Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Çin’in Tang Hanedanlığı Merkezinden Türkistan’a Mesaj
Türk cumhuriyetleri devlet başkanları 9 Mayıs’ta Rusya’da II.Dünya Savaşı zaferinin sene-i devriyesi törenlerine katılarak Putin’e bir anlamda destek mesajı verdiler. Türk liderlerine Moskova daveti son anda gündeme geldiği halde bazıları isteksiz de olsa Putin’in yanında göründü. Rusya’nın Yakın Çevre stratejisi kapsamında yer alan eski Sovyet cumhuriyetlerinden beş Türk devleti aynı zamanda Çin’in de batı bölge stratejisi ve Kuşak-Yol gibi birçok dış politik hedefi kapsamında yer almaktadır. Moskova’daki törenlerin hemen ardından 18-19 Mayıs’ta aynı liderler Türkistan açısından da tarihi anlamı büyük olan Çin’in Şian şehrinde Şi Jinping tarafından cömertçe ağırlandı. Moskova ziyareti kuru törenlerle geçtiği halde Şian’da on milyarlarca dolarlık projelere imza atıldı. Bol keseden ekonomik destekler ve ömür boyu liderlik tavsiyeleriyle liderler ihya edildi.
İpek Yolu’nun başlangıcı kabul edilen Şian, 608-907 yılları arasında Çin’de hüküm süren Tang hanedanlığının başkentidir. Burası Çin’in batısında yer alan tarihi başkentlerden şeklinde tanımlanır. Haritada ararsanız bugünkü Çin’in ortasının biraz doğusunda olduğunu görürsünüz. Bunun anlamı Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan’ın tarihi olarak Çin’den ayrı olduğudur. Esasen mevcut Çin anayasasında da bu bölgelere özerklik tanınmıştır.
Tang Hanedanlığı döneminde Çin, Türkistan coğrafyasının önemli bir kısmına hakim olmuştur. Kuruluşundan itibaren Türklerle savaşan Tang yönetimi Göktürk Kağanlıklarını ele geçirmiş, nihayet müzakereler için gönderdiği vezirini ayartarak Bilge Kağan’ı zehirletmiştir. Böylece Bilge Kağan’ın “Çinlilerin tatlı dili, yumuşak ipeği sizi aldatmasın” ikazı, bizzat kendisi üzerinden doğrulanmıştır. Tang hanedanlığının Türkistan’daki bu hâkimiyetine dayanarak bu bölgeyi tarihte Çinlilerin yönettiği iddialarının gerçeklik payı vardır. Ancak Türklerin Çin’de hâkimiyet kurdukları, üstelik alan bakımından daha geniş ve süre olarak çok daha uzun olduğu bir gerçektir. Bunları dikkate almadan sadece Tang hanedanlığını hatırlatmak, Türklere karşı başarılı Çin oyunlarıdan biridir. Bu arada Türk komutanlar esir alınarak Çin ordusunda yüksek rütbelerle istihdam edilmiş, önde gelen Türkler Çinli prenseslerle evlendirilmiş, daha birçok yollarla Türkler asimile edilmiş, Çinlileştirilmiş veya bir şekilde kullanılmıştır.
Belirtmek gerekir ki Türklerin İslamla müşerref olması da önemli ölçüde Çin’in Türkistan’ı işgali sürecinde gerçekleşmiştir. Aynı zamanda tarihin dönüm noktası durumundaki 751 Talas Savaşı’nda Abbasi hilafeti orduları ile işgalci Çinliler savaşırken Karluk ve Yağma Türkleri Arapların yanına geçmiştir. Çinliler bu savaşta ağır bir şekilde mağlup olurken Müslümanlık Türkler arasında hızla yayılmıştır. Bu tarihten itibaren Tang hanedanının Batı Türkistan’daki egemenliği hızla gerilemiştir. Sadece bir kaynak ve bir komutanın icraatından hareketle, 1400 sene önce yaşananlar üzerinden Arap-İslam düşmanlığı yaparak İslamofobi, Türkofobi bataklıklarına çamur taşımak ancak Siyonist stratejilere yarar. Belirtmek gerekir ki Türkler arasında Arap-İslam düşmanlığı ile Araplar arasındaki Türk düşmanlığı aynı kaynaktan beslenmektedir.
Beş Türk devletinin Şian’da ağırlanması sürecinde sadece işbirliği görüşmeleri yapılmamış, çeşitli etkinliklerle bir dönem Türkistan’ı yöneten Tang hanedanlığı kalıntılarından mesajlar verilmiştir. Belirtmek gerekir ki Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan aynı zamanda Doğu Türkistan’ın Çinlileştirme projesi olan Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleridir. Türkmenistan, sürekli tarafsız ülke statüsünde olduğu halde bu toplantıya katılmıştır.
Şian’da düzenlenen Çin ve Orta Asya devletleri zirvesi, Ukrayna savaşında yorgun düşen Rusya’ya karşı da bir mesajdır. Zira Rusya’nın bu bölgedeki stratejileri, gittikçe etkisiz kalmaktadır. Esasen bu coğrafyadaki rekabetin asıl tarafları Rusya ve Çin olup zorunlu ittifak ve işbirliği politikaları, Dugin’in deyimiyle sadece taktiktir. İki ülkenin eski Sovyet cumhuriyetleri, hatta Sibirya yüzünden kapışması mukadderdir. Bununla beraber Çin, tarihteki ayartma, kullanma, tuzağa düşürme oyunlarında olduğu gibi bugün de yatırımlar, ekonomik işbirliği görüntüsüyle koloniler oluşturma, Konfüçyüs enstitüleri aracılığıyla kültürel emperyalizm, liderleri satın alma, zaafiyetleri üzerinden kendine bağlama ve her türlü asimilasyon politikaları gibi yöntemlerle hedef bölgelerde etkinlik kurmaktadır.
Şian müzakerelerinde Çin ile Özbekistan arasında 41 belge, Çin ile Kazakistan arasında 22 milyar dolar tutarında 47 belge imzalandığı haberleri gelmiştir. Orta Asya ülkeleri için birkaç yüz milyonluk girdi dahi son derece önemli olduğu halde Çin açısından on milyar dolarlık yatırımlar mesele değildir. Belirtmek gerekir ki bunlar daha çok boru hatları, enerji tesisleri, maden ocakları ve diğer altyapı alanlarındadır. Yatırımlar ve mutabakatlar listesinde, Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmenin diğer bir aşamasını oluşturan Kuşak-Yol kapsamındakilerin yeri oldukça fazladır.
Her yatırımla birlikte Çinli işçiler, mühendisler, aileler çeşitli görevlerle hedef ülkeye yerleşmekte, Çin kolonileri hızla artmaktadır. Dolayısıyla milyar dolarlık yatırımlar önemli ölçüde Çinlilerin istihdam problemini çözmektedir. 900 Çinliye karşın 100 kişilik mesela Türkmen istihdamı, bu ülkelerdeki işsizlik sorununun çözümüne katkı, büyük memnuniyet sebebi olmaktadır. Milyar dolarların önemli bir kısmını Çin sanayiini besleyen makina ve ekipman oluşturmaktadır. Üst kademeyi satın almada komisyon, kâr, hediye, ikram gibi usuller kullanılmakta, bir şekilde yönetici veya seçkinelere aktarılanlar, bu sınıfı Çin’in kadrolu memuru haline getirmektedir. Türkiye’den iş dünyası, sanat camiası, basın, akademi, siyaset gibi hemen her çevreden bu kirli ilişkiler ağına düşenler hiç de az değildir. ABD, CIA vb. ağlara düşenler de az değil, denilebilir. Aradaki fark ise Çin ile ilişkilerde, bu yükselen-boğan ülkenin nüfus ve yayılma stratejisi kapsamında ülkenin ve ekonominin telafisi çok zor olacak şekilde kolonileşmesidir.
Şi Jinping, değişiklik öncesi anayasaya göre yeniden devlet başkanı olamayacağı halde iktidar gücünü kullanarak anayasayı değiştirdi, ölümüne kadar başkanlık yolunu açtı. Benzer değişikliği Putin de yaptı. Türk cumhuriyetleri devlet başkanlarının da bu gibi girişimleri olup Çin teşvik etmektedir. Diktatörler Kulübü olarak adlandırılan ŞİÖ zemininde olabildiğince kanunsuzluk, yolsuzluk, adam kayırma, yasaları çıkarlarına göre değiştirebilme gibi usulsüzlükler, özellikle teşvik edilmektedir. Çünkü buna bulaşan liderleri kontrol altına almak çok daha kolaydır. Mesela Tacikistan’a verilen kredinin yöneticiler tarafından iç edilmesini, kibar deyimle kaybolmasını Çin memnuniyetle karşılamıştır. Bu arada Tacik altın madeni işletme hakkının Çin’e devri yeterli olmuştur.
Başta Kazakistan olmak üzere diğer liderler Şian’da Çin’in Sincan’daki Türklere-Müslümanlara soykırım anlamındaki pozisyonunu uygun gördüklerini özellikle beyan etmişlerdir. Zirvenin ertesinde, Doğu Türkistan’a Çinli turistlerin teşvik kararı duyuruldu. Daha önce resmi görevliler ve bölgenin nüfus yapısını değiştirme kapsamındaki projeler dışında Çinlilerin bölgeye gidişinde zorluklar bulunmaktaydı. Bu kararla birlikte dağları, nehirleri, tarihi varlıklarıyla birlikte bu dev ülke Doğu Türkistan, Çinliler için turistik gezi bölgesi haline gelecektir. Bunun anlamı Çinlilerin rağbet etmediği ücra köşelerde de turistik tesisler kurulacak, bu kapsamdaki yatırımlarla birlikte daha çok Çinli yerleşecek ve bölgenin Çinlileşmesi sürecinde yeni bir alan oluşturulacaktır. Bu gibi projeleri Stalin fazlasıyla Kazakistan’da yaptığı halde başaramadı. Tıpkı Türkistan’ı sonsuza kadar Çinlileştirdiğini Sanan Tang kralları gibi. Doğu Türkistan ve diğer Türk dünyası aydınının bu örnekleri hatırlaması yeterlidir. Tarih her şeye gücü yettiğini sanan fakat neticede, hayatta hayatta iken hiç olduğu ortaya çıkan diktatörler, ceberrutlar çöplüğüdür.
twitter.com/alaeddinyalcink
Bir yanıt yazın