KUR’AN’da; ‘Şehit’ ve ‘Şefaat’?!
KUR’AN’ın işaret ettiği anlamdan çok uzak, yine saptırılmış,
dini, saltanatları için kullanan yönetimlerin,
acımasızca sömürdükleri iki kavram daha;
şehit ve şefaat!?
Bu sömürüyü şöyle gerçekleştiriyorlar.
‘Vatan için savaşırken ölürsen ‘şehit’ olur, cennete gidersin’ acımasız yalanıyla,
yoksul halk çocuklarını askerliğe özendirip savaşlara gönderiyorlar;
geride hayatın zorluklarıyla başbaşa dul ve yetimler bırakma pahasına!
Sonra, katmerli yalanlarına devam ediyorlar.
Ölenin, geride kalan acılı yakınlarını da,
neden öldükleri hiç sorgulanmasın diye bir acımasız yalanla daha,
‘şehit olanlar kıyamet günü size şefaat edecekler’ iftirası ile oyalıyor, acılarının isyana, başkaldırıya dönmesini engelliyorlar.
İsyana kalkana da linç kültürünü işletiyorlar.
İnançlı olduğunu iddia edip,
TANRI-ALLAH’ı şanına yaraşır şekilde tanımayan(Zümer,67) ve Kitabı KUR’AN’ın içeriğini yani neye inandığını bilmeyenleri,
başkaldıranların üstlerine, ‘bunlar din düşmanı’ diyerek saldırtıyorlar.
Ellerinde vatan, millet sevgisini, bağlılığını ölçen bir alet, inancı ölçen bir ‘inanç ölçer’ var gibi;
işlerine geleni şehit, şefaatçi;
gelmeyeni kâfir, terörist, vatan haini ilân ediveriyorlar.
Ağızlarından düşürmedikleri ‘cennet’e,
savaşırken ölüp gitme garantisi varsa;
neden bu garantili duruma kendileri tâlip, istekli değiller!
KUR’AN, ‘şehit’ ve ‘şefaat’
için ne demiş;
biz onları anlamaya çalışalım.
Hakkı Yılmaz’dan ‘şehit’ konusunda alıntılarla başlayalım:
“‘Şehiyd’, Arapça ‘şhd(şehadet)’ kökünden türemiş anlamı,
‘en ileri derecede tanık olan’
ve sözcüğün mastarı olan
‘şehadet’ sözcüğünün Türkçede tam karşılığı ise, ‘tanıklık’ demektir.
Açık işleri sıradan bir bilene ‘şâhid’,
ileri derecede bilene de ‘şehiyd’ denir.
Kur’an, Allah yolunda, Allah rızası için ölen kimseleri ‘Şehiyd’ olarak nitelemez. Bu tabir, Kur’an’dan onay almaz. Rabbimiz bunlar için ‘Allah yolunda öldürülen kimseler’ ifadesini kullanır.
İnsanlar, şehitlik kavramını yozlaştırarak, bölümlere ayırmışlar her biriyle ilgili birçok hüküm ortaya koymuşlardır.
Daha sonra bu sözcük ayağa düşmüş, birçok şehit türü uydurulmuştur.
Kur’an’ın önderliğinden vazgeçmemek gerekir.
Unutmamak gerekir, ölüden;
ne şâhit:(sıradan tanık) olur,
ne de şehiyd:(iyiden iyiye mükemmel tanık).”
KUR’AN’dan ‘şehit’ ayeti!
(Âli İmran,18)”Allah, doğadaki güçler/haberci âyetler ve hakkaniyeti-adaleti ayakta tutan bilgi sahipleri-gerçeği idrak etmiş ilim sahipleri de şüphesiz Allah’tan başka ilâh-tanrı olmadığına tanıklık etti. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandan, en iyi yasa koyandan başka ilâh diye birşey yoktur-O’ndan başka tanrı yoktur.”
İhsan Eliaçık’ın ‘şefaat’ açıklamalarını,
alıntı yaparak devam edelim.
“‘Şefaat’:çift yapmak, ikilemek, başkasını da katmak anlamında aracılık, arabuluculuk, torpil, iltimas manasındadır.
KUR’AN, Allah’ı hesap gününün mutlak sahibi olarak tanıtıyor ve o gün ’emrin-sözün’ sadece Allah’a ait olacağını ısrarla vurguluyor.
Öyle ki, ne başkası namına ödeme(tecziye), ne kurtarmalık bedeli(fidye-adl), ne arabulucu(şefi), ne de hatırı sayılır bir referans(veli), hiçbirisi fayda vermeyecektir.
Dünya hayatında ‘kuvvet’ karşısında herkesin eğildiğini ve kuvvetliye torpil geçildiğini gördüklerinden ahirette de öyle olacağını sanıyorlar!”
Bir de, Yaşar Nuri Öztürk ‘şefaat’ için ne demiş? ona bakalım:
“Bir aracılık kavram ve kurumu olan şefaat, Allah’ın yanına yedek ilahlar koymayı dinin esaslarından biri yapan şirkte son derece önemlidir. Kur’an’ın, şirkin yedek ilahlarını ‘şüfe’a:şefaatçiler’ diye adlandırması sebepsiz değildir.
Şirkin belirgin özelliği olan yedek ilahlar, şefaatçiler-yedek rabler-evliya:veliler, dostlar,
şefaatin varlığı ile vücut bulan kuvvetlerdir.
Kur’an, şefaat kavramının bir şirk destekçisi kuruma dönüştürülmemesi için ilkelerin altını ısrarla çizmektedir.”
Ne acı, ne yaman çelişki!!
KUR’AN, şirk destekçisi kurum olmasın diye varken;
KUR’AN ayetlerinde ‘şefaat’; sadece, yalnızca, TEK ALLAH-TANRI’ya ait, izafe olması şartken;
din sömürücüleri, satıcıları tarafından, yaratılmışlara da izafe edilip maalesef ki aracılık kurumuna da döndürülmüştür.
Aracı kurumlarsa; KUR’AN’ı tekellerine alan, hiç kimseye söz hakkı vermeyen tarikat, cemaat, tekke, dergâhlar,…..!?
Son olarak gelelim;
müthiş bilgiler, uyarılarla dolu KUR’AN’ın, ‘şefaat’ ayetlerine!
(Secde,4)”Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı evrede[yevm] yaratan sonra da koyduğu yasalarla onlar üzerinde egemen olan-hükmeden Allah’tır. Sizin için Allah’tan başka yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın-veli ve destekçi, şefaatçi yoktur. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız-hâlâ düşünüp öğüt-ibret almayacak mısınız?”
(Bakara,48)”Hiç kimsenin bir başkasının cezasını çekmeyeceği-kimsenin kimseye faydası olmayacağı, hiçbir kimseden şefaatin-aracının-arabuluculuğun-adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden hiçbir karşılık [adl]-fidye-kurtulmalık bedeli alınmayacağı ve hiçbir kimsenin yardım göremeyeceği günün geleceğini unutmayın.”
(Bakara,123)”Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği-kimseye ayrıcalık yapılmayacağı, kimseden fidye-kurtulmalık kabul edilmeyeceği-kimsenin torpilinin geçmeyeceği, şefaatin-arabuluculuğun, iltimasın hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve suçlulara yardım olunmadığı günden sakının.”
(En’am,70)”Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’an ile hatırlat-öğüt vermeye devam et: ‘Kendi elinin üretip kazandığıyla değişim ve yıkıma düşen-kazandıklarının tutsağı haline gelmiş kimseler için Allah’tan başka-Allah ile aralarına koyacakları herhangi bir veli/koruyucu-bir yardım eden, yol gösteren ve şefaatçi-arabulucu-kayırıcı olmayacak, yanlışlardan dolayı rehin tutulacak olanlar, suçuna karşı her fidyeyi-her türlü bedeli ödemeyi istese de kendisinden asla kabul edilmeyecek.’”
(Bakara,254)”Ey inananlar-güvenenler! Pazarlığın, adam kayırmanın ve torpilin geçersiz olduğu-hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin-iltimasın olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edip dağıtın-Allah yolunda harcayın.”
(En’am,94)”Dünya’ya ilk gelişinizde sizi nasıl çırılçıplak-yalnız yarattıysak, huzurumuza da yapayalnız-tek başınıza geleceksiniz. Size dünyada verdiğimiz tüm mallarınızı-servetlerinizi arkanızda bırakacaksınız. Allah’ın ortakları olduklarını sandığınız(Allah’a ulaşmak için aracı kıldığınız, dünyalık menfaatler için gölgesine sığındığınız)-şefaatlerini beklediğiniz ya da size şefaat edeceklerini söyleyen şefaatçilerinizi-sözde destekçilerinizi-aracıları yanınızda göremeyeceksiniz. Aranızdaki bağlar büsbütün kesilecektir. Şefaatlerini umduklarınızın hepsi kaybolmuşlardır-(Çok güvenip itimat ettiğiniz ve sizi kurtarabileceklerine inandığınız sahte ilahlarınız) sizi yüzüstü bırakıp gitmiştir.”
(Araf,53)”KUR’AN’da bildirilenler gerçekleştiği gün, o haberleri daha önce önemsemeyenler, ‘Gerçekten Rabbimiz’in resulleri gerçeği getirmişler. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler-bizden yana aracılık yapacak kayırıcılarımız yok mu-torpil yapabilecek birini bulabilir miyiz? Yahut da yeniden dünyaya geri gönderilsek de, yaptıklarımızı tamir etsek-işlediklerimizden başkasını yapsak’ diyecekler. Gerçek şu ki onlar, kendilerine yazık etmişlerdir.”
***(Kehf,103-104)”Size, yaptıklarında en büyük kayba-en çok hüsrana uğrayacakları haber vereyim mi? Onlar iyi şeyler ürettiklerini sandıkları halde, dünya hayatının peşinde tüm çaba ve koşuşturmaları eğri ve çarpık-sapkınlık için olan-tüm çabaları boşa çıkanlardır.”
(Yunus,18)”Ortak koşucular, Allah’ın yanında, kendilerine zarar ve yararları dokunmayacak şeylere tapıyorlar-(onlardan yardım diliyorlar) ve ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimiz-yardımcılarımız-destekçilerimizdir’ diyorlar. De ki: ‘Siz, Allah’a, göklerde ve yerde Kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?
Allah çok yücedir. Allah şirk-ortak koştuklarınızdan çok uzaktır. ‘”
(Mü’min,18)”Ey Muhammed! Ortak koşucuları, yaklaşmakta olan gün(kıyamet) hakkında uyar! O gün dehşet içinde yutkunurlarken yürekleri ağızlarına gelir. O gün şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan-ömrü zulüm ve haksızlık yapmakla geçmiş olanlar için, koruyucu bir dost, torpil için aracı, iltimasçı-sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur.”
(Rum,13)”Allah’a ortak koştukları, onlara şefaatçi, aracı olamayacak-şefaat-kayırma göremeyecekler. Oysa ki onlar ortak koştukları varlıklar yüzünden kâfir olmuşlardı.”
(Zümer,43)”Yoksa ortak koşucular, Allah’ın dışında şefaatçiler mi edindiler?”
(Zümer,44)”İyi bilin ki şefaat tamamıyla ve sadece Allah’a aittir-şefaat etme tamamıyla Allah’ın elindedir-şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır.”
(Zuhruf,86)”Ortak koşucuların, Allah dışında bağlandıkları-yalvardıkları-taptıkları kimseler şefaat edemezler-iltimasa mâlik olamazlar-arabuluculuk yapamazlar. Bu gerçeği ancak Kuran’a-hakka-gerçeğe tanıklık edenler bilir.”
(İnfitar,19)”Kıyamet-Hesap günü, hiç kimsenin başkası için bir şey yapamayacağı-yardım etmeye gücünün yetmeyeceği-hiçbir insanın başka birine zerre fayda sağlayamayacağı bir gündür. O gün [açık seçik görülecektir ki] hakimiyet-hüküm vermek-tüm kararlar yalnız-sadece-bütünüyle Allah’a aittir-artık söz Allah’ındır!”
Bir yanıt yazın