Site icon Turkish Forum

PLEBİSİT

            Antik Roma’dan itibaren başvurulan ve sözcük anlamı ‘Millî İrade’ye çok yakın olarak kullanılan Plebisit (plébiscite- doğru okunuşu plebissit) halkın ancak ‘belli konularda onayı’nı almak için yapılan oylama demektir. - Hur Soz Gazetesi 23 Aralik 1949 plebisit

            Antik Roma’dan itibaren başvurulan ve sözcük anlamı ‘Millî İrade’ye çok yakın olarak kullanılan Plebisit (plébiscite– doğru okunuşu plebissit) halkın ancak ‘belli konularda onayı’nı almak için yapılan oylama demektir.

            Ne var ki bin yıllık Orta-Çağ karanlığında başvurulmasına pek gerek duyulmamış olmasına karşın Fransız Devrimi’nden itibaren sıkça uygulamaya konulmuş bir yönteme dönüşmüştür.

            Çünkü, özellikle Napolyon Bonapart’ın ‘Devrim’den bir ‘Modern Devlet’ denilen bir Devlet tipi yaratabilmek için 1799-1815 arasında dört kez başvurduğu bir yöntem olmuştur.

            Bir anlamda, ‘Modern Devlet’in kuruluşunun ‘halkın onay ve desteğiyle’ yapılıyor olduğunu göstermek amacıyla kullanılmıştır.

            Öyle ki Bonapartizm’le ‘özdeş’ bir anlam kazanmıştır (consubstantiel).

            Böylece neden Türkiye’de son yirmi yılda yapılan seçimleri plebisit olarak nitelendirdiğimiz anlaşılmış olmalıdır.

            Kim ne derse desin, AKP’nin iktidara geldiği ilk seçim dahil ondan sonraki tüm seçim ve halkoylamaları ‘Devlet’in yeniden yapılandırılması’ hedefine yönelik olarak uygulanmış sözde seçimler olmuştur.

            Muhalefetin oyu arttı, düştü, az kalsın yıkılıyordu, adam yine kazandı gibi ‘boş laflar’ yerine, Levent Gültekin’i bile bu işte bir ‘keramet var’ dedirtecek kadar açığa çıkmasına karşın üzerinde pek durulmamış ve bizim anlı şanlı siyaset bilimcilerimizin gözünden kaçmış (ve belki de kaçırılmıştır).

Her ne kadar ‘Amerikan Projesi’, ‘BOP projesi’, ‘GOKAP projesi’ gibi çalışmalar yapılmış olsa da, zamanındaki Bonapartizm’e benzer bir Erdoğanizm’in adım adım uygulandığı savı üzerinde çalışılıp kanıtlanması gereken bir ‘tez konusu’ olmuştur denilebilir.

O nedenle, bu sava, o çokbilmişlerin ne diyeceğinin benim için zerre önemi olmadığının altını çizerken, gerçekten ‘bilim yapmak’ amacında olan araştırmacıların dikkatini çekmek isterim.

Ve yine aynı nedenlerle Kemal Kılıçdaroğlu ve ‘ittifak’ının kazanması halinde Türkiye’de gerçek bir ‘Devrim’in başlamış olacağını düşünüyordum.

İYİ parti içinden kimi isimler dahil, Muharrem İnce’ler, Sinan Oğan’lar, Abdüllatif Şener’ler ve sıkı durun Doğu Perinçek’lerin bu ‘proje’nin belli aşamalarında, yerine göre destek ve yerine göre köstek ‘işlevi’ yüklenmiş olabileceklerini de düşünmüyor değilim.

            Ancak şimdi bu kişisel tahmin ve sezgiler üzerinde duracak değilim.

            Plebisiti açıklamaya dönecek olursak, Napolyon’dan sonra yeğen Bonapart’ın, IInci Abdülhamit henüz on yaşında iken yaptığı ‘Darbe’ (18 Brümer)’ye de dönüp bakmamız gerekecektir.

            Ki kendisi de 1876’da benzer bir girişimle iktidara gelecektir.

            IIIncü denilen yeğen Bonapart’ın 1851’de yaptığı ‘Darbe’den sonra ‘Başkan’ ve bir yıl sonra ‘İmparator’ ilan edilmesi de, yine halkın destek ve onayını gösteren plebisitlerle olmuştur.

            Ki Fransa’daki ilk ‘Başkanlık’ ya da ‘Cumhurbaşkanlığı’ seçimlerinin yedi çeyrek yüzyıl sonra Türkiye’deki seçimlere ne kadar çok benzediği üzerine, o günlerde yazılmış yazılarıma bakılabilir.

            Sanki, Büyük İnsanlık Devrimi’nden altmışiki yıl sonra Fransız halkı yeniden ‘İmparatorluk’ kuralım diye sözbirliği etmiş oluyorlar(mış).

            Buradan hareketle, ister istemez, Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasının yüzüncü yılına girilecek olan Mart 2024’te yapılacak olan yerel yönetim seçimlerinin halifeliğin yeniden kurulması ‘plebisit’ine dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği akıllara gelmektedir.

            O nedenle, 29 Mayıs seçimlerinde seçmen sayısı, oy oranı gibi ‘ayrıntı’lar ile şu lider bu siyasetçi tartışmalarından çok, tıkır tıkır yürütülen bir ‘uluslararası proje’ye dikkat çekmek istiyorum.

            Ancak gerek dünyadaki yeni dengeler ve gerekse artık ‘el insaf’ dedirten muhalefet güçlerinin bu projenin durdurulmasına yine de yetebileceği kanısındayım.

            Yeter ki, öncelikle ‘turpun büyüğünün heybede’ olduğunun ayırdına varılsın ve kısır çekişmeler yerine, geçen yazıda dediğimiz üzere, eğer bir yol bulunamıyor ise ‘yeni bir yol açılması’ konusuna kafa yorulup, karar verilebilsin.

            Çünkü, tarihten ders çıkarmak demek, dünya çapında devrimler yapan halkların bile belli dönemlerde tarihin karanlık dehlizlerine düşebileceğini görüp önlem alabilmek demektir.

            Denildiği gibi ‘övünmek’ bir hak olmakla birlikte, ‘güvenmek’ ve ‘çalışmak’ gerekmektedir, ki salt övünmekle hiçbir yere varılamayacağını söylemek bile fazla diyerek bitirelim.

Exit mobile version