Ne ağırıma gidiyor biliyor musunuz? Aptal yerine konmayı ömrüm boyunca hiç kabul edemedim. Tek partili dönemi pek hatırlamamakla birlikte, 1950 yılında yapılan genel seçimi yaşadım. Hafızamda bir çok yaşanmışlıkların izi bulunmakta. 1950 Seçimlerinin sonuçlarını Ankara da Mebus evleri Süslü sokakta Denizli Millet vekili adayı olarak seçimler giren bir aile dostumuzun evinde idik. Neticeler beklenirken , iletişim bu günkü kadar gelişmiş olmadığından, telefonla şehirler arası konuşmanın santral aracılığı ile yapıldığı günlerde, bilgi edinmenin hiç de kolay olmadığı dönemdi o günler. Seçim sonucunu beklemek bir işkenceyi andırıyordu.
Gelen bir bilgi eğer olumlu yönde ise, salonda bulunanlar seviniyorlardı. Bir saat sonra gelen haberde olumsuz bilgi olunca, orada bulunanların yüzleri sirke satmaktaydı. Ben bu soğuk sinir harbini izlerken kendimi hiç iyi hissetmiyordum.
O seçimde aile dostumuz Kemal bey millet vekili seçilememişti. Neticelerin ilanında Demokrat Parti seçimi kazanmış, aile dostumuzun vekillik ümidi sona ermişti. Bu gün gibi hatırlarım, kırmızı berjer koltuğun içine gömülüp gitmişti kendisi. Onun için belki dünyanın sonu idi, ama hayat devam etmekteydi.
Her dönemde, siyasi partiyi destekleyen önemli müteahhitler olduğunu izledik. 1950 li yıllarda Adnan Menderes’e yakın birkaç müteahhit vardı. Bir çok büyük işler adrese teslim ihale edilip bu kuruluşlara verilirdi. Bu firmalar, hem büyük işleri alır, hem de iktidar partisine gerekli desteği verirlerdi.
1960 yılında askeri müdahale ile düzen inkıtaa ya uğradı. Ancak düzenin durduğunu söylemek mümkün değildi. Düzen aynı şekilde devam ettiğine şahit olduk. Bu sefer daha kapsamlı bir şekil aldığını izledik. Ülkemde kardeş kavgaları, mezhep kavgalarını körükleyen dış güçler , sistemi çökertmek için çok çalıştılar. Ancak muvaffak olamadılar.
1980 li senelerde yine bir askeri müdahale siyasi döngüyü her ne kadar değiştirmek istese de, buna gücü pek yetmedi. Düzen de değişiklik kişilerde oldu. Yine bu dönemin büyük işleri , seçilmiş bazı şirketlere gümüş tepsi içinde sunuldu. Bu sefer açık ihalelere öyle şartlar konuldu ki, adrese teslim projelerin gelişmesi, partiye de yansımakta olduğunu seyretmek, halkı memnun etmediğini izledik. Hatta ‘ Benim memurum işini bilir‘ anlayışının ortada alenen dolaşması , toplum tarafından hiç te olumlu karşılanmamıştı.
Son yirmi sene içinde ise düzen hiç değişmedi. Hatta bu dönemde daha da ayan bir şekilde kuruşlara büyük projeleri, bu sefer altın tepsi içinde, sunulmaktan, yönetim hiç çekinmediğini seyrettik.
Siz hiç Beş Tepe deki 1100 odalı sarayın yapılması için ihale yapıldığını duydunuz mu ? Kime ve kaça yapılması için proje altın tepside sunuldu ? Bilen var mı ? Sarayın yanındaki 305 odalı müştemilatın kime ve hangi bütçe ile verildiğini bilen var mı ? Bu sarayın yapılışında kullanılan malzemelerinin içinde Türkiye de üretilen kaç kalem malzeme olduğunu bilen var mı ?
Mevcut yönetimi maddeten destekleyen bu tür kuruluşların, adları ne olursa olsun, ülkemde siyaseti çok kirlettiğini düşünmekteyim. Bu kirden kurtulmaları mümkün görünmemekte. Çünkü düzenin, menfaat kazıklarının üzerine kurulmuş bir yapısı bulunmakta. Bu kazıklardan halk kurtulmak için çırpınmakta. Ancak yapı o kadar fazla desteğe sahip ki, seçimlerin sonucunu bile dış güçler, aylar önceden ifade etmekten çekinmediler.
Şimdi ise ülkemin yanan ormanlarını koruyabilmek adına binlerce insan seferber. Eldeki yangın söndürme uçak ve helikopterleri seferber, hatta DRONE uçakları da orman yangınlarını anında tespit için 24 saat 7 gün devriye gezerken, AKBELEN ormanını Devletin Polisi, Jandarması ve Orman işletmesi bir kuruluşun isteği üzerine ağaçları katletmekte. İşin en acı tarafı da, ormanı korumak için kendilerini adamış insanları , bu şirketin isteğini yerine getirmek adına, kolluk kuvvetleri ile halkı karşı karşıya getirmekten çekinmemekteler. Ne kadar acı bir durum olduğunu bir düşünün.
Hep böyle durumlarda aklıma rahmetle andığım AVNİ ANIL gelir. Kendisini tanıma fırsatım oldu. Birkaç dostumla birlikte kurduğumuz Türk Sanat Müziği Vakfı için Ankara gelmişti, Avni Anıl. Kendisi 1928 yılında Üsküdar da dünyaya gelmiş, İstanbul beyefendisi idi. Zaman içinde 1949 da Polis Enstitüsüne girmiş, mezuniyet sonrası ilk görevi Adana Emniyet Müdürlüğü olmuş. 1955 senesinde ise Polislikten ayrılmış. Üsküdar Musiki Cemiyetine bir süre devam eden Avni Anıl, Adana Belediye Konservatuarının kurulmasında da çalışmış. 120 den fazla beste yapmış bu çok değerli bestekar. Kendisini rahmetle anarken Hicaz bir eseri gelir hep aklıma. Sözleri İLKAN SAN ‘a ait, Semai usul deki bu şarkıyı hep bu zamanlarda hatırlarım;
Gün be Gün Yaşanan O Hatırayı , Ölsem de Kurtulmam Ben Bu acıdan
Unutup Bir yana atmak olmaz ki, Aşkın ateşidir içimde yanan
Gönül Yarasına yoksa ilacım, Sensin beni halden hallere koyan
Talihe boş yere çatmak olmaz ki, Tanrı ya gücenip KÜSMEK olmaz ki,
Doğru, ama ben artık talihime ve yaşadığımız kötü düzen için tanrıya gücenip küsmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Bir yanıt yazın