Bilindiği gibi Hegel diyor ki: “Devlet dinle birleştiği zaman, dinin kalıbına girer. Bundan bireyin kişiliğini, özelliklerini silen tanrısal devlet doğar. Despotizm doğar. Dinin devletle birleşmesi ölümcül sonuçlar doğurur.”
Çünkü din hegemonyacı bir sistemdir.
Kendini üstün görür.
Ondan dolayı din milletin saflığını iyi değerlendir ve dinsiz olunmaz anlayışını iyi kullanır, devleti ele geçirir ve sonrada milli devleti ganimet ve milleti ise kul görür.
Din kendine rakip olarak gördüğü milli kültür ve geleneğe, milli hukuka, positif bilime ve akıla karşıdır.
Din milli sistemi devleti tamamen ele geçirmek için öncelikle stratejisini belirler ve kendinden olmayan bir düzeni önce ele geçirip sonrada radikal olarak yok etmek ister.
Din devlete yerleşince, kendi kültür ve sisteminini kurar. Kendi lisanını toplumda yayar. En sonunda işi ve din stratejisini bilmeyen millet ise alışık olmadığı halde din lisanını günlük olarak yaşamında kullanmaya başlar. Kendi milli lisanını piçleştirir ve erozyona uğratır. Bunu dine yanaştığı ve dinden bilerek yada bilmeyerek çok etkilendiği için yapar. Çocuklarına dini isimler koyar. Kendi dilini yavaş yavaş unutur.
Ve farkında olsun yada olmasın dinin kültür tuzağına düşer. Dinin kültürel hegemonyası altına girer. Sonrada vatandaş olarak kendi yaşam şeklini milli töre ve geleneklere göre ayarlamaktan çıkıp yada uygar biçimden çıkıp yavaş yavaş dinin koyduğu kurallara göre biçimlendirir. Bu süreç vatandaşın yaşamında devam ederkende yavaş yavaş vatandaş dinin kabul ettiği ve emrettiği elbiseler ve kıyafetler giyer. Dini bayramları milli bayramlardan gittikçe önemli ve üstün görür. Din vatandaş için din misyonerlerinin yaptıkları propaganda ile zamanla alıştıra alıştıra Türk olmaktan önce gelir yada daha önemli hale gelir. Günlerini vatandaş bir süre sonra dini vecibelerini yerine getirmek için, işini gücünü bırakıp, yani üretmeyi bırakıp, hiç bir üretime katkısı olmayan bir dinin emrine yani örneğin 5 vakit namaza vs göre zamanını ayarlarlar. Böylece vatandaşlar yavaş yavaş uygar bir cumhuriyetin vatandaşları olmaktan, Hür Vatandaş olmaktan uzaklaşırlar ve bağnazlaşırlar. Vatandaş olarak mensubu olduğu uygar devletin vatandaşı olmaktan çıkar ve dinin müridi, kulu ve kölesi olur. Çünkü vatandaş bir kere dinin kültürel ve sosyal anlamda tuzağına düşmüştür. Sonrasında ise din kurallarının devamı gelir ve vatandaş giderek milli gelenekteki hoşgörüyü ve gelenekleri yavaş yavaş terk eder. Bunun vatandaş günlük olarak farkına bile varmaz tabiki. Çünkü kurbağayı yavaş yavaş suda suyu kızdırarak haşlama misali vatandaşın yaşamındaki her şeyi yavaş yavaş din ele geçirir.
Daha sonrada gittikçe dinle ilişkisi gelişen vatandaş, din adına ve tadına göre günlük olarak hareket eder. Ve tahammülsüzleşir ve hoşgörüden uzaklaşır.
Çünkü, dinle «yatağa giren AİDS virüsüne yakalanmış gibidir . Yavaş yavaş din virüsü aynen AİDS virüsü gibi tüm vücudu sarar ve senden geriye birşey bırakmaz. “Seni” öldürür. Başka bir kimyaya kendi kimyasına, adet ve vaadlerine dönüştürür.
Dönüştükçede vatandaş din için insancıllıktan ve merhametten uzaklaşır. Kendisi gibi olmayanlara karşı keskin bir sirkeye dönüşür. Çünkü bunu ona din telkin ve emretmiştir. Aynı dinden olmayan insanlara din pratikte tahammülsüz ol ve hoşgörülü olma demiştir. Çünkü din dışında herkes din düşmanıdır ve bunlar bir din için yok edilmesi gereken varlıklardır.
Örneğin bu konuda bir örnek verirsek, Türkiye’de easında dinin gerçek siyasi temsilcisi olan RTE’nin “ hem laik olup hem müslüman olunmaz” Ve «demokrasi bir tranvaydır «sözü bu anlamda söylenmiştir. Bu onlar için de en doğru olandır çünkü. Bu yolda yapılacak her din icraatı da bu yüzden dinin kendi için mübah görülür..
Çünkü din tahammülsüz ve hoşgörüsüzdür. Kendinden olmayan bir başkasını rakip olarak görür ve cihad adı altında karşısındakini yok etmek için her türlü yolu kullanır.
Dinde demokrasi olmaz.
Çünkü onun/ onların doğruları, sadece kutsal kitap diye yazılıp milleti kandırdıkları anayasalarında yazılıdır.
Din kendi kutsal kitabının üstüne uygar anayasayı kabul etmez.
Çünkü din tüm uygarlığın değerlerine karşıdır. Onun içinde din T. C. düşmanıdır ve Türk Milleti ve Devletinin de şu anda bir numaralı sorunudur. Türk Millet ve Milli Devletine karşı baş tehdittir. Bugün
Türk milleti bu yüzden din ayısı ile yatağa girmeyi bırakmalıdır. Bu yüzden Türkler Modern bir millet olarak kalmak ve devletinide modern bir devlet olarak kaldırmak istiyorlarsa bir an önce dinden ve din etkisinden kurtulacak adımlarını atmalıdır.
1923’den beri din her anlamda kendi işleyişine taş koyduğu için modern Türkiye Cumhuriyeti’ne ve modern Türk Milletinede karşıdır. Onu yok etmek için bugüne kadar mücadele etmiştir ve mücadele etmektedir.
Bugün dinin Türkiye’de ki kendi siyasi temsilcisi RTE ve uygulayıcılarından Diyanet ve tarikatlardaki misyoner temsilcilerininde aynen yaptığıda budur. Çünkü onlar dinin emirlerini yerine getirmektedir. Onların yaptıkları kendileri açısından meşrudur.
Örneğin, bu dinin mensuplarının Türkiye’de ki törenlerde din için yaptıkları, şu andaki meşru yasa olan olan T.C. anayasasına karşı olduğu halde bunu yaparlar. Çünkü bugüne kadar yaptıkları ve yapacakları kendi dinleri için meşrudur. Bunların kafaları sadece böyle çalışır.
Yani din tam deyişiyle devlet organlarına yanaştıkça ve yerleştikçe kendi kültürü, sosyal ve siyasi sistemi ve ekonomisi ile bir devleti ele geçirip tamamen onu ganimet şeklinde kullanır.
Bunu millet üzerinde de yapar.
Milleti müridleştirir ve kullaştırır.
Ganimetleştirir.
Bu anlamda dinle iş tutan herkes, bir gün mutlaka ümmetleşir, asimilasyona uğrar ve kişiliksizleşip din kurallarına tabi olur. Biat eder. Yani kayıtsız şartsız teslim olur.
Yani hem milli devlet ve milletten olup hem bir dine inanılmaz. İnandığın zaman dine yol verip senin devletini ele geçirtirsin.
Buda millet ve devletinin yok olmasına yol açar.
Türkiye’de akış da maalesef şimdi bu yoldadır.
Millet ve devlet bu anlamda dini yok edecek yada dinin gücünü ve örgütlenmesini en minimale indirecek tedbirler almalıdır, dini kuşatıp millet ve milli devlet olarak çok dar bir alana hapsetmeli ve bunun için uygarca dine karşı meşru, hukuki, fiili ve teorik mücadele vermelidir.
Aksi taktirde vatandaş devlet ve milletini kaybeder.
Ondan sonrada Millet Türk olmaz ama ümmet olur.
Milli Türk Devleti olmaz Ümmet Devleti olur.
Köle olur.
Kul olur.
Sömürülen olur.
Ot olur. Saman olur.
Sefa Yürükel
Bir yanıt yazın