LOZAN, SEVR VE ANNAN PLANI (1)

SEVR, LOZAN VE ANNAN PLANI (1) - DENKTAS

SEVR, LOZAN VE ANNAN PLANI (1)

HÜSEYİN MÜMTAZ

                “Ne ilgisi var?” diyeceksiniz ama nedense Lozan ile Annan Planı aynı anda gündem oldu.

                Ben de, “Ne alâkası var” diyenlerdenim.

                Sevr ile Lozan’ın farkını anlamayan, görmeyen cahil kafalar Balkanlardan, Kerkük-Musul’dan ve sair yerlerden neden vazgeçildiğini sorguluyorlar Lozan’da.

                “Abdülhamit olsaydı” diyorlar.

                Prof. Ortaylı’nın “Yakın tarihin gerçekleri” isimli kitabında da şu ifadeler yer alıyor: “Sultan Abdülhamid savaşlara girmezdi deniliyor ama onun zamanında da çok toprak kaybettik. Kıbrıs, (kiraladık! HM) Tunus gibi yerleri elden çıkardık ve hatta İran’a bile toprak verdik. Öyle bilindiği gibi bizim Iran ile sınırımız Kasr-ı Şirin ile falan çizilmedi.”

                Tarihçi Murat Bardakçı da II. Abdülhamit döneminde bugünkü Türkiye’nin iki katı kadar toprak kaybedildiğini belirtiyor.

                II. Abdülhamit 1876-1909 tarihleri arasında tahtta kaldı. Tunus 1881’de Osmanlı’dan Fransızların himayesine geçti. Sırbistan 1878’de Osmanlı’dan ayrıldı. Bulgaristan’da 1878’de Bulgar Prensliği kuruldu. Milli Savunma Bakanlığı belgelerinde II. Abdülhamit döneminde toprak kaybedildiği bilgisi yer alıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi Sultan II. Abdülhamid Araştırma ve Uygulama Merkezi kayıtlarına göre, Berlin Anlaşması ile Osmanlı’nın Balkanlardaki gerileyişi resmiyet kazandı; Bosna Hersek ve Kıbrıs kaybedildi.

Uluslararası kaynaklar da Balkanlarda toprak kaybedildiğine vurgu yapıyor.

                Ben tam tersi, Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedi olan Lozan’ın imzalandığı 24 Temmuz’un resmî bayram olması gerektiğini düşünüyorum.

                Neyse geliyoruz Annan Planı’na…

                Annan BM Genel sekreteri idi.

                “Afrikalı, Ganalı” Annan, Kıbrıs meselesini o kadar iyi (!) biliyordu ki kısa sürede ana metni ve yaklaşık 200 sayfayı bulan ekleri ile birlikte dokuz bin sayfaya ulaşan bir plan hazırlayarak 11 Kasım 2002’de taraflara sunmuştu.

İki yıllık bir sürede her iki taraf da müzakereler ışığında plana itirazlarını ve taleplerini iletti, plan bu talepler ışığında gözden geçirildi.

Ancak iki taraf yine de uzlaşamayınca, “2004 Şubat’ında alınan bir karar uyarınca plâna son şeklini Kofi Annan verdi”, boşlukları doldurdu ve 24 Nisan 2004 günü plan kuzey ve güneyde referanduma sunuldu.

“Boşluklar” neydi, nasıl dolduruldu, kim doldurdu?

Kim “olur” dedi?

Allah Rahmet Eylesin; Saffet Anibal’ın döner tezgâhının başında hazırladığı her tabaktan sonra keyifle söylediği ”Yes be annem” sloganını “aşıran”lar sayesinde Türk kesimi yüzde 65 “evet”, Rum Kesimi ise yüzde 76 “hayır” dedi.

Rumlar; a) AB’ye alınacakları zaten önceden açıklandığı için ve b) Verilenleri az bulup daha fazlasını istediklerinden… “HAYIR” dediler.

Dolayısı ile referandum, Rumlar sayesinde, onlar hayır dediği için “kabul edilmemiş” oldu.

Denktaş Rumların “Hayır”ından sonra “Dualarım Rumların üzerine olsun” dedi.

Türk tarafında sadece DENKTAŞ ve UBP “HAYIR”cı idi. Serdar, partisini “serbest” bırakmıştı.

Babasının kurduğu UBP’den ayrılıp başka parti kuran Serdar için yazdığım eleştiriler üzerine Denktaş; “Serdar’a karşı duruşunu anlıyorum ama biliyorum devlet-millet için yazıyorsun” demişti.

Peki, tam beş BM Genel Sekreteri eskiten DENKTAŞ Annan’a neden “hayır” demişti?

“DEVLET KURAN SON TÜRK” DENKTAŞ; plan eğer kabul edilseydi Kıbrıs’ta Türk kalmayacağı için uluslararası bu Helenistik komploya karşı çıkmıştı.

Bakın ne diyordu;

“Soru: Sizin dışınızda pek ses çıkmayınca, bir ulusal duruş olmayınca galiba sıkıntı da biraz oradan kaynaklanıyor.

Denktaş: Sıkıntının birazı değil, tamamı buradan kaynaklanıyor. Çünkü bize bu planı kabul ettirmek isteyen ABD, Desoto, AB bunlardan istifade ediyor. Ve halkı öyle bir kandırıyorlar ki sormayınız gitsin. İnsanlara zengin olacağız, bize AB kapıları açılacak, iş bulacaksınız bilmem ne diye, yalanlar ile insanları götürüyorlar. Bir şey vardı. Adam flüt çalarak, bütün çocukları toplar götürür… Aynı hal. Birisi bir kaval çalıyor ‘Annan Kavalı’, peşinden gençleri alıp götürecek. Biz ve insanlar uyandıkça da hem AB, hem de ABD öfkeleniyor. Boy hedefi haline getirildik. ‘Bu adamdan kurtulun, Kıbrıs meselesi halledilecek.’ Papadopulos diyor ki: Denktaş ile konuşmam! Seçimden sonra benimle konuşmak mecburiyetinde değil misin?

Soru: Muhalefet partilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Denktaş: Halkımıza verdikleri mesaj, ‘milli davamızda direnmeyin, egemenliğimiz için uğraşmayın, egemenlik de ne demek?’ şeklinde. Mehmet Ali Talat, ‘Denktaş saçma sapan bir şey attı ortaya. Egemenlik de neymiş? Böyle şey istemeyeceğiz. Azınlık olmayı kabul edin diyor’ halkımıza. ‘Hükümet gayri meşru, Cumhurbaşkanı gayri meşru, Meclis gayri meşru’ diyor. Televizyonda oluyor bu…

Soru: Adı ‘Annan’ olan Plan’ı, Koffi Annan’ın okuduğundan emin misiniz?

Denktaş: Hayır hiç okumadı!

Soru: Nasıl emin olabiliyorsunuz?

Denktaş: Annan’a da leke sürdürmem. Ben Utant’tan bu yana her BM Genel Sekreteri ile çalıştım. En vicdanlı, hakikaten insan, hakikaten büyük yürekli ve soğukkanlı mükemmel bir adamdır; Annan’a büyük saygım var. Buraya geldiğinde kendisine Desoto’nun önünde bunu söyledim. ‘Bu plan sizin planınız değil. Adınızı verdiniz. Ama ben size bir şey söyleyeyim. Sizin planınız olsaydı. Benim halkımın yarısını göçmen yapan bir planı siz imzalamazdınız, kabul etmezdiniz’ dedim. Derhal döndü Desoto’ya ‘böyle mi yaptık’ kabilinden. Desoto, lafı geveledi. Annan, Desoto’ya ‘peki ne kadar göçmen olacak?’ diye sordu. Desoto, ’75 – 80 bin insan’ dedi. Orada anladım ki, Annan, kendi adını taşıyan planı ne okumuştur, ne de bilir içeriğini. Bilse, gerçekten yapmazdı. Bu seçimde tarafsız kalamazdım.

Soru: Bir seçmen olarak 14 Aralık’ta (KKTC Genel seçimi) oy atarken; neye göre, hangi fikre oy atacaksınız?

Denktaş: Muhalefet bunu, ‘Annan Planı ve Avrupa’ya, Türkiye’siz AB’ye giriş için bir referandum’ haline getirmiştir. Ve beni de sahaya çekmişlerdir. Meclisi kazandıklarında, görüşmecilikten beni de alacaklar Annan Planı’nı imzalayacaklar. Kayıtsız şartsız imzalanabilecek bir şeydir diye. Dolayısıyla beni de seçime sokmuş oldular. Yoksa normal bir seçim olsaydı. Benim hiç taraf tutmamam lazımdı. Ama normal bir seçim değil. Devlet var burada. Ya var, ya yok devlet. Dolayısıyla ben devleti korumak yemini etmiş bir insanım Meclis’te. Devleti koruyacağım diye. Devleti alıp götüren bir anlaşmayı halkıma kabul ettirmek için bir savaş veriliyor. Bir hareket var. Onun için de ben tarafsız kalamam, kalamadım. Muhalefet Helenizm diyor. Dünya vatandaşlığı var. Ondan önce de bir megalomanlık var. ‘Biz Kıbrıslıyız’ falan… Sen nesin, Türk’sün. Biz niçin 1960’da hem biz hem Yunanlılar milli bayraklarımızla olacak diye ısrar ettik. Çünkü o bayraklar için savaştık. Sen, göğsünü gere gere ‘Ne Mutlu Türküm’ demiyorsan, sen nesin be kardeşim. ‘Kıbrıslı’ diye bir millet yok. ‘Kıbrıslı Türküm’ diyorsun, ‘Erzurumlu Türküm’ dediğin gibi. Türkiye’den ayrı bir Türk yok. 1571’de gelenler var. Onun devamı var. 1974’te gelenler olmuştur. Yani bir kan devamıdır bu”.

İşte DENKTAŞ budur arkadaşlar!

“Sen, göğsünü gere gere ‘Ne Mutlu Türküm’ demiyorsan, sen nesin be kardeşim. ‘Kıbrıslı’ diye bir millet yok” diyor göğsünü gere gere.

Peki, Talât ne diyor?

Kıbrıs müzakereleri sürecinde Kofi Annan ile birçok kez masaya oturan dönemin Kıbrıslı Türk lideri Mehmet Ali Talât, “Annan döneminde Kuzey Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türk toplumunda Denktaş’ın ekarte edilmesi sayesinde Kıbrıs Türk toplumunun evet sonucu çıkması, dünyanın Kıbrıslı Türklere yönelik olumsuz bakış açısını değiştirmiş oldu. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum”.

“Denktaş’ın ekarte edilmesi sayesinde Kıbrıs Türk toplumunun evet sonucu çıkması sağlandı” diyor Talât.

“KKTC ilân edildiği gece evde üzüntümden ağladım” diyen Talât’tan da ancak bu beklenirdi.

Bir tarafta devlet kuruldu diye “ağlayan” Talât; öte yanda “Sen, göğsünü gere gere ‘Ne Mutlu Türküm’ demiyorsan, sen nesin be kardeşim. ‘Kıbrıslı’ diye bir millet yok” diyen devlet kuran Denktaş…

Ama asıl soru şu; Denktaş’ı kim, nasıl, neden ekarte etti?


Yazıları posta kutunda oku


“LOZAN, SEVR VE ANNAN PLANI (1)” için 2 yanıt

  1. Vecihi Acun avatarı
    Vecihi Acun

    Bir zamanlar, “maaşını ben veriyorum” zihniyeti tarafından desteklenerek, KKTC CB seçtirilen M. A. Talat, Zeynep Gürcanlı hanımın yönettiği ve ODTÜ Mezunları ile internet ortamında canlı yapılan bir toplantıda, KKTC’nin tanınamayacağı anlamında sözler söylemişti. “Birleşmiş Milletler hukukuna göre, Türkiye silah gücü kullandığından adanın kuzeyini işgal etmiş sayılıyor. O yüzden Güvenlik Konseyi de KKTC’nin tanınması şöyle dursun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adayı terk etmesi yönünde birçok karar açıkladı. Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı tutum almamız uluslararası hukuka aykırı!” türü sözlerini hatırlıyorum. Zeynep hanıma “Bu durumda, Talat’a göre, “Düvel-i Muazzama” karşısında Türk Kuvva-i Milliye hareketi, yani Kurtuluş Savaşı’mız da hukuksuz mu idi?” şeklinde soru yöneltmeye çalıştım, zaman kalmadığı için Talat’a sorulamadı bu sorum!

  2. mahmut demirkol avatarı
    mahmut demirkol

    93 harbi zamanında kıbrısın tamamı bizimdi..cihan harbi başında ingiltereye emanet verildi.daha sonra yoneticilerimizin pasifliğinden atalyaya daha sonra yunana geçti..Barış hareketi ile ancak kendi yoprağımızın üçte birini almakla üçte ikisini ruma bırakmış olduk.<<<<<<<rauf bey milli devlet adamıdır.kıbrısın atatürküdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir