Hani kimi uymayan benzetmeler için ‘-uysa da böyle uymasa da…’ denir ya, ben de bu yazıda öyle diyeceğim.
Geçenlerde Türkiye’nin en büyük ‘Gav(at)s’larından biri ölmüş de, yer yerinden oynamış deniyor.
Adama bakıyorum ve -eğer cennet cennet dedikleri bu adamlarla dolu ise, ben öbür tarafı yeğlerim diyeceğim.
Gel gör ki, iktidarda olanlar dahil muhalefette olduğunu söyleyen siyasal parti liderleri de başsağlığı dileklerini iletmekten geri kalmamışlar.
Zaman zaman ‘Orta-Çağ’a dönüş’ değerlendirmeleri yapılmaktadır.
Gerçekten de, eğer tarihe yakından bakılırsa, Orta-Çağ’ın Milattan sonra binlerde başladığı görülecektir.
Örneğin İslam dinin ortaya çıkış ve ilk dönemlerinde öyle Gav(at)s-Mavatsların ortalıkta dolanmadıkları ileri sürülebilir.
Zamanla, nasıl Avrupa’da prenslikler, kontluklar, düklükler falan türemişse, müslüman ülkerlerde de benzer ‘dinsel otoriteler’ türemiştir denilebilir.
Öyle ki, Cumhuriyet’le birlikte Türkiye artık ‘Şeyhler, dervişler, müritler’ ülkesi olmayacaktır denilmek durumunda kalınmıştır.
Ne var ki, daha başlangıç yıllarından itibaren ve özellikle İkinci Dünya Savaşı ertesinde tüm siyasal hareketler eteği öpülecek ‘şeyh’ler armaya başlamış veya varolanları kapışmakta yarışır olmuşlardır.
Her ‘kötülük’ün kaynağı olduğu gibi, bugün doruklarını yaşamakta olduğumuz ‘tarikatçılık furyası’ seksenler ve Turgut Özal’la birlikte başlamıştır denilebilir.
Doksanların sonuna yaklaştıkça, örneğin Necmettin Erbakan’ın Başbakanlık Konutu’nda verdiği ‘iftar yemeği’ne tarikat liderlerini daveti, o günün koşullarında ‘infial’e bile yol açmıştı.
İşte o gün bugündür bir ‘başörtüsü edebiyatı’, bir ’28 Şubat edebiyatı’ yapılmaktadır.
Ki, Türkiye’de CHP dahil, partilerin en ‘İYİ’leri bile gerek ‘başörtüsü’ne dolanmakta ya da ‘28 Şubat’a sarılmaktadırlar.
Kuşkusuz bir ’28 Şubat ürünü’ olan AKP’yi saymaya bile gerek yok.
Sözün kısası, artık siyasal partiler hangi büyük ‘Gav(at)s’ın eteğini öpüyor iseler o kadar başarılı oluyorlardı.
Nitekim, kimileri Türkiye’yi de aşıp Afganistan’daki bir ‘Gav(at)s’ın dizinin dibine çömelince önü açılmıştır denilmektedir.
Ve Türkiye’de dinin devlet yönetimine alınması için kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Devlet’in dinin yönetimine alınması için çalışmaya başlamıştır.
Bir başka deyişle Diyanet İşleri Başkanı, ‘Resmi Gav(at)s’ konumuna getirilmiştir.
Ee, bir kez ‘Gav(at)s’lık en muteber makam olarak görülmeye başlanınca, artık ‘saygın devlet memuru’ olmanın zerre geçerliliği kalmamıştır.
Ordu’daki ‘saygın general’ bir bakmışsınız ‘sarıklı gavats’ oluvermiş.
Tümünü saymama yer kalmadı ama, RTÜK Başkanı Ebubekir’in iyi bir ‘gavats’ olduğunu anmadan geçmek istemiyorum.
O arada ‘hukuk’ şöyle dursun, ‘yasa’yı bile takmayan ‘yargıç ve savcı’ların ‘gavats’ olduklarını söylemek ne kadar suçtur bilemem.
Zerre umurumda değil.
Bence ‘Anayasa’yı takmadığını söyleyen her kim olursa olsun ‘en büyük gavats’tır.
‘Gav(at)s-ı kerim’ yani.
Kimileri Türkiye’nin belli bir yöne ‘evrilmekte’ olduğunu ileri sürmektedirler, ki doğru değildir.
Türkiye artık ‘evrilmiş’, ‘yamulmuş’ ve beli ‘bükülmüş’tür.
Sabahın köründe ‘sala’dan sonra ‘vergi salınması’ndan daha sağlam bir kanıt aramanın anlamı yoktur.
Yarın ‘minare’den atama haberleri duyacağız demektir.
Nitekim ‘minareler süngümüz’ değil miydi?
Öyleyse yarın minareden ‘ya sev ya terket’ komutu da beklenmelidir.
Belki yarın belki yarından da yakın.
Bir yanıt yazın