Kim doğruyu söylüyor, kim yalan söylüyor anlamakta güçlük çekmekteyim.
Bana göre doğru olan bir konu, bir başkasına göre nasıl yanlış olabileceğini
düşünürüm. Benim bazı doğrularım vardır, bunlardan vaz geçmem.
Kadınla erkeğin bir arada yaşadıkları ortamlarda, her ikisinin de eşit
haklara sahip olmasını kabul eder, bu konuda taviz vermek istemem.
Yok olmaya mahkum olmuş bir döküntü imparatorluktan, Cumhuriyet çıkartan, Laik Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinden hele hiç ödün vermek istemem.
Bu ilkelerde bulunan her bir cümle, benim benliğimi yansıttığı için, onlara sıkı sıkı sarılırım. Hür düşüncemde oluşan doğrulardan taviz vermem. Bazı konularda ise taviz vermeyi kendime vazife addederim. Bu daha çok paylaşmaktan gelen bir istekle vücut bulur. Çocuklarıma karşı bu hoş görü ve özverimin sınırı, hemen hemen hiç yoktur. Benim en büyük eserim; yetiştirdiğim çocuklarım olduğunu düşünmekteyim. Çocuklarıma küçük pembe yalanlar haricinde bir yalan söz etmemeye gayret etmiş, onlara doğruları anlatmaya çalıştığıma inanmaktayım. Bir aile babasının çocuklarına yalan söylemesi ne kadar yanlış bir davranış olduğunu düşünmekteyim.
Delikanlı çağlarımda Istanbul Heybeliada da oturduğumuz tarihlerde, rahmetli babam küçük kardeşime ” Sana bir doruatalacağım,
adada gezer koşturursun” derdi. Babamın bu sözleri gerçeği
ve doğruyu yansıtmadığını, bunun hayalden öte olmadığını kendisine
anlatmayı çok denemiştim. Kardeşim bu konuya inanıp ”benim atım
olacak” diye hayale kapılmaktaydı.
Çok kızardım amma benim yapacak bir şeyim yoktu. Babam söylüyor kardeşim inanıyordu. Aslında babam da söylediğine inanmıyordu amma kardeşimin bu hayali kurmasına yardımcı olması, kandırmacadan öte değildi. Ata binme hayali ile liseyi bitirdi. Fakat bu at hiç bir zaman alınmadı.
Kardeşim Üniversiteye başladığında artık DORU AT konusu kapanmıştı. Kendisi de bu atın artık alınamayacağını anlamış ve aklından silmişti. Ne zamanBabambirkonuda söz vermeye kalksa kardeşim ” Baba bak halâ bir doru at alamadık” diyerek babamın sözüne nokta koymayı geciktirmezdi.
Senelerdir ülkemde Politikacıların verdiği sözlerin nerelere gittiğini düşünmekteyim. Son günlerde çok önemli olayların oluşmasında, yine çok önemli bir kurumun başındaki yetkili, sorumluluk almadan konuları geçiştirmesini ekranlardan seyretmekteyiz. Tenkide kapalı olan kurumun başındaki yetkili, bir gün ‘ Oy vermede eski belgeler kullanılır ‘ dediği bir konuda, bir gün sonra ‘ yeni belgeler, pazartesi dağıtılmaya başlanacaktır,’ deme cesaretini göstermesi, başında olduğu kuruma olan saygımızı, derinden yaralamakta.
Devletin en üst makamında bulunan kişi ise, yayınladığı bir görüntünün düzmece montaj olduğunu kabul eder sözlerden siz ne anladınız ?
Böyle zamanlarda rahmetli pederim aklıma gelir ve kardeşim için almayı hayal ettirdiği doru at gelir.
Atalarımız zaman içinde söyledikleri güzel doğru sözler vardır:
‘YALANtek kişilik bir olaydır. Aslında insan yalan söyleyerek sadece kendini kandırır. Çünkü yalan iki yada üç kişilik değildir. Bir kişiliktir. Ancak söyleyen için kaybettiği kişiliktir.‘
Hani insan yutan kum bataklıkları vardır ya, içine düşen canlı her çırpınışta dibe bir adım daha gider ya ? İşte bu günkü durum bu durum. Bir Siyasi Parti başkanı, akıl dışı bir davranışla, kendini inkar edercesine KARA dediği bir konuya, kısa bir süre içinde AKdemek cüretini göstererek, toplumun nefretini toplamaya başladı.
Ülkemde sorumluluk alan böyle bir kişinin, söyleyeceği söz, beyanat tuzun kokmaya başladığını gösterir, diye düşünmekteyim. Birden aklıma çok sevdiğim ve önem verdiğim bir deyiş geldi ”Suskunluğum asaletimdendir, yoksa her lafa verilecek bir cevabım mutlaka vardır. Lakin Bir lafa bakarım laf mı diye, birde söyleyene bakarım adamı diye” yine de bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
Bir yanıt yazın