Geçen hafta sonu İstanbul’da, sessiz sedasız, medyaya çok yansımayan uluslararası nitelikte bir toplantı yapıldı.
Toplantının ana konusu ve teması, bölgesel ve küresel konular ve sorunlardı. Hem bölgede barışın sağlanması ve istikrarın devam etmesi, hem de bunu kimin başaracağı masaya yatırıldı bu toplantıda.
Ukrayna-Rusya savaşı, bölgenin farklı yerlerinde gerilimin artıyor olması, dünyada gıda sıkıntısının baş göstermesi, dünyamızın çoklu bir sistem krizi yaşıyor olması ve batı dünyasında ekonomik sıkıntıların hayata geçmek için kıpırdanmaya başlaması İstanbul’da bölgesel istişare toplantısının yapılmasını zorunlu hale getirdi.
“Niye Sofya değil, Atina değil, Belgrad değil, Beyrut değil, başka bir başkent veya şehir değil de İstanbul? Niye bu toplantıya BM ve AB’den üst düzey yetkililer ile Avrupa’nın beş büyük ülkesinden (Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İspanya, İtalya) üst düzey diplomatları katıldı” gibi sorular bu toplantının özünü oluşturuyor.
ABD bu toplantıya katılmadı mı?
Hiç kambersiz düğün mü olur. Elbette içerdeydi. Adı listede yoktu ama kendi toplantıda gölge olarak vardı. Ki, ABD’nin Rusya ile gerilimin yanı sıra Çin ile de ayrışma içine girdiği bu dönemde, böylesi toplantıları kaçırması veya da toplantı tutanaklarını okumakla yetinmesi hayal olurdu.
Niye Türkiye sorusunu cevaplayalım; Bana göre bu toplantı, Türkiye’nin bölgesel önemi ile gücünün yanısıra, dünya siyaseti içindeki birçok ülkenin gıpta ile izlediği yükselişini, söz sahipliğini ve vazgeçilmezliğini ortaya koymakta.
Türkiye’nin son on yılda izlediği akılcı dış politikaları, sağlam duruşu, oluşturduğu askeri gücü, savunma sanayinde millileşmesi ve batı dünyasına teknolojik bağımlılığını neredeyse sıfıra yakın bir düzeye indirmesi, kendisini öne çıkardı.
Türkiye’nin Orta Doğu’da, -bir tarafta Suudi Arabistan, BAE ve Mısır, diğer tarafta İsrail ile ilişkilerinde- başlattığı normalleşme politikası, süreç içinde de Balkanlar’dan başlayıp Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya ulaşan, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’i kapsayan, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan bölge içinde siyasi, ekonomik ve askeri gücü ile tartışmasız bölgesel bir güç haline gelmesini sağladı. Rusya-Ukrayna Anlaşmazlığı sürecinde uyguladığı düzeyli politika, birçok ülkenin aç kalmasını önlediği “Tahıl Koridoru” konusundaki başarısı Türkiye’nin küresel siyasi dengeler içindeki yerini yükseltti ve sağlamlaştırdı.
Artık bu coğrafyada Türkiye’nin “olmaz” dediği hiç bir şey olmuyor, “bitti” demeden de bitmiyor.
Böylesi kritik bir dönemde, bölgesel ve küresel konularda “ne yapılması gerektiği”nin İstanbul’da tartışılması ve konuşulması hiç te tesadüf değil.
Sanırım bazı şeyleri daha iyi görebilmek için uzaktan bakmak gerekiyor. Bizim Kıbrıs’tan gördüğümüz resim, güçlü ve her geçen gün gücünü daha da artıran bir Türkiye. Görüldüğü üzere “Türkiye Yüzyılı” söylemi bir slogandan ibaret değil.
Bir yanıt yazın