Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Batının, Eski Sömürgelere Bekleyen Borcu
Fransa’daki olaylı gösterilerde pankartlardan birinin tercümesi, Batı için büyük endişe kaynağı: “Hesabı almaya geldik!” Yazı yayınlandığında belki olaylar yatıştırılmış, sükûnet sağlanmış olabilir. Fakat ödenmesi gereken fatura oldukça ağır olup, alacaklılar her geçen gün güçlenmekte, bilinçlenmektedir. Gösterilerin Belçika’ya sıçraması üzerine paçaları tutuşan Hollanda Kralı’ndan özür mesajı geldi. Köleliğin sona ermesine rağmen sömürü ve katlimı sürdüren ataları adına, onların vahşet düzenine müdahale etmemesi nedeniyle Kral özür diledi.
Hatalı davranıştan özür dilemek bir erdemdir. Yanlış anlaşılan bir söz, davranış, karşısındakinin onurunun zedelenmesine yol açan beyan üzerine elbette özür dilenmelidir. Ancak ortada katledilen, köleleştirilen, işkencelerle öldürülen, zenginlikleri asırlarca hırsızlanan halklar varsa sadece kuru özürle geçiştirilemez. Yaralama, katl, maddi zarar gibi hususlarda, mağdurun kendisine veya yakınlarına maddi ve manevi tazminat bütün batı hukuk sistemlerinde vardır.
Mağdurlar Hristiyan, Yahudi veya bunlarla bağlantılı çevreler olunca tazminat konusu cömertçe gündeme gelmektedir. Almanya yarım asırdan fazla bir süre İsrail’e ve dava açan Yahudilere tazminat ödedi. Kuveyt’i birkaç ay süren işgali üzerine Irak yıllarca tazminat ödedi. Kişisel mağduriyetlerde de hükümetler, uluslararası örgütler, mahkemeler devreye girer, bol keseden tazminat ödenir. Ancak mağdurlar Afrikalılar, Müslümanlar, Türkler ise tazminat konusu pek hatırlanmaz. Tıpkı katledilen, tecavüze uğrayan Müslüman Boşnaklar için böyle bir şey hatırlanmadığı gibi.
Loizidou, 25 yıl ahşap/taş/köhne evine giremediği için Türkiye, bir milyon dolar civarında tazminat ödedi de Kıbrıs’ta kesilip biçilen Türkler için böyle bir tazminat gündeme gelmedi. Bir milyondan fazla Azerbaycan Türkünün 27 yıl işgal edilen, yakılıp yıkılan evleri, bağları, bahçeleri için tazminat gündeme gelemiyor. Suriye’de çatışmalar sürerken ABD uçakları, hiçbir terör örgütü ile bağlantısı olmayan, olaylara karışmayan Halep/Cina camiini, cemaatin en fazla olduğu yatsı namazında bombaladı. 70’ten fazla genç, yaşlı öldü, yüzlercesi sakat kaldı. Binlercesi dul, yetim kaldı. ABD, caminin yanlışlıkla vurulduğunu itiraf etti de geride kalan dullar, yetimler, sakatlar, tahrip olan mahalle için kuruş ödenmedi, böyle bir mesele gündeme de gelmedi. Afganistan, Kunduz’daki hastaneyi ABD uçakları DEAŞ üssü diye bombaladı, yüzlerce ölü, binlerce yaralı, enkaz haline gelen hastane. Bizzat Obama özür diledi de ne hastane yeniden yapıldı ne mağdurlara tazminat ödendi. Halen yaşanan örnekler saymakla bitmez. Evrensel hukukta kasten veya hataen zarar veren bunu tazmin etmekle mükellef olduğu halde mağdurların rengine, ırkına, dinine bakılarak bu hak unutulabilmektedir. Unutulan/unutturulan alacaklar karşısında kitlelerin ortalığı yakıp yıkmasını bir de bu açıdan değerlendirmek gerek.
Fransa’nın sömürge geçmişi, oldukça kirli ve derindir. İngiltere’nin, Belçika’nın, Hollanda’nın, ABD’nin, Rusya’nın da farklı özelliklere karşın soykırım, işkence, sömürü itibariyle benzer sâbıkaları kabarıktır. İlk sömürgeciler İspanya ve Portekiz, yerlileri insan olarak kabul etmeyip her türlü vahşeti meşrulaştırma yolunu açmışlardır. Sömürge kervanına son katılıp erken ayrılan Almanya’nın sabıkası dahi oldukça kabarıktır.
Sömürgelerin bağımsızlığını kazandığı gerçeğinden hareketle sömürgecilik döneminin sona erdiği kabul edilir. Bununla beraber neo-kolonyalizm bütün acımasızlığıya devam etmektedir. Görünüşte bağımsız olan devletlerin ekonomik zenginlikleri, eski sömürgecilere akmaya devam etmektedir. Nijer halkı halen Ortaçağın gerisinde yaşarken Fransa’nın enerji ihtiyacının önemli bir kısmı bu fakir ülkeden hırsızlanan Uranyum ile karşılanmaktadır. Hemen her Afrika ülkesinden eski sömürgeciler Fransa’ya, İngiltere’ye, Belçika’ya, Hollanda’ya… servet akışı sürüp gitmektedir. Yeni bir iktidar, parlak bir yönetici bu sömürü düzenine son vermeyi telaffuz ettiği takdirde derhal bir başçavuş darbesi yapılır, batılıların hırsızlamasını sorgulayanlar öldürülür, ülke söz dinleyecek kadrolara teslim edilir.
Halen Afrika halklarının önemli bir kısmı açlıkla mücadele etmektedir. Sömürgecilik çağında yaşanan soykırım ve işkencelerin kalmadığı ileri sürülebilir. Ancak eski sömürgeciler doğrudan katliam yapmak yerine silahlandırıp organize ettikleri terör örgütleri Elkaide, BokoHaram, IŞİD vb. üzerinden istedikleri vahşet, katliam, tecavüz mekanizmalarını devreye sokabilmektedir. Belirtmek gerekir ki Fransa ve Belçika’nın ortak projesi 1994 Ruanda soykırımı, bu vahşetler zincirinin sonuncusu değildir. Halen eski sömürgelerde, hatta Asya’nın birçok köşesindeki çatışmaların, katliamların arkasında başta ABD, İngiltere, Fransa olmak üzere batılı ülkeler işbirliği halinde bulunmaktadır. Çin’in eski sömürgelerdeki stratejisi ise bataklığa tüy dikme stratejisidir :Halk daha fakirleştirilir, yöneticilerle birlikte ülkenin kalan zenginlikleri satın alınır.
Asırlarca devam eden, günümüzde kitabına uydurulan işkence, soykırım ve sömürü sabıkalarına artık kolayca ulaşabilmektedir. Yeni neslin bunları mağdur atalarından dinlemesine gerek yok, sömürgeci ülke arşivlerinde, üniversitelerinde yeterli bilgi var! Fransa’da caddeleri savaş alanına çevirenler, kendileri veya babaları ezilenler değildir. Nesiller boyu Fransa’da veya diğer batı ülkelerinde kalmış, o ülkenin dilini öğrenmiş, “çağdaş” eğitim tezgahından geçmiş, tam anlamıyla “Fransızlaşmış” gençlik meydanlardadır. Alacak davasını gittikçe olgunlaştıran bu kitleler her geçen gün daha bilinçlenmektedir. İlginçtir ki sömürgecilik acılarını yaşamış olan babalar/dedeler, çocuklarının sokağa çıkmaması için uğraşırken Fransızlaşmış gençler büyük bir cesaretle ortalığı yakıp yıkarak alacak konusunda kararlılıklarını ispat etmektedirler.
Tam da asimile olmuşken isyan dalgaları, alacak hesapları batıyı ürkütmektedir. Geçtiğimiz yıllarda ABD’de başlayıp eski sömürgecileri kasıp kavuran olaylar, unutulmak üzereydi. Mağdur kesimden vitrine konan bakanlar, yöneticiler, sanat veya spor yıldızları yeni nesli kesmemektedir. Kendi eğitim tezgahından geçmiş kuşakların, sisteme kökten isyanının bilinen sosyolojik yöntemlerle analizi, oldukça zor olsa gerek. Bu analize insan kanının ve gözyaşının ağırlığı katılmadan, bu ağırlık telafi edilmeden, doğru sonuca ulaşmak zor. Halen Çin’in Doğu Türkistan’da, Hindistan’ın Müslüman tebaa üzerinde ve diğer birçok bölgede şiddet, soykırım, tecavüz eylemlerini sürdürenler ile bu zulme sessiz kalanlar, sözkonusu gerçeği tekrar düşünmelidir. İktidar gücüyle baskı ve ayrımcılık hakkı olduğuna inanlara da ciddi uyarılar var.
Afrika’nın, Asya’nın, Okyanusya’nın, Güney Amerika’nın Avrupa ve ABD önüne koyduğu hesap listesi oldukça uzundur. Eski sömürgeciler için böyle bir fatura korkunç kâbustur, üstelik kapıdadır. Fransa’dan mesela Cezayir’e aktarılması gereken tazminatın karşılığı, Cezayir’in sosyo-ekonomik yapısını Fransa düzeyine çıkartmalıdır. Manevi tazminat da dikkate alınırsa Cezayir’in Fransa’dan çok daha zengin olması, Fransa’nın ise borç bataklğında açlıkla mücadele etmesi gerekebilir. Sırada daha çok ülkeler, halklar var. “Batılılar bu bölgelere gittiklerinde zaten onlar yoksul ve ilkel toplumlardı” iddiası ise batı sömürgeciliğinin temel propaganda malzemesi olup sömürülen ülkelerde buna inandırılmış geniş bir “sömürge aydını” kitlesi bulunmaktadır. Hatta Türkiye’de de görebilirsiniz.
alaeddinyalcnkaya@gmail.com
twitter.com/alaeddinyalcink