14 Mayıs Seçimleri Türkiye`de Demokrasi ve Hukuk Devleti İçin Son şansımızdır!
Seçimlerde gözlemci olarak, Avrupa Parlamenterler Meclisi adına Almanya Parlamentosu Milletvekili olarak Özbekistan, Kazakistan, Arnavutluk ve Türkiye`de bulundum. Türkiye`deki 2007 Genel seçimlerine, çok sayıda milletvekili arkadaşımızla gözlemci olarak geldik ve Türkiye`nin değişik illerinde, bende doğduğum il olan Trabzon`da bu seçimlerde Alman milletvekili arkadaşımla bulundum.
Avrupa Parlamenterler Komisyonu, seçimlerin özgür bir ortamda yapılıp yapılmadığına ilişkin seçim öncesi gözlemlerde bulundu. Trabzon`da tanınmış yazarımız ve ressamımız Bedri Rahmi Eyüpoğlu Ortaokulunda seçimde gözlemci olarak arkadaşımla birlikte bulunduk. Seçimler herhangi bir baskı, kuralsızlık ve yolsuzluk olmaksızın yapıldı. Bu doğrultuda Türkiye`nin dört bir yanında bulunmuş olan gözlemcilerimizle Ankara`da basına, seçimlerin demokrasiye uygun olarak yapıldığını açıkladık. Bu seçimlerde de Avrupa Parlamenterler Meclisinden gözlemciler, Türkiye`deki seçimlerin demokratik kurallara uygun olup olmadığını izleyeceklerdir.
Oysa 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimlerinin yolsuzluk olmadan ve kurallarına uygun olarak yapılıp yapılmayacağına ilişkin çok büyük kuşkular bulunuyor. Muhalefet partileri gerekli önlemleri almış olsalar bile, seçmenlerde bu kuşkular giderilmiş değil. Çünkü seçimlerin hazırlığından ve denetiminden sorumlu olan Yüksek Secim Kurulu`nun bu görevini tarafsız olarak yapıp yapmayacağı konusunda haklı kuşkular bulunuyor. İstanbul seçimlerinde ayni zarfta bulunan dört oy pusulasından sadece Ekrem İmamoğlu’na ilişkin seçimin tekrarlanması, bu güvensizliğin en açık örneğidir.
Tüm demokratik ülkelerde ve demokrasilerde seçim yarışmasının özgür bir ortamda ve tam anlamıyla eşit koşullarda yapılması, demokrasinin asla vazgeçilemez önkoşuludur.
Oysa Türkiye`de bu seçimde özgür bir ortamdan ve eşit koşullardan söz edilmez. Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na organize bir saldırı yapılarak, kendisinin ve katılımcıların can güvenliği nedeniyle konuşmasının kesilmek zorunda bırakılmış olması, özgür seçim ortamının engellendiğini göstermektedir. Ekrem İmamoğlu valiyi, emniyet müdürünü ve alanda bulunan polisleri tas atılmasının önlenmesi için defalarca göreve çağırdığı halde, AKP yetkilileri bu taşların atılmasını İmamoğlu’nun kendisinin organize ettiğini söyleyecek kadar, herkesin tanığı olduğu bu olayı ters yüz etmeye çalıştılar. AKP ne yazık ki bu tür yalanları politiktekisinin önemli bir aracı haline getirmiştir.
Bu seçimler hiçbir dönemde yaşamadığımız kadar geçeklerin çarpıtıldığı ve aşırı saldırganca bir dilin kullanıldığı ortamda yapılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Mayıs günü: “Dini, diyaneti, bayrağı, ezanı olmayan kimler destekliyor bay bay Kemal’i? Bu teröristler… Bay bay Kemal, senin arkadaşın Kandil. Onlarla bu yoldasın.” diyerek bu sınır tanımazlığın ve ölçüsüzlüğün en açık örneğini veriyor.
MHP Genel Baskani Bahçeli 6 Mayıs açıklamasında daha da ileriye giderek Kılıçdaroğlu’nun ortakları için: “Bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar“ diyerek, ölçüsüzlüğün ve demokrasi karşıtlığının nereye kadar vargını açıkça kanıtlamış oldu.
Anayasaya göre ikinci defa Cumhurbaşkanı adayı olmaması gerekirken Erdoğan, yasaları tanımamayı uygulamaları haline getirdi. Erdoğan Cumhurbaşkanı kimliğiyle ve bakanları da görevlerinden istifa etmeksizin, devletin tüm olanaklarını kullanarak seçim kampanyalarını sürdürüyorlar. Oysa yasalar gereği özellikle İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlarının istifa ederek yerlerine tarafsız bakanların gelmeleri gerekmektedir.
Öte yandan özellikle TRT`nin hükümetin ve AKP`nin yayın organı gibi taraf tuttuğu, bir aylık sürede hükümete 3600 dakika yayın olanağı verilirken, muhalefet sadece 42 dakikalık süre tanınması, seçimlerin nedenli eşit olmayan koşullarda yapıldığının en açık kanıtıdır.
Tüm demokratik ülkelerde kamu yayın organları olan radyo ve televizyon kurumları, hükümet ve muhalefet partilerine eşit oranda yayın olanağı tanımakla yükümlüdürler. Bu gerçeği ben Almanya`da yârim yüzyılı aşan öğrencilik, öğretim üyeliğim ve iki dönemlik milletvekilliğim yıllarımda yaşayarak gördüm.
Türkiye`yi yeniden gerçek anlamda demokrasiye, hukuk devletine, yargı bağımsızlığına ve kişilerin özgürlüklerine kavuşturmamız için, bu tarihi seçimde mutlaka oyumuzu tek kişiye dayanan baskıcı ve otoriter rejime karşı kullanmalıyız.
Farklı ekonomik, politik ve sosyal görüşleri olan Altı Siyasi Partinin bir araya gelerek, Türkiye`de uzlaşma kültürünü kanıtlamaları, Türkiye için çok olumlu bir gelişmedir. Bu politikayı başından beri çok önemli bulduğuma vurgu yaptım. Tüm diğer muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararları, demokrasi ve hukuk devletinden yana verilmiş çok önemli bir gelişmedir. Millet İttifakının beş diğer parti başkanının ve de İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarının da Cumhurbaşkanı yardımcıları olarak öngörülmesi, Türkiye için tarihi bir kararıdır. Bu tarihi dönemeçte yolumuz aydınlık olsun!