Halkçılık tiplerini ayrı ayrı ele almayı gerektiren yaklaşım, Chantal Mouffe’un Wittgenstein’dan aldığı “bir kuralı izlemenin tek değişmez tarzı olmayabilir” düşüncesinden esinlemesi yoluyla geliştirilmiştir.
Böylece ‘mücadeleyle yola getirme’ diyebileceğimiz agonizmin çoklu yolları olabileceği söylenebilecektir (pluralisme agonistique) (*).
Örneğin ‘demokratik mücadele’de bir ‘başarısızlık’ sözkonusu olduğunda, başka yolları deneminin yanısıra, politik mücadeleden soğuma ve ‘irade koymama’ sonucu da çıkabilir.
Nitekim Türkiye’deki son seçimlerden sonra ‘muhalefet’ genelinde böyle bir ruh halinin egemen olduğu gözlemlenmektedir.
Ancak başka ‘kollektif kimlik biçimleri’nin doğup çatışmasına yola açabileceği de olasıdır.
Nasıl ‘doğa boşluğa izin vermez’ ise toplumsal çatışma da yeni biçimler kazanabilecek demektir.
Öyleyse, örneğin CHP’de ‘kuruluş ilkeleri’ne geri dönülecek olsa bile, ‘Halkçılık’ ilkesinin de, denildiği üzere ‘çağının çağdaşı’ bir biçime bürünmesinden doğal bir şey olmayacaktır.
Bununla birlikte Mouffe, günümüzde sağ/sol ayırımın kalktığı ve ‘politika ötesi’ (postpolitik) bir aşamaya geçildiği görüşlerine de karşı çıkarak, örneğin İngiltere’de Tony Blair’in danışmanı olan Anthony Giddens’i eleştirip bu ‘üçüncü yol’cuların Avusturya’da Jörg Haider’in yükselişini göremediklerini ileri sürmektedir.
Nitekim gerek Macaristan ve gerekse Doğu Avrupa genelinde yükselen ‘sağ popülizm’, bir anlamda Mouffe’u doğrulayacak gelişmeler olmuşlardır.
Tam da bu nedenle Türkiye’deki ‘Millet İttifakı’nın ‘sağ popülizm’e düşmemesi için, eğer varsa, verilen çabaların yerinde olduğu söylenebilecektir.
Kendi payımıza bu tür bir çabayı veriyor olduğumuzu ileri süreceğiz.
Oysa örneğin Memduh Bayraktaroğlu gibi, kendilerine liberal demokrat (ve hatta sosyalist) gibi takılar takan ama bir anlamda teknokratik sağcılığın zirvelerinde dolanan yazar ve danışmanların gerçek bir ‘halkçılık’la ilgilerinin olmadığı söylenebilecektir.
Avusturya’da sağ popülizme düşüşün nedenini ise, Mouffe ‘kurumsal kadro’ların ‘silik’liğin bağlamaktadır.
Aynı şeyi bugünkü CHP kadroları için söylemek pek zor olmasa gerektir.
Kuşkusuz bu ‘siliklik’, yeni yüzler aramakla değil ama ‘mücadele azmi’ gösterip gösterememekle ilişkilidir.
O nedenle, her ne kadar girmemek için çaba gösteriyor isek de, CHP’deki ‘değişim’ taraftarlarının değişimin ‘içeriği’ ile ilgili henüz bir tek söz etmediklerini ve kanımca edemeyeceklerini söyleyerek bu parantezi kapatabiliriz.
Mouffe’a göre ‘çoklu mücadele’nin iki temel modeli bulunmaktadır:
Biri ‘Dar kadro’ diyebileceğimiz (Agrégatif) ve kimi belli çıkarlar temelinde yürütülen model ile toplumun bütünü tartışmaya katan (délibératif veya dialogique) model.
Dikkat edilirse her iki ‘model’i parti bazında ve toplum bazında ele almak mümkündür.
Parti bazında ‘dar kadrocu’ bir anlayışla toplum bazında kimi kesimlere ‘açık’ olmanın mümkün olamayacağı söylenebilir.
Öte yandan toplumun tüm kesimlerine açılarak kendi ‘öz nitelik’inizi yitirmek tehlikesi vardır.
Öyleyse ‘öz nitelik’inizi yitirmeden toplumla geniş bir ‘diyalog’ ve hatta ‘tartışma’ ortamı yaratmanın yollarına bakılacak demektir.
Sağ/sol bitti yerine sen sağcı ve ben solcu olarak birlikte nasıl ‘mücadele’ edebileceğimizin yolunu döşeyelim denilebilecektir.
(Sürecek)
(*)Jean Quétier, « Regard critique sur le « populisme de gauche » de Chantal Mouffe », La Pensée 2017/4 (N° 392), pages 95 à 105