‘Popülizm’in Laclau-Mouffe tarafından yorumunun, kendilerini ‘radikal demokrasi’ tanımına götürmekle birlikte, ‘sosyalizm’i de bu radikal demokrasinin bir bileşeni konumuna düşürdüğü ileri sürülmektedir (*).
O nedenle Laclau-Mouffe yaklaşımına üç ana başlıkta eleştiri yöneltilmektedir:
Birincisi, ‘polpülist akıl’ ya da Türkçesiyle ‘ussal bir halkçılık’ın, kapitalist sosyo-ekonomik düzeninin özünde bulunan ‘tatalitarizm eğilimi’nden kopma kapasitesi gösterebileceği varsayılmaktadır.
İkinci olarak, yine Laclau’ya göre, bireylerin ‘şeyleşme’sini yani ‘insanın insan olmaktan çıkma’sına engelleyecek olan ‘popülist akıl’, zaten ‘sınıf savaşı’ sürecinde ulaşılacak bir an’dır.
Ve üçüncü olarak, ‘popülist akıl’ı doğuracak olan ‘hegemonik mantık’ın kendi nesnesi olan reel politik hareket, bir yandan içine düştüğü ‘formalizm’ ve öte yandan ne kendine özgü etkileri dikkate alabildiği ve ne de aynı nedenle kendisinin bir ‘hegemonik güç’e dönüşüp dönüşmediğini bilebilmesi zor olacaktır, denilmektedir.
Burada Laclau’yu destekleyen veya karşı çıkan tezleri sıralamamızın nedeni, bu konularda kısıtlı bilgi vermekten çok, bizim ‘Halkçılık’ olarak geliştirmeyi tasarladığımız ‘politik kavram’ın kapsadığı alan ve karşılaşabileceği yanlış anlaşılmalara dikkat çekmek içindir.
Çünkü, biz burada, evrensel bir açılımının olup olmayacağına önem vermeden, ulusal sınırlar içinde kalarak ve özellikle Türkiye’ye özgü bir ‘politik anlayış’ geliştirp geliştiremeyeceğimizi tartışmak istemekteyiz.
Öyle ki, ‘kuruluş ilkeleri’miz arasında yeralan örneğin ‘Milliyetçilik’, ‘Devletçilik’ ve ‘Devrimcilik’ ilkeleriyle nerede ve nasıl kesişebileceği ve nerede hangisini veya tümünü kapsayıp içinde eritebileceğini açıklamaya çabalamaktayız.
Çok daha önemlisi, yükseldiği söylenen ‘Milliyetçilik’ anlayışının içinde barındırıp kolayca evrilebileceği her türlü aşırı, sapkın ve hatta tehlikeli eğilimlere düşmemenin yollarını aramaktayız.
Oysa, siyaset bilimcileri ‘siyasal rejim’leri sorgularken, çoğu kez ‘milliyetçi söylem’i ‘popülist’ terimiyle birlikte ele almakta, örneğin sonuçta ‘halk’ın zarar görüp ezildiği ‘rejim’lerin sanki ‘halkçı’ iktidarlar tarafından gerçekleştirildiği sonucuna varmaktadırlar.
Sanki ‘Halk’ın kendi kendisini cezalandırması ‘kendi yazgısı’ymış gibi, gerçekte ‘bilim’le ilgisi olmayan sonuçlara varmaktadırlar da denilebilir.
O nedenle, gelişigüzel ‘popülizm’ tanımlarına başvurmadan, bilimsel bir ‘Halkçılık’ tanımının yapılabilir olup olmadığını araştırmaktayız diyelim.
Örneğin, artık açıkça gözler önüne serildiği üzere, boş bir tümce olmanın ötesine geçmeyen ‘Birlik ve Beraberlik Söylemi’nin, ‘ulusal sınırlar’ dışındakilere karşı olmasa bile (ki o da kuşku götürür), ‘Halkın bütünü’ için geçersiz olduğu apaçık ortada değil midir?
Seçmen kitlelerinin ‘iktidar’ ya da ‘muhalefet’ yanlısı olmaktan çıkıp karşı ‘kamp’lar oluşturmalarının yanısıra, her iki kampın içinde değil ulusal hatta ‘uluslararası tehlike’ler barındıran kesimlerin varlığı her geçen gün biraz daha belirginleşmekte değil midir?
‘Devlet’in ‘halkın devleti’ ya da denildiği üzere ‘bütün bir ulus’un devleti ve yanlış bir biçimde ‘ulusal devlet’ olmaktan çok, bir yandan ‘uluslararası sermaye’ ve öte yandan ‘ulusallık’la kesinlikle ilgisi olmayan ‘terör, uyuşturucu, her türlü kaçaklçılık’ vb kesimlerle işbirliği içinde olduğu da bir gerçeklik değil midir?
İşte, bu koşullarda, her şeyden önce, yeni bir ‘Halk’ tanımı yapıp bir politik proje olarak ‘Halkçılık’ konusunun tartışılması gerekmektedir diye düşünüyoruz.
Çünkü, ayrıntısına burada giremesek de, temel amacı ‘Ulus Kurmak’ olan ‘Devlet-Ulus’un, kurmak şöyle dursun ‘ulus’u parçalamakta olduğu artık belli olmuştur.
Öyleyse, denildiği üzere, bu kez ‘Halk kurmak’ mümkün müdür ve eğer mümkünse ‘nasıl’ olabileceği konusunu tartışmak durumundayız.
Çünkü, ‘ulusal varlık’ların (patrimoine), ‘aset’ gibi bir muhasebe terimi olarak görülerek, limanların, kıyıların, dağ ve denizlerin, sanayi ve tarım işletmelerinin ‘yabancı’lara satılarak elde edilecek sözde ‘ulusal gelir’in ‘ulusallık’la ilgisi kalmadığı gibi ‘Halk’la zerre-i miskal ilişkisi sözkonusu değildir.
(*)Stathis Kouvélakis, « Contre la raison populiste/Les impasses d’Ernesto Laclau », Presse-toi à gauche, Une tribune libre pour la gauche québécoise en marche, https://www.pressegauche.org
Yazıları posta kutunda oku