Site icon Turkish Forum

Y-CHP’nin “Yeni Anayasa” çalışmasındaki Türkiye Vatandaşlığı

Değerli Dostlarımız, - 1748579

Değerli Dostlarımız,

Eski genel başkan Deniz Baykal tarafından 6 Ok ilkeleri aşındırılmaya başlanan CHP’nin dönüştürülmesi, seçildiği günden beri 12 seçim kaybeden, CHP’nin oy oranını arttıramamış, şimdiki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafından hız kesmeden devam ettirilmektedir.

Yıllar önce bu konuya dikkat çektiğim “Y-CHP’nin Yeni Anayasa çalışmasındaki Türkiye Vatandaşlığı” başlıklı eski tarihli (2012) bir makalemi, güncelleğini koruduğu için aşağıda bilgilerinize sunuyorum.

Saygılarımla,

Haluk Dural

Milli Merkez Genel Sekreteri

Y-CHP’nin “Yeni Anayasa” çalışmasındaki Türkiye Vatandaşlığı

Haluk Dural

Millî Anayasa Forumu[1] Sekreteri

5.05.2012

1990’larda Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı dağılınca, ABD 21. Yüzyılı tek kutuplu dünyada ABD imparatorluğunun kurulacağı düşüyle kendine vehmettiği yeni dünya düzenini kurma görevine kalkışmıştır. Küreselleşme adıyla propagandası yapılan yeni sömürgecilik, esas itibariyle Basra Körfezi ve Hazar Denizinde bulunan Avrasya enerji kaynaklarına el koyarak, ABD’nin jeostratejik rakipleri olan Rusya, Çin, Hindistan, Almanya ve Fransa’nın (Rusya hariç) petrol ve doğalgaz ithalatını ve dolayısıyla bu ülkelerin gelişmelerini kontrol altına almayı amaçlamıştır.

Bu emperyalist yayılmanın önündeki en büyük engel “millî devletlerdir”. Akdeniz’den Hazar’a açılacak ABD işgalindeki koridorun önündeki en büyük engel ise üniter yapıya sahip Türk Devleti ve ordusudur. Bu nedenle ABD Planı Türkiye’nin terör ve iç çatışmalarla (Türk-Kürt, olmazsa Alevi-Sünni) veya İran veya Suriye ile çatıştırılarak veyahut işbirlikçi iktidarlar vasıtasıyla hukuken üniter yapısı bozularak ve ordusu küçültülerek, ekonomisi borçlandırılarak (Dış borç 2002 sonunda 130 milyar $ iken 2011 sonunda 330 milyar $ olmuştur) ve özelleştirilerek zayıflatılmasını öngörmektedir.

İşte, bu melun planların bir bacağını oluşturan hukuk tahribatının en önemli adımı “Bölünme Anayasası” yapmaktır.

1 Ekim 2011’de yeni yasama yılı açılınca, Meclis Başkanı Cemil Çiçek derhal “Yeni Anayasa” yapmaya kalkışmış, anayasada ve Meclis iç tüzüğünde olmayan ve bu nedenle bir kıymeti harbiyesi bulunmayan “Anayasa uzlaşma Komisyonu” kurmuştur. BDP vekilleri yemin edip komisyona katılmaya karar verince Cemil Çiçek yaptığı basın toplantısında “etnik ve dinsel kimliklerin yer almayacağı bir yeni anayasa yapılmazsa, bu çalışmalara gerek yoktur” diyerek amacı açıklamıştır. Aynı Cemil Çiçek 21 Ocak 2012’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleriyle birlikte Konya’da yaptığı basın toplantısında “vatana ihanetle suçlanacakları çalışmalar yaptıklarını” söyleyerek gerçek amaçlarını açıklamıştır.

Türk halkının yeni bir anayasa talebi yoktur. Yeni anayasayı sadece ABD ve AB’den gelen gidenler istemektedirler.

Yeni Anayasa isteyen (ABD+AB)+AKP+(BDP+PKK)+YCHP+MHP birlikteliğinin yeni anayasada istedikleri ortak husus ise “ideolojisiz” anayasadır.

Halbuki anayasa, bir devletin en ideolojik belgesidir. Çünkü devletin temel felsefesini belirler. Her devletin anayasasının temel ideolojisi “bağımsızlık ve egemenliktir”. Çünkü bir devletin anayasasında bu iki husus yoksa, o devlet ya sömürgedir yahut egemenliğini paylaştığı, daha doğrusu güçlü olana devrettiği bir devletler topluluğu (AB) içinde yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti anayasasında belirlenen temel ideoloji “egemenliğin kayıtsız ve şartsız TÜRK MİLLETİNE ait olduğudur”.

Cumhuriyetin ilanı, millî devlet

Resmî olarak Cumhuriyetimiz 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilmiş olsa da esas kuruluş tarihi TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’dir. Mustafa Kemal’in 18 Kasım 1920 tarihinde TBMM’ye “Halkçılık Beyannamesi” diye anılan bir bildiri sunmuştur [i]. Bu Beyanname, 13 Eylül 1920’de TBMM’ye Mustafa Kemal tarafından sunulan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Tasarısı’nın (Anayasa Tasarısı) gerekçe bölümünü oluşturmuştur. İki ay sonra, TBMM’de tartışılmaksızın oybirliğiyle karar verilen ve “emperyalist devletlere karşı beyanname” olarak da adlandırılan Halkçılık Beyannamesi’nin 18 Kasım 1920 tarihinde kabulünden sonra, 20 Ocak 1921’de ilk Anayasa, 85 numaralı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu olarak kabul edildi.

Halkçılık Beyannamesi, “Emperyalist devletlerin, devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri neticesinde meşru müdafaa için toplanan Türkiya Büyük Millet Meclisi”, “hayat ve bağımsızlığını yegâne ve mukaddes emel bildiği Türkiya halkını emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve hâkimiyetinin sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı kanaatindedir.” diyerek (millî) irade ve egemenliğin (hakimiyetin) halka ait olduğunu ilan etmiştir. Bu husus, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’muzun birinci maddesinde çok daha net olarak “egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğu” şeklinde yeralmıştır[ii]. Devletimizin temel ideolojinin tanımı olan bu ibare bütün anayasalarımızda yer almaktadır ve devletimizi kuran “Aslî Kurucu İradeyi” yansıtır ve kesin bir değişmezliğe sahiptir.

Millî irade ve egemenliğin kimseyle bölüşülmediği, kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu devletler “millî devlet”lerdir. Ayrıca, yürürlükteki anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti devleti ülkesi ve milletiyle “bölünemez” (üniter) bir bütündür[iii]. Çünkü Türkiye coğrafi büyüklüğü nedeniyle, federal yapıya ihtiyacı olmayacak kadar küçüktür. ABD ve Rusya’nın federal yapıda olması her ikisinin de neredeyse bir kıta büyüklüğünde olması nedeniyle anlaşılabilir bir durumdur. Ülkemizle kıyaslandığında Almanya’nın federal yapısı örnek olamaz. Çünkü, 2. Dünya Savaşından sonra işgal kuvvetleri Almanya’nın toparlanmasını geciktirmek için federal bir anayasa yapmışlardır. Ama ABD, işgal ettiği Japonya’da etnik ve dinsel farklılıklar olmadığı için Japonya’ya hazırladığı anayasada federalizm öngörmemiştir.

Almanya ile benzer büyüklükteki Fransa’da anayasanın 1. Maddesine göre Fransa bölünmez bir bütündür[iv].

İşte ABD emperyalizmi yayılmacılığının önündeki engel bu bağımsız ve millî devletler ve Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde ise Türkiye’dir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu temel ideolojisi ayrıca “Atatürk Milliyetçiliği” ile desteklenmektedir.

Bu nedenle, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Avrasya enerji kaynaklarına ulaşmasının önünde engel olan Türkiye, “yeni anayasa” ile tahrip edilmek istenmektedir. 

Millî devleti yıkmak için “milleti” bölmek gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti millî devletini yıkmak için önce “milleti bölmek” gerekir. Bu nedenle yapılmak istenen yeni anayasada, Türk milleti ibaresinin kaldırılması istenmektedir. Cumhuriyetimizin ve CHP’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk, 1937 yılında ortaokul Yurttaşlık Bilgisi kitabına Türk Milleti tanımını “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” şeklinde tarif etmiştir. Bugüne kadar dünyada, millet tarifini cumhuriyet kurmak gibi çok yüce bir işle bağdaştırmayı akıl edebilmiş bir başka devlet veya bilim adamı çıkmamıştır. Bu tarifteki Türk milleti hiçbir şekilde bir ırkı tarif etmemektedir. Ancak her devletin bir ana kurucu unsuru olduğunu da unutmamak gerekir. Nasıl ki Fransa’yı Franklar, Almanya’yı Germenler kurduysa, Türk devletini de kuranların ana unsuru Türklerdir. Hatırlamak gerekir ki, binlerce yıllık tarihi boyunca Büyük Hun İmparatorluğunu, Göktürk, Uygur, Büyük Selçuk, Anadolu Selçukları, Osmanlı İmparatorluğu gibi en az 16 devleti kuranlar ve bu devletlerde halkını bugüne kadar kesintisiz hür yaşatanlar Türklerdir.

Dünyada saf ırktan oluşan milletler yoktur

Her millet çeşitli kavimlerin gönüllü veya zorlu kaynaşmasından meydana gelir. Örneğin İngiliz diye bir millet veya İngilizce diye bir dil yoktur (ilk anayasal belge diye öğretilen Magna Carta 1215 yılında Latince yazılmıştır). Roma imparatorluğu zayıflayıp ikiye bölününce, adayı terk eden Romalılardan sonra adada kalan Latinler, Fransızlar, Avrupa’dan gelen Normanlar, kuzeyden gelen Vikingler uzun savaşlar sonunda kaynaşarak İngilizce ve İngiliz milletini oluşturmuştur.

Cumhuriyetin ilanından buyana sınırlarımız içinde yaşayan Osmanlıdan intikal farklı etnik kökene sahip unsurların, Türk milletini oluşturmalarını engellemek için çok sayıda Kürt aşireti İngiliz ve Fransızların kışkırtmasıyla devlete isyan ettirilmiştir. Bugün ayrılıkçı Kürt hareketi ve PKK teröristleri, başını ABD ve İsrail’in çektiği aynı emperyalist devletler tarafından desteklenmekte, demokrasi ve insan hakları yutturmacası altında etnik ayrıcalık talep etmektedir. Halbuki çağdaş dünyada temel insan haklarının esasını belirlemiş olan 10 Aralık 1948 tarihli BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 20 Mart 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temel insan hakları tanımında “Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.” demektedir. Bu durumda, etnik ayrıcalık talepleri temel insan haklarına aykırı ve gerici taleplerdir.

Gerçek böyleyken, “yeni anayasacıların” etnik ve dinsel ayrıcalık taleplerinin esas amacının “milletin birliğini” yok etmek olduğu çok açıktır.

Yürürlükteki anayasanın 66. maddesinde “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” “Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.” denmektedir.

Y-CHP’nin 8 Haziran 2010 tarihinde açıklanan “10 Başlıkta Yeni Anayasa Vizyonu” çalışmasında Türkiye’nin dil, din, ırk ve etnik köken bakımından çeşitliliğe ve zenginliğe sahip olduğu anayasanın başlangıç metninin bu çeşitliliğin zenginlik olduğunu dikkate alarak,” denilerek, Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünün anayasal olarak parçalanması gibi yukarıda açıklanan BM ve Avrupa insan hakları belgelerinde dile getirilen çağdaş temel insan haklarına aykırı, gerici bir talep, demokrasi (!) adına ifade edilmektedir. Böylece “Türk Milleti” reddedilmekte, yerine ortaçağın kabileleri konulmak istenmektedir. Bu girişim, ABD+AB emperyalizminin millî devletleri yıkmak için verdiği talimatla birebir uyuşmaktadır.

Y-CHP bununla da yetinmeyerek, “yurttaşlığın hak ve özgürlüklere dayalı ve insan onurunu öne çıkaran hukuksal bir bağ olduğunu ve “tasada ve kıvançta ortaklık” ile “bir arada yaşama arzusu”na dayalı ulus anlayışını vurgulaması gerektiği belirtiliyor.

Y-CHP, Türk Milleti yerine, etnik ve dinsel olarak kabilelere, tarikatlara, aşiretlere bölünmüş bir topluluk istemekte, insanlarımızı emperyalizm canavarının kalmış olan tek dişini sökerek, Cumhuriyet kurmuş olmanın gurur ve şerefini taşıyan bir milletin ferdi olmaktan çıkartıp, devlete “hukuksal bir bağla” bağlı “arzu ederlerse bir arada yaşayan, etmezlerse ayrılabilen” bireylerden oluşan Türkiye Cumhuriyeti Halkı haline getirmektedir.

Halbuki, millet, halkın üzerinde, daha kapsayıcı bir tanımdır. İngiltere örneğinde gördüğümüz gibi Fransız, Latin, Norman, Viking gibi çeşitli halklardan oluşan İngiltere adasındaki farklı etnik unsurlar “İngiliz milletini” meydana getirmiştir.

Y-CHP’nin Türk Milleti yerine Türkiye Cumhuriyeti Halkı’nı koyması, milletin birliğini, millî devletimizi dinamitlemektir. Bir Fransa vatandaşına nereli olduğunu sorduğunuzda Fransızım, Almana sorduğunuzda Almanım, ABD’li bir zenciye sorduğunuzda Amerikalıyım der iken, Y-CHP’nin anayasadan Türk Milletini çıkarmasından sonra bir vatandaşımıza benzer bir soru sorulduğunda verilecek cevap herhalde “nesebi gayrı sahih” olacaktır.

* * *


[1] : Milli Anayasa Forumu, 23 Nisan 2013 tarihli kurultay’da Milli Merkez adını almıştır.


[i] : HALKÇILIK BEYANNAMESİ, 18 Kasım 1920

Emperyalist devletlerin, devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri neticesinde meşru müdafaa için toplanan Türkiya Büyük Millet Meclisi, şimdiye kadar muhtelif vesilelerle açıkça ve zımnen ilan ettiği maksat ve mesleğini bir kere daha cihana arz için bu beyannameyi yayımlamaya lüzum görmüştür.

Türkiya Büyük Millet Meclisi, millî sınırlar dahilinde hayat ve bağımsızlığı temin ve hilâfet ve saltanat makamını kurtarmak ahdiyle teşekkül etmiştir. Dolayısıyla hayat ve bağımsızlığını yegâne ve mukaddes emel bildiği Türkiya halkını emperyalizm ve kapitalizm tahakküm ve zulmünden kurtararak, irade ve hâkimiyetinin sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı kanaatindedir.

Türkiya Büyük Millet Meclisi, milletin hayat ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı müdafaa ve bu maksada aykırı hareket edenleri cezalandırma azmiyle kurulmuş bir orduya sahiptir. Emir ve kumanda salahiyeti Büyük Millet Meclisi’nin manevî şahsiyetindedir.

Türkiya Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini, yeni vasıtalar ve teşkilât ile kaldırarak yerine refah ve saadet ikame etmeyi başlıca hedefi sayar. Dolayısıyla toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve vakıflar işlerinde ve diğer meselelerde toplumsal kardeşlik ve yardımlaşmayı hâkim kılarak, halkın ihtiyaçlarına göre yenilikleri ve tesisleri vücuda getirmeye çalışacaktır. Ve bunun için de siyasî ve içtimai ilkelerini milletin ruhundan almak ve tatbikatta milletin itiyat ve ananelerini gözetmek fikrindedir.

Dolayısıyla Türkiya Büyük Millet Meclisi, memleketin idarî, iktisadî, içtimaî, bütün ihtiyaçlarıyla alâkalı hükümleri peyderpey incelemeye ve kanun şeklinde tatbik mevkiine koymaya başlamıştır. Veminallahüttevfik (Allah’ın yardımıyla).

18 Teşrinisani 1336 (18 Kasım 1920)

[ii] : TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU

Kanun No: 85, Kabul Tarihi: 20 Kânun-ı Sani 1337 (20 Ocak 1921), Düstur, Üçüncü Tertip, Cilt 1, s.196-199. Ceride-i Resmiye, 1-7 Şubat 1337 (1921)

MADDE 1.- Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatanı bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.

[iii] : 1982 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI

Kanun no: 2709 Kabul Tarihi: 7 Kasım 1982, Resmî Gazete, 9.11.1982, Sayı 17863 (Mükerrer)

Düstur, Tertip 5, Cilt 22, s.3.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti

MADDE 3.– Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

[iv] : FRENCH CONSTITUTION October 4, 1958

Article 1.

France shall be an indivisible, secular, democratic and social Republic. It shall ensure the equality of all citizens before the law, without distinction of origin, race or religion. It shall respect all beliefs. It shall be organised on a decentralised basis.

Statutes shall promote equal access by women and men to elective offices and posts as well as to position of professional and social responsibility.

Exit mobile version