DOĞA  KAYNAKLARI ve onları AKILLI KULLANMA

Doğayı korumak, yeraltı ve yerüstü doğal kaynakları kullanmamak olarak anlaşılırsa, o topraklarda yaşayanların birçok ilerlemeden vazgeçip, ilkel toplum halinde kalmaları sonucu çıkar ki, bu da milletler arası „var olma yarışını“ kaybetmek, sonuçta yok olmak demektir.

„Yer kullanımında“ soru, bunun kısa ve uzun vadede doğayı ve insanları nasıl etkileyeceğidir. Bir girişim plânlanırken bu zoraki değişimin olumlu ve olumsuz taraflarının ortaya konulması ve sonuçta pozitif bir bilançonun elde edilmesi esastır.

Akbelen Ormanı konusunda yaşananlar, Türkiye gibi birçok diğer ülkede de yaşanmakta ve olumlu kararlara varılabilmektedir.

Yer üstü, az derinlikteki linyit madenciliği örneğin Almanya’da yüz yıldır uygulanmaktadır. Bunun için birçok orman kesilmiş, birçok köy ve kasabanın yeri değişmiş, fakat sonuçta ne doğa, ne de oranın halkı mağdur edilmiştir. Bunun güzel bir örneği, benim de 1970 li yıllarda bizzat şahit olduğum „Fortuna“ ve „Hambach“ linyit madenleridir.

Bu bölgede linyit damarı, az 20-30 metre derinlikte başlayıp, eğimli olarak yüzlerce metre derinliğe kadar gitmektedir. Yapılan sondajlar ve maliyet hesapları sonucunda, bu madenin 300 metre derinliğe kadar, yerüstü madenciliği ile kazanılmasına karar verilmişti.

Yerüstü madenciliğinden anlaşılan şudur: Maden damarının üzerindeki, son safhada 300 metrelik, toprak tabakası kazınarak çıkartılıp başka bir yere yığılır. Sonra üstü açılan, orada takriben 50 metre kalınlığındaki kömür damarı çıkarılıp termik santrala nakledilir. Bu işleri yerüstü makinelerle yapabilmek için, yeraltı su seviyesinin, kömürün bulunduğu derinliğin altına düşürülmesi gerekir. Bunun için de, maden bölgesinin etrafında meden derinliğinin altına kadar giden bir dizi kuyu açılır ve yerleştirilen pompalarla yersuyu emilerek, yakındaki bir akarsuya gönderilir.

Linyit, öngörülen derinliğe kadar çıkarıldıktan sonra, su emmeye son verilir ve ortaya çıkan kilometreler çapındaki boşluk kendiliğinden tekrar taban suyu tarafından dolar; orada bir göl oluşur. Bu sonuç daha işin başında hesaplandığı için, linyitin üstünden alınan toprak da sonradan doğacak gölün çevresini oluşturacak şekilde dökülmüş ve ağaçlandırmaya başlanılmıştır.

Maden çıkarma işleri bittiğinde orada, etrafı 10-20 metre yüksekliğe varan genç bir orman ve ortasında, içinde balık yetiştirilen, etrafında spor ve dinlenme tesisleri olan bir göl kalır.

Köyleri yıkılan, ormanları kesilen çevre halkı, madencilik aktif oduğu sürede orada iş bulmuş, daha yeni ve modern bir evi olmuş, sonunda da ekonomik değeri daha yüksek olan bir yerleşim alanına kavuşmuştur.

Bu sonucun alınabilmesi için, yöre halkı ve temsilcilerini projenin başından itibaren bilgilendirmek, onların korku ve isteklerini ciddiye alarak projeye dahil etmek gerekir. Buna ek olarak, restorasyon çalışmaları da maden çıkarmaya paralel olarak planlandığı gibi yürütülüp, proje sonuna kalan işler için gerekli finansman da garanti altına alınmak zorundadır.

Türkiye’de yaşanan protestoların temelinde halkın, hükümetin iyi niyetine ve sözünde duracağına karşı olan, haklı güvensizlik yatıyor.  Mısırda Assuan barajı yapılırken, devasa heykel ve tapınaklar, Birleşmiş Milletlerin de katkısıyla, önce daha yükseğe taşınarak, su altında kalmaktan kurtarılmıştı. Hasankeyf baraj projesinde ise aynı titizlik gösterilmedi. Eninde sonunda bir felâkete sebep olacak, siyanür kullanan altın madenciliğine, hem de yabancılara teslim edilerek, izin verildi. Bütün bu örnekler, mevcut hükümetin gerek insan hayatını, ve gerekse doğayı ve kültürel değerlerimizi kısa vadeli çıkar hesaplarına kurban etme politikalarını yeterince kanıtladı. Ekonomik yatırımlar gerçekten ülke ve halkının yararı için gerekli ise, polis baskısına ve hapis tehdidine gerek kalmaz; halkı ikna etmek yeter.

Muhalefetin parti ve politikacıları da bu gibi durumlarda, iş zorbalığa vardıktan sonra yaptıkları gösteriş ziyaretleri yerine, başından itibaren ciddi, halkı koruyacak ve uzlaştırıcı önerilerde bulunmadılar.  Liyakatsizlik maalesef tek taraflı değil.

Doğayı korumak, yeraltı ve yerüstü doğal kaynakları kullanmamak olarak anlaşılırsa, o topraklarda yaşayanların birçok ilerlemeden vazgeçip, ilkel toplum halinde kalmaları sonucu çıkar ki, bu da milletler arası „var olma yarışını“ kaybetmek, sonuçta yok olmak demektir. - elektrik enerji santrali ve linyit komur madenciligi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir