Yıllardır üzerinden uçakla uğramadan uçtuğum, arabayla giderken otoyoldan uzaklığından girmeden geçtiğimiz ve hep bir seyahat yapmak istediğim bu şehre, bu bayram tatilini fırsat bilerek gezmeye gittik. Hani ecdadımızın türküler yaktığı, hani bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik , bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik, ak tolgalı beyler beyi haykırdı ‘ İLERLE ‘, bir yaz günü geçtik TUNA dan kafilerle ‘ . Aslında Tuna nehrini geçmek , hele o tarihlerde oldukça zor olduğunu düşünmekteyim. Gezmeyi çok istediğim Viyana şehrini, bir kaç günlüğüne ziyaret etmek için gittik. Bu güne kadar gezdiğim hiçbir şehirden bu kadar etkilenmedim. Ne kadar hayran kaldığımı ifade etmek için kelimeler bulmakta, güçlük çekmekteyim. Hayran kalmamak elde değil.
Binaların hepsi değilse de büyük bir bölümü hem dış yapısında, hem de iç yapısında inanılması güç sanat eserleri ile süslü. Binaların çatılarını bile, heykellerin süslediği sanat yapıların çokluğu, beni hayrete düşürdü. Bir birilerine dayalı binaların hepsinde köşe çıkma cumbaları, bu cumbaları süsleyen kabartma desenler, kuvveti simgeleyen iyonyen kolon başlıkları, kimi yerde ise gotik kolon başlıkları, binaların dış yüzeyini süslemekte kullanılmış. Her bir eski bina bir sanat eseri, ve hepsi de aynı yükseklikte beş altı katlı. Hani içlerinden birinin yıkılıp, 20 katlı bina çıkıldığını gözlemlemedim.
Şehirde hem otobüs , hem tramvay, hem de metro hattı ile şehrin her bir tarafını her köşeye bağlayan bir ağ bulunmakta. Şehrin bir kenarından diğer bir kenarına gitmenin bedeli de , ülkedeki en düşük ücrete oranlarsanız , bir değer tutmamakta. Hatta biletinizin olup olmadığını soran bile yok. Biletinizi makinalardan alıp ilk bindiğiniz toplu taşıma aracında güncelleme makinasına okutmanız yeterli olmakta. Bir günlük, iki günlük hatta 1 haftalık bilet almanız bile mümkün.
Şehirde bazı bölgeler bulunmakta, hani bizde semt olarak tanımlarız ya, birinci bölge , ikinci bölge gibi bölgelere ayrılmış. Hatta bazı bölgelerde yaşayan insanlar bir yeri temsil etmekte. Mesela Yahudilerin bir semti yahut bölgesi olduğu gibi, Türklerin de yoğun olduğu bir bölgeleri var.
Bazı meslekleri de ülkeler paylaşılmış. Bindiğim her taksinin şoförünün Türk olduğunu anladım. Bu nedenle nereye gitmek istediğimi Türkçe söylemem, yetmekte idi. Bu şehirde taksi şoförü olmakta beceri istemekte. Çok ciddi bir imtihandan geçmeden, taksi şoförü olmak imkansız olduğunu belirttiler. Şehri ezbere bilecek, en yakın yoldan gitme becerisine de sahip olmadan taksi şoförü olmalarının imkansız olduğunu öğrendim. Hani bizdeki gibi sadece otomobil ehliyetine sahip olmaları, taksi şoförü olmalarına yetmiyor.
Çok ilgimi çekti , şehirde bilhassa genç neslin çokça sigara içmelerini hayretler içinde seyrettim. En önemlisi yerde bir adet sigara izmaritine rastlamadım. Her bir direğin üzerinde bir çöp kovası ve çöp kovasının bir köşesinde sigara küllüğünü andıran kutu şeklinde kül tablası. Sigara içenler biten sigaralarını bu küçük delikten aşağıya söndürüp atmaktalar. Sokaklarda dolaşan motorlu çöp süpürgeleri olsa da, insanlarda çöpü kutulara atma alışkanlığını tesis etmişler.
Viyana şehrini gezdiren Sarı ve Kırmızı otobüsler, çeşitli güzergahlarda, izahlı hizmet vermekteler. Verdikleri kulaklığı araçtaki cihaza bağlayıp, istediğiniz lisanı seçtiğinizde, bütün bilgileri elde edebilmektesiniz. Konuşmalar arasında Johann Strauss II bestelediği ‘Schönen Blauen Donau’ Mavi Tuna Valsini dinlemeniz mümkün olmakta. Eser Mavi Tuna olarak bestelenmiş ancak Tuna artık Mavi akmamakta. Yeşil rengi ile de bu nehir, insanı büyülemekte.
Sadece otobüsle şehir turunun yanında Tuna Nehri üzerinde tekne ile şehir turuna da katılabilirsiniz. Tuna nehrinin ne kadar geniş bir yatakta ve debide aktığına şahit olabilirsiniz. Yaklaşık 2800 kilometre uzunluğunda, Avrupa’nın ikinci büyük nehri ve 11 ülkeden geçtikten sonra Karadeniz’e akmakta olduğunu dinlersiniz. Viyana’dan da geçen Tuna nehrinin iki yakasının arası yaklaşık 100 metre olduğunu ve bu mesafede yoğunlaşan nehrin debisinin çok yüksek olduğuna şahit oluyorsunuz. Derinliğin yaklaşık 8 ila 10 metre olduğunu hesaba katarsak saniyede akan suyun miktarının yaklaşık 13,800 ton olduğunu düşünebiliriz. Avusturya, Tuna nehri üzerinde çeşitli yerlerde regülatör koyarak, bu nehrin suyundan azami enerji elde edip, kullanıma sunmakta. Bu nedenle enerji fiyatları bu ülkede çok düşük olduğunu öğrenebilirsiniz.
Ecdadımız iki defa bu şehri elde etmek için muhasara etmiş. İlki 27 Eylül 1529 da Kanuni Sultan Süleyman tarafından şehir kuşatılmış. Kuşatma 17 gün sürmüş, ancak şehir duvarlarını döven toplara rağmen şehir düşmemiş. Hatta topların deldiği bir yerden atı ile dalan ÇERKEZ DAYI elinde kılıç şehrin içine dalar. Çerkez Dayı girdiği Viyana sur deliğinden kale içinde elinde kılıç savururken, birde bakar arkasında kimse yok, teslim olmaktansa ölünceye kadar savaşmaya devam etmesini takdirle karşılarlar. Öldürüldüğü evin bahçesine gömerler Çerkez Dayıyı. Şehrin çeşitli yerlerinde de Çerkez Dayı’nın, at üstünde elinde kılıç figürü bulunmakta.
Viyana’yı 1683 yılında da ecdadımız ikinci kez kuşatmış. Kara Mustafa Paşa tarafından 14 Temmuz tarihinde. 2 ay süren kuşatma başlatılmış. Şehrin surları Tuna nehrinin bir kıyısı olduğunda, şehre yardımın gelmesi engellenememiş. Sultan IV Mehmet bu başarısızlıktan ötürü Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın öldürülmesini emretmiş. Böylelikle Viyana kuşatması sona ermiş ve şehir düşmemiş.
Tarihi opera binasını gezmek için tur aldık. Tur rehberi binanın tarihini ve burada sergilenen opera eserlerini, vals gösterilerini anlatırken opera sahnesini, localarını, Kralın locasını, değerli diğer soylu insanların localarını seyretmek bile insana bir huzur vermekte.
Bence iyi olmuş. Viyana kurtulmuş. Viyana ve yapı kültürü kurtulmuş. Hatta bir çok kompozitörler Viyana ya belki gelmeyecek, eserlerini burada vermeyeceklerdi. Mozart , Strauss , Beethoven, Schubert, Vivaldi, ve Haydn gibi bestekarlar burada yaşamayacaklardı. Viyana’nın belki adı değişirdi, İSLAMYANA gibi, belki aynı kalırdı. Ancak şu bir gerçektir, İstanbul’u ne hale getirdiysek, burayı da aynı hale getirmemiz kaçınılmazdı, Hani İstanbul’a ihanet ettik diye itiraf edenler, belki Viyana’yı katlettik diyebilirlerdi diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Metin Atamer
Yazıları posta kutunda oku