Gerici, ‘dinci yobazların’ anlam erozyonuna uğrattığı, ‘inkârcı yobazların’ da tepe tepe yalan-yanlış fütursuzca kullandıkları pek çok KUR’AN kavramlarından biri de ‘şeriat’!
(Dinci-inkârcı yobaz ayrımı bana ait değil)
İhsan Eliaçık şeriat’ı: “Kanun, din, su yolu, esasını belirtmek, ilke koymak, insana su gibi hayat veren, onun bütün insanî özelliklerini koruyup kollayan, yaşatan, hayat veren bir kaynak olmaktadır ki günümüzde ‘hukuk’ dediğimiz şeydir. Şeriat hayat veren, hayat koruyan işaret, iz ve ilkelerdir.” diye tanımlamış.
Maalesef ki, internette,
‘şeriat’ için arama yaptığınızda ise yine, İslam tanımında olduğu gibi TANRI-ALLAH’ı yok sayan, Muhammed peygambere izafe yalan-yanlış bilgi dışında, kelimenin KUR’AN’î boyutta anlamına ulaşamıyorsunuz!
Üstelik İslam dini temel ilkelerinden olan inanç özgürlüğü yani ‘Laiklik’ ile,
bu özgürlüğün yollarını gösteren yasalar yani
‘Şeriat’, birbirlerine alternatif, tezat-karşıt gösteriliyor.
‘Laiklik’ yani inanç özgürlüğü (Kehf,29-İsra,107-Yunus,108-Bakara,256-Yunus,99), ayetlerle KUR’AN’da kayıtlıyken ve de
‘Şeriat’ da, KUR’AN’da TANRI tarafından ayetlerde çok net açıklanmışken!
(Şûra,21)”Yoksa Allah’ın izni olmadığı halde onlar için dini kurallar ve yasalar-kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan-Allah’ın izin vermediği yolu/yasayı [şera’û] kendileri için din olarak kabul eden-meşru kılan ortakları mı var? Allah kullarına böyle bir hak vermemiştir. Şayet (azaplarının kıyamete erteleneceğine dair) kesin bir söz olmasaydı elbette, aralarında hüküm-yargı verilirdi. Şüphesiz ki Allah’ın dinini karartanlara-gizleyenlere-zalimlere can yakıcı bir azap vardır.”
(Yusuf,40)”Allah’tan başka-O’nun astlarından taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu bir takım kuru isimlerden ibarettir. Allah, onların (kendisi adına) yetkili olduklarına dair herhangi bir delil indirmemiş-bir güç vermemiştir. Hüküm, ancak Allah’ındır. Allah, yalnızca Kendisine kulluk etmenizi istemiştir. İşte dosdoğru-koruyan din-yol budur. Fakat insanların-halkın çoğu bunun böyle olduğunu bilmiyor-bunun bilincinde değil.”
(Kehf,26)”O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez-hükmünde kimseyi ortak yapmaz.”
(Şûra,13)”Allah, vaktiyle Nûh’a, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğini-öğütlediğimiz dinin aynısını, şimdi de sana vahyediyoruz-bildiriyoruz. Sana vahyettiğini, şöyle diyerek ilke haline getirdi-şeriat-yaşam yolu kıldı-yasalaştırdı: “Dini dosdoğru uygulayın-hayata geçirin; rivayetler uydurarak onda ayrılığa düşmeyin-bölünüp fırkalara ayrılmayın-dini (tevhidle) ayakta tutun.”
Senin kendilerini çağırdığın bu ilke (İslâm dini), Allah’a ortak koşanlara-şirke bulaşanlara çok ağır geldi-Tanrıya aracı ile dua etmeye alışmış olanların zoruna gidiyor.”
(Câsiye,18)” (Ey Muhammed!) Sana da insanların uyacakları bir hayat sistemi-hayat veren yol-şeriat verdik-apaçık bir yol haritası-toplu yaşam ilkeleri sahibi yaptık-yaşayacağın düzenin yasalarını gönderdik-iş ve yönetimde bir şerîat/bir yol-yöntem üzerine koyduk! Gönderdiğimiz yasalara-hayat veren yola uy! Gerçeklerden habersiz olanların arzularına, heveslerine uyarak yasalarımızdan ayrılmak gibi bir hataya düşme-bu (yolu) izle ve (hakikatî) bilgiden yoksun kişilerin boş arzu ve heveslerine uyma.”
(Mâide,48)”Ey resul! Sana da senden önceki (İlahi) kitap(ların asılların)ı tasdik edici-doğru namına ne kalmışsa sürdüren ve onlara gözcü/koruyucu-denetleyici olmak üzere gerçekleri kapsayıcı-Hakk olan Kitap-Kur’an’ı indirdik. O halde (seni hakem seçtikleri taktirde) sen de Allah’ın indirdiği ile-indirdiği hükümler doğrultusunda karar ver! Gerçek olan sana gelmişken-sana gelen gerçekleri bırakıp haktan (seni saptıracak) onların arzularına-yalan beyanlarına uyarak karar verme! Ve Biz, sizden hepiniz için bir yol haritası-toplu yaşam ilkeleri ve geniş, aydınlık bir yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir önderli toplum yapardı fakat size verdiklerinde sizi denemek için böyle yapmadı. O halde iyi, güzel ve yararlı işlerde yarışın! Hepinizin dönüşü yalnızca Allah’adır. Artık ayrılığa düştüğünüz konuları bırakın. Allah hakkında ayrılığa düştüğünüz-ihtilaf ettiklerinizin gerçek yönünü size bildirecektir.”
(Hac,67)”Biz her önderli toplum için bir kulluk yolu tayin ettik. Onlar, ona göre kulluk yapsınlar. O hâlde bu işte seninle hiçbir zaman çekişmesinler. Sen sadece Rabbine çağır! Hiç kuşkusuz sen dosdoğru bir yola çağıransın-elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuz üzeresin.”
Ayetlerden anlaşıldığı üzere şeriat kurallarsa, ana kural da; kural koyucu, hüküm sahibi sadece TANRI!
Ayetler bu kadar apaçıkken, KUR’AN aracı, yardımcı, ortaklık yok derken;
TANRI’ya ortaklık eden(!) gerici, satıcı, dinci yobazların, ‘şeriat isteriz’ diye bas bas bağırmaları ve bu zalimlerin karşısında yer alanların da ‘şeriatçılar(!)’ diyerek, sonuçta da anlam erozyonu ile kavramı küçümsemeleri ne yaman çelişki, bilgisizliğin tepe ya da dip noktası değil mi?!
KUR’AN’ı, KUR’AN içinde araştıran Hakkı YILMAZ’ın,
şeriat ile ilgili açıklamalarını kısaltarak alıntıladım:
“Din, ‘toplum nizamı, yaşam kurallarının bütünü, yani şeriat’ demektir.
Hükmün-hâkimiyetin Allah’ın olması, ‘Allah’ın kulları arasına inip de onları tek otorite olarak yöneteceği’ şeklinde anlaşılmamalıdır. Allah elçiler aracılığı ile yasalar, ilkeler içeren Kitapları gönderir kullar da bunlara uyarlar. İbadet(kulluk) yani insanların, yönetimde Allah’ın gönderdiği fıtrata uygun evrensel ilkelere uymalarıdır.
İslâm dini;
toplumun çoğunluğunun şahsi çıkarları ön planda tutan, duyarsız, cahil, ehliyetsiz kişilerden oluşacağı gerçeğinden hareketle, ehliyetsizlerin de yanlış yapacağını, aldanacağını, aldatılabileceğini dikkate alarak çoğunluğun seçimine izin vermez.
Açıkgöz, hileci, düzenbaz, sahtekâr, ikiyüzlü kimseler bir takım entrikalarla yönetime gelebilirken, ülke tek kişinin veya bir sınıfın hâkimiyeti altına alınabilirken,
İslâm dini bunların hiçbirine fırsat vermez.
İslâm dini, koyduğu ilkelerle ehliyeti ön plana çıkarır, seçmende ve seçilecekde ehliyet arar.
Demokrasiler her alanda sınırsız hürriyet tanırken, İslâm dini genel davranışlarda, servet, mülkiyet ve tasarruflarda sınırlama getirir.”
Yazının içeriği ‘ehliyete’ vurgu yapıyor, işte ayeti:
(Nisa,58)”Hiç kuşkusuz Allah, emaneti-yetki, görev ve sorumluluğu, her işin uzmanına-ehil ve emin kimselere verilmesini diler. Ve sorumluluklarınızı yürütürken, insanlara karşı adil-liyakat ve adalet(ve hakkaniyet)le davranmanızı öğütler.”
Bu açıklamalardan ve ayetin apaçık uyarısından sonra; insanî, yalan-yanlış uygulamaları TANRI’ya, Din’e, İslam’a ve KUR’AN’a izafe edip suçlayanlara yine ayetlerle uyarılar!!!
(Nisa,79)”(Ey insan!) Başına her ne iyilik gelirse-iyilik ve güzellikten sana isabet eden şeyler Allah’tandır, uğradığın her kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyler de senin kendindendir-kendi kusurundandır.”
(Şûra,30)”Başınıza gelen felâketler-bütün belâlar-her musibet, yaptığınız hatalar yüzündendir-kendi ellerinizle yaptıklarınızın bir sonucudur. Allah çoğuna da engel oluyor.”
(Yunus,44)”Şüphesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekil ve yolla zerrece haksızlık-kötülük etmez-hiçbir zaman zulmetmez fakat insanlar (Haktan uzaklaşarak) kendi kendilerine yanlışlar; kendi zararlarına işler yaparak kendilerine zulmederler!”
(Enfal,51)”Kendi ellerinizle yapıp getirdiklerinizin karşılığıdır bu; yoksa Allah kullarına asla zulmetmez.”
(Nahl,34)”İnsan kendi eliyle kendi sonunu hazırlar.”
(Âli İmran,86)”İman ettikten, elçinin doğru olduğuna tanık olduktan ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, inkâr eden bir toplumu, Allah nasıl olur da doğruya iletir? Allah gerçekleri saklayan-şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar toplumuna kılavuzluk etmez-doğruya ulaştırmaz.”
(En’am,144)”İnsanları, bilgisizce yanlış yollara yönlendirmek için, yalan uydurup, iftiralarını Allah’a yakıştırandan daha zalim kim olabilir? Allah şirk koşarak yanlış; kendi zararına iş yapan-zalim toplumu doğru yola iletmez.”
(Tevbe,80)”Allah, hak yoldan iyice çıkmışlar toplumuna kılavuzluk etmez-doğruya iletmez.”
(Tevbe,115)”Allah bir topluma doğru yolu gösterdikten sonra, o topluma nelerden korunup sakınacaklarını-doğru ve yanlış olan şeyleri belirtmedikçe-insanlara uyacakları yasaları açıkça bildirmedikçe-kendilerini [bütünüyle] aydınlatmadan asla sapkınlıkla suçlamaz-onları sapıtmış saymaz(sorumlu tutmaz).”
(Fussilet,3)”Dili Arapça olarak bilinen bir topluma, anlamaları için, Arapça bir Kur’an olarak ayetleri-gerçekleri genişçe açıklayan-apaçık, ayrıntılı kılınmış bir Kitaptır bu.”
Tamam, KUR’AN orjinal dili Arapça; mutlak, muhakkak, mutlaka korunmalı ve şart ve
(Hicr,9);TANRI korumasında!
Ama artık;
ilk muhatabı Arapların,
ilk indiği toplumun dili Arapçanın hegemonyasından ‘KUR’AN-İslam-Din-şeriat,….’ kurtarılıp, evrensel insanlık dini haline gelmeli ve tüm insanların inanç dünyasına açılmalı!
Namaz, oruç, peygamber, günah gibi Farsça karşılıklara hapsedilmiş, yanlış anlamlara gömülmüş, saptırılmış kelime ve kavramlar; Arapça orjinaline ve gerçek anlamına, anlam derinliklerine kavuşturulmalı!
Siyasi, ticari, kişisel çıkarı için KUR’AN’ı kullanan gerici, din satıcı, saptırıcı, sömürücülerin ve kara-kapkara yobazların tekelinden; meydanı bomboş bulduklarından ‘din alanında’ tek söz sahibi gibi davranan zalimlerin ellerinden, dillerinden KUR’AN kurtarılmalı!
(Tevbe,97)”Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte en aşırıdırlar. Allah’ın elçisine indirdiğini-Kur’an’ı tanımamaya da en yakındırlar. Allah bilendir, bilgedir.”
(Tevbe,99)”Araplardan, Allah’a ve ahiret gününe içtenlikle inananlar da vardır.”
(Rûm,30)”O hâlde sen ortak koşmadan, Kendisinden başka ilah olmayan Allah’ın dinine yönel. Çünkü Allah insanları Kendi dinine uyumlu yaratmıştır-insanlık o fıtrat üzerinedir. Allah’ın fıtratında-yaratışında değişiklik söz konusu değildir. İşte tüm zamanların dosdoğru-ayakta tutan dini-gerçek hayat dini budur. Fakat insanların çoğu bilmezler-bunun bilincinde değildir.”
(Nur,20)”Şimdi düşünün… Üzerinizde Allah’ın cömertliği, sevgisi ve merhameti olmasaydı ne yapardınız? Allah, Rauf; en şefkatli-çok şefkatlidir, Rahîm; çok müşfik olan-merhameti sonsuzdur.”
(Nur,22)”Allah’ın sizi affetmesini-bağışlamasını istemez misiniz?”
(Mü’min,61)”Gerçekten Allah insanlara karşı büyük iyilik-lütuf sahibidir. Buna rağmen insanların çoğu nankörlük ederler-(bunu görmeyecek kadar)nankördür-teşekkür etmez-şükretmezler.”
‘Din dogmadır; tartışılamaz?!’ sözü bizlere dayatılmış çok yanlış bir bilgidir.
Tartışıl(a)mayan, sorgulan(a)mayan da TANRI’nın sadece KUR’AN’da bilgileri verilen Din’i değil; kutsallaştırılmış, tapınılan kişilerin din zannedilen sözleridir, bu sözlerden nemalananların uydurduğu kalıp cümledir!
Yüzyıllardır ortada bir Kitap-KUR’AN vardır; sürekli eleştirilmekte, tartışılmaktadır ve de hatta asırlardır tüm varlığına, iddialarına rağmen yok sayılmaktadır!!!?.
Ama maalesef ki, önyargısız sorgulanamamaktadır!
(Nahl,39)”Yeniden diriltilecekler ki Allah anlaşmazlığa düştükleri-tartıştıkları konuları-birbirlerini suçladıkları şeyleri onlara açıklasın ve gerçekler apaçık ortaya çıksın-gerçekleri örtbas eden-inkârcılar da, kendilerinin yalancı olduklarını öğrensin.”
(Nur,25)”Kıyamet günü Allah, iftiracılara gerçek karşılıklarını-hakettikleri cezalarını tastamam verecektir. Onlar da Allah’ın, muhakkak hakkın tâ kendisi-apaçık bir Hakk/Hakikat olduğunu bileceklerdir-Nihaî Gerçek’in yalnızca Allah olduğunu öğreneceklerdir.”
Aklımızda, kalbimizde, gönlümüzde, dilimizde, yazdıklarımızda, tanımlarımızda sürekli bir ALLAH-TANRI olsa da hele de inandığını iddia edenler açısından;
muhteşem, muazzam, mükemmel yüce bilgi deposu mele-i âlâ(Sâd,69) KUR’AN’ı
ve
kâinatın-evrenin ezelî, ebedî TEK sahibi TANRI-ALLAH’ı,
gereği gibi kadrine, şanına yaraşır şekilde tanıyamamak
(Hac,74-Zümer,67-En’am,91),
biz insanlar için büyük, hem de çok büyük bir kayıp, yaşamın en büyük kaybı değil mi!
Müthiş üç uyarı ayeti ile sonlandıralım:
(Tevbe,70)”Ey Muhammed! Nuh halkını tufanla, Hud’un Âd kavmini korkunç bir rüzgârla, Sâlih’in Semûd kavmini şiddetli bir depremle, İbrahim’in puta tapar halkıyla mücadelesini, Şuayb’ın Medyen sakinlerini ateşle ve Lut kavminin altüst olmuş şehirleri ve halkları gibi, kendilerinden önceki inkâr edenlerin haberlerini, sen o ikiyüzlülere anlatmadın mı-ulaştırmadın mı? Bu toplumlara, resullerimiz-her bir elçimiz açık ve anlamlı mesajlar-kanıtlar getirdiler-hakkı ortaya koyan-söze dayalı apaçık delillerle ikâz ettiler, [fakat bu toplumlar onlara karşı çıktılar:]-onlar inkârcılıkları yüzünden, kendileri yok oluşlarını hazırladılar-Allah, onlara haksızlık etmiş değildi-fakat onlar, şirk koşmak sûretiyle kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.”
(Necm,24)”Acaba, insan her umduğuna ve canının her istediğine kavuşacak mıdır-her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır-her arzu ettiğinizi yapabileceğinizi mi sanıyorsunuz?”
(Kıyamet,36)”Yoksa o insan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?”