Bektaşiye niye namaz kılmıyorsun diye sorulduğunda – Ben Kur’an’ın emirlerine uyuyorum diye yanıtlıyor.
Nasıl olur denildiğinde ise, ilgili ayeti göstererek bakın, –namaz kılmayın diye yazıyor diyor.
Oysa ilgili yerde, – Abdestsiz namaz kılmayın deniyor, ama bektaşi ‘Abdestsiz’ sözcüğünü atlayarak sadece – Namaz kılmayın bölümünü gösteriyor.
Şimdilerde ‘montaj’, ‘kolaj’ vb tartışmaların revaçta olduğu kimi konulara girecek değilim.
Bektaşiyi izlemeyi sürdürelim diyorum.
Derken, bektaşiyi yola getirmek için bir cuma günü camiye götürerek hocanın ‘abadest’le ilgili vaazını dinlemesi isteniyor.
Hoca mimberde abdest temizliktir, şöyle iyidir böyle iyidir dedikten sonra, –abdest namazın temelidir deyince, bektaşi atılıyor ve
-bu nasıl temel diye soruyor, –bir .sorukta yıkılıyor…
Benzetmek gibi olmasın, ama şu –demokrasinin temeli seçimdir gibi bir genelgeçer doğrumuz olduğunu anımsamadan edemedim.
Ve ister istemez, son seçimlerde Hatay’dan seçilen Şerafetin Can Atalay’ı düşündüm.
Adam seçilmiş, mazbatası verilmiş, belki maaşını da alıyordur ama değil Meclis’e gelmek hapishaneden çıkamıyor.
Ee bu nasıl ‘demokrasi’ ve ‘seçim’ nasıl onun temeli olabiliyor?
– Bir .sorukta yıkılıvermiş oluyor.
Kaldı ki, ana muhalefet lideri, demokrasinin temeli olan ‘seçim’lerin ‘ahlâka aykırı’ olarak yapıldığını söyleyip duruyor, ama kimsenin tındığı yok.
Efendim o, kaybettiği için öyle söylüyor denilip geçiliyor.
Daha önce de yazdım, İzmir’de yerleşik Polimetre Veri Madenciliği ve Analizi adlı bir kuruluş, son yıllarda yapılan tüm seçimlerin ‘bilimsel çözümlemeleri’ni yapmakta olup, son seçimlerle ilgili bulgularını da yayımlamış bulunmaktadır.
Polimetre’nin bulgularına göre, gerek 14 Mayıs ve gerekse 28 Mayıs seçimlerinde muhalefet önde imiş.
Ancak bu konuda ne ana muhalefet partisi olarak CHP ve ne de diğer altılı ve onaltı masaya dahil diğer partilerin bir itirazları olmamış.
Ya da, ‘gereği gibi itiraz’ edilmemiş diyelim.
Eğer böyleyse, bence Türkiye’de muhalefet partilerinin hiçbirinin ‘demokrasi’ ve onun temeli olan ‘seçim’lerle ilgili söz söylemeye hakları olmamalıdır.
Öte yandan, yazılı sözlü ve her ne yolla olursa olsun önümüzdeki ‘yerel seçimler’le ilgili öylesine şiddetli tartışmalar yapılıyor ki, izledikçe insanın midesi bulanıyor diyebilrim.
Benim için, doksan milyon içinde bir akıllı sen misin diye sorulabilir.
Orasını bilemem ama, kim ki son seçim ve hatta son seçimlerle ilgili bir tartışma yapmıyor, içinde doğruluk, dürüstlük, ahlâk, namus ve vicdan olup olmadığını sorgulamıyor ise, bana göre -.soruktan teyyare’den başka bir şeyle uğraşmıyor demektir.
Örneği çok ama Sözcü’deki Fatih Portakal bu konuda tüy dikti denilebilir: –işi gücü bırakıp bunlarla mı ilgelenelim diye soruyordu.
Şimdi kalkıp koca Fatih Portakal’a, – bre aptal bundan daha önemli ne var diye sormak gerekmez mi?
Dediğim gibi, bu konuda istisnasız tüm görsel, yazılı ve sosyal medya aynı aymazlık içerisindedir.
Bir tek Tele1 televizyonu ve genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ bu konuyu işlemekte idi.
O’nu da tutup içeri attılar.
Böylece ‘demokratik rejim’in ne olduğunu dünya aleme göstermiş oldular.
Hep söylüyorum, ama dilim tutulsun veya kalemimin mürekkebi kurusun diyeceğim artık, Türkiye’de demokrasi yok, hukuk yok, hukuka uygun seçim yok; akıl yok, ahlâk yok, onur ve vicdan yok.
Ya da sayılan bütün bu ‘meziyet’lerin olmadığı bir ‘hükûmet biçimi’ni ‘seçim’le, ‘hukuk’la, ‘iyi niyet’ ve ‘insafa davet’le değiştirmenin olanak ve olasılığı yok diyelim.
Ve öyle bol keseden ‘değişim’ edebiyatı yapanlara anımsatalım:
Aslında bu hükûmetin –bir .sorukluk hükmü vardır.
Ancak onu çıkaracak –bir .öt’e sahip olmak gerekiyor.
Ki muhalefette olmayan tam da budur.
Oysa ilgisiz ne kadar konu varsa –mangalda kül bırakmamada birbirileriyle yarışıp durmaktalar.
Artık gına getirdiler desem yeridir.