G.W. Leibniz, 1686 yılında Foucher’e yazdığı mektupta; “Bu tanımı hiçbir yerde bulamadığım için, ben üzerinde çalışmak zorunda kaldım” diyor.
Benzetmek kimilerini kızdıracak olsa da, benim üzerinde çalıştığım ‘Halkçılık’ kavramı da, bütün o yazılanların içinde benim anladığım anlamda olanını bulamadığındandır diyeceğim.
Oysa, salt çeviri benzerliğinden dolayı ’halkçılık’ dediğimiz ‘popülizm’ hakkında yazılanlar kütüphaneleri taşıp sokaklara yayılmış bulunmaktadır.
Değil mi ki, çoğu ‘çokbilmiş’in gazete ve televizyonlarda yaptıkları yorumlarda iki sözcüklerinden biri ‘popülizm’ olmaktadır.
Gerçekten de, ‘popülizm’, neredeyse ‘siyaset bilimi’ yapanların çoğunun ‘gerçek sorunlar’ karşısında sarıldıkları bir kurtarıcı kavram olmuştur denilebilir.
Hatta Taguieff Pierre-André’nin dediği gibi bir ‘mucize kavram’ olmuştur (*).
Madem ki, biz de ‘Halkçılık Tipleri’nden sözetmekteyiz, o zaman Pierre-André’nin ‘tipolojisi’ne kimi göndermeler yapmaktan kaçınmayabiliriz.
Yazar, öncelikle, her alanda olduğu gibi, olağanüstü yaygınlık ister istemez beraberinde ‘sıradanlık’ getirmekte ve o oranda gerçeklikten kopmaya yol açmaktadır saptamasıyla başlamaktadır: (sürréalizm).
Nitekim ‘popülizm’ terimi de, benzer bir biçimde, ‘gerçek toplumsal sorunlar’dan kaçmanın bir aracı; ancak ‘birşey bildiğini sananlar’ içinse can simidi olmuştur denilebilir.
Öyle ki, ‘bozulmuş’ bir sözcük kullanılarak, gerçekte ‘bozguncu bir eylem’ yapılmış olmaktadır.
Tam da bu nedenle, döne döne, her ne kadar ‘popülizm’le anlamdaş gibi görünse de, biz gerçek bir ‘Halkçılık kavramı’ geliştirmeye çabalıyoruz dedik.
‘Dil’imizi, o arada denilebilirse eğer ‘düşünce’mizi başka nasıl değiştirebiliriz, değil mi ama?
Hele bolca ‘değişim’den sözedildiği günümüzde, bu tür bir ‘çaba’yı küçümsemek, ‘değişim’i ancak çölde serap misali aramak demek olmayacak mıdır?
Kaldı ki, sıradan ‘siyaset bilimci’leri saymasak bile, kimi ciddi ‘politik’ yazar ve düşünürler, sadece ‘popülizm’ değil ama, ‘demokrasi’, ‘elit’, ‘ulusalcılık’ gibi terimlere de doğru bir ‘terminolojik kesinlik’ kazandırılamadığından yakınmaktadırlar.
Dolayısıyla, salt ‘Halkçılık’ terimi için koparılan fırtınalar, örneğin ‘Devrimcilik’ veya ‘Devletçilik’ sözkonusu olduğunda kasırgaya dönüşebilecek demektir.
O arada Türkiye’de ‘laiklik’ten sözetmenin neredeyse ‘ayıp’ olduğu gözönüne alınırsa, ‘siyaset yapma’nın zebil olmasına karşın, ‘politika yapma’nın ‘haddini aşma’ olarak değerlendirileceğinden kuşku duyulmamalıdır.
Çünkü ikiyüz bilmem kaç ‘üniversite’ ve onbinlerce sözde ‘Dr, Doçent ve Profesör’ün olduğu söylenilen Türkiye’de, ‘Bilim’ yerine ‘İlim’ yapılmasına karar verilmiş ise; ne ‘araştırma’ yapma ve ne de ‘düşünce üretimi’ne girişmeye gerek vardır?
Her şeye ‘Devlet büyüğü’ olarak kabul edilen ‘siyasetçi’ler karar verecek; ‘halk’ da ‘Tanrı devletimize ve milletimize zeval vermesin’ ezberiyle yetinmek zorunda bırakılacaktır.
Oysa, üzerinde çalıştığımız ‘Halkçılık’, daha sonra sırasıyla ‘Devlet’ ve ‘Millet’ anlayışlarını da sorgulamaya başlayacaktır.
Ve madem ki, önce ‘kendimiz’i sorgulamamız gerekmektedir; o zaman önce ‘Halk’ denilen şeyden başlanmalıydı.
O nedenle, derin çözümlemelere girişmeden önce, şu ‘kendi halinde’ (en soi) olan ‘insan topluluğu’ ele alınmalıydı.
Nitekim, yüzlerce yıl öncesinden, “Keramet baştadır, Taçda değildir/ Her ne ararsan kendinde ara/ Kudüs’de Mekke’de Hac’da değildir” diyerek gelen bir ‘Halk’ın; ‘kedisi’nin ‘ne’ olduğunu aramasından doğal ne olabilir?
Ne var ki, ‘Halk’ın ne olduğunu bizzat kendisinin keşfetmesinin, kendisinden olmayanlar için ‘yıldırımlar yaratması’nın işten bile olmayacağı şimdiden söylenebilir.
Ve kendisi için ‘öte dünyalarda’ olduğu söylenilen ne varsa, bu dünyada bulabilmesinin yolu açılmış olabilecektir.
Yeter ki, ‘popülizm’ gibi, hem ne olduğuna bir türlü karar verilemeyen ve her ne kötülük varsa ondan kaynaklandığı ileri sürülen bir terimin ‘şaşırtmacı’ içeriğinden ayrılan bir ‘Halkçılık anlayışı’ belirlenebilsin…
(Sürecek)
(*)Taguieff Pierre-André, “Le populisme et la science politique du mirage conceptuel aux vrais problèmes”, In: Vingtième Siècle, revue d’histoire, n°56, octobre-décembre 1997. Les populismes. pp. 4-33; https://www.persee.fr)
Yazıları posta kutunda oku