkz Etienne Balibar, “Reproduction: Une généalogie”, Reproduction Sociale, Actuel Marx Septembre 2021, pp:12-29
Bir yanıt yazın