Allah deyince iyi düşünmek gerekir. Günümüzde insanlığın bilgi düzeyi öyle gelişmiş ki, atalarımız tarafından birer tanrı olarak görülen Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün gibi gezegenlere uydular gönderilmiş ve onlar haritalanır olmuşlardır. Aşağıda Kuran’dan “13/2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır.” gibi sure ve ayet numaraları verilerek, doğa ve dünyanın nasıl algılandığına ilişkin ayetler sunulacaktır.
Bin yıl önceki insanların dünya görüşü:
Bin yıl önceleri insanlığın coğrafik bilgisi biraz daha artmış ve dünyayı aşağıdaki (Beatus Map) gibi tasarlamışlardır:
Haritada Asya – Avrupa ve Afrika kıtaları görülüyor. Doğuda bir noktada “Cennet-bahçesi” var; İngiltere ve İskoçya Okyanusta ada olarak gösterilmişler. Kudüs Babil’in kuzeyinde sanılmış, Fırat ve Nil ırmakları birbirleriyle bağlantılı sanılmış, vs.
Bin yıl öncelerinin insanları ticaret alışverişlerine dayanarak Asya-Avrupa-Afrika’yı da içeren bir dünya tasarlayabilmişler. Beatus haritası olarak bilinen bu harita, Ortaçağ boyunca etkili ve yaygın dünya görüşünü yansıtır (Wood 1993)). Haritalar, yapıldıkları zamanın insanlarının “dünya” görüşlerinin tam bir aynasını oluştururlar. Haritada görüldüğü gibi, “dünya” Sümerler’in görüşlerine uygun olarak, bir dünya okyanusu içindeki bir tabak gibidir ve doğuda bir yerde (haritanın doğusu üstte) “Cennet Bahçesi ve Adem’le Havva” konuşlandırılmıştır. Yani, Orta Çağ dediğimiz dönemde Kutsal Kitaplardaki dogmatik görüşlerin etkili olduğu toplumlardaki tüm insanlar “Cennetin” dünyanın doğusunda bir yerde olduğuna kesinlikle inanıyorlardı. Günümüzde, dünyanın yuvarlaklığı saptanıp, “doğuda bir yerde bir cennet bahçesi” bulunma olasılığı ortadan kaldırılınca, insanlar başka açıklamalar arayışına girmek zorunda kalmışlardır.
1551 yılında yayınlanmış “evren şeması” beş asır önceleri bile dünyanın evrenin merkezinde olduğunu göstermektedir. Tüm gezegenlerin, güneşin ve yıldızların, merkezdeki bu dünya çevresindeki yörüngelerde dolaştıklarına inanılmaktadır.
Bu doğa ve dünya görüşü, Kutsal Kitap bilgilerinin dogmatik olması nedeniyle, insanlık aleminde tüm Ortaçağ boyunca, hatta 19. Yüzyıla kadar çok etkili olmuştur. Bu etki nedeniyle, teleskopun keşfinden sonra, Kopernik, Galile gibi din ve bilim adamlarının “Dünyanın Güneş etrafında döndüğünü” gözlemsel ve matematiksel olarak ispat etmelerine rağmen, bu bilimsel gerçeklerin yaygınlaşması engellenmiştir.
Ortaçağdan günümüze insanlığın bilgi düzeyi öylesine patlarcasına gelişmiş ki, günümüzde güneş sistemi çevresindeki Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün gezegenlerine uydular gönderilmiş ve onlar haritalanır olmuşlardır. Halbuki bu gezegenler atalarımız tarafından birer tanrı olarak görülüyorlardı.
Yukarıdaki sayfalarda hem günümüz doğa-bilimsel verilerine göre insanlığın doğa ve dünya görüşü verilmiş, hem de 5 bin yıl önceki insanlardan başlanarak günümüze kadar değiştirilerek geliştirilen görüşleri özetlenmiştir.
Allah deyince iyi düşünmek gerekir
Şimdi günümüz insanlarının inandıkları kutsal kitaplardaki doğa ve dünya anlayışının nasıl olduklarını görelim ve bu görüşlerin güncel bilgilere mi, yoksa 3-4 bin yıl öncesinin bilgilerine mi uygun oldukları konusunu tartışalım.
Aşağıda Kuran’dan sure ve ayet numaraları verilerek, doğa ve dünyanın nasıl algılandığına ilişkin ayetler sunulmuştur.
Gök-kubbe ve üzerindeki tatlı su ile, denizlerdeki tuzlu su konulu ayetler:
2/22- O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı.
13/2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş’a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah’tır.
21/104. (Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vâdettiğimizi) yaparız.
25/53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O’dur.
27/61. (Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarından (yer altından ve üstünden) nehirler akıtan, arz için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah’tan başka bir tanrı mı var! Doğrusu onların çoğu (hakikatleri) bilmiyorlar.
31/10. O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada her faydalı nebattan çift çift bitirdik.
35/12. İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve giyeceğiniz süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün.
41/12. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah’ın takdiridir.
50/6- Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.
50/7-Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk.
50/38- Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.
67/5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
67/30. De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?
71/15. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış!
71/16. Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ (kandil) yapmıştır.
78/12. Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik.
78/13. (Orada) alev alev yanan bir kandil yarattık.
79/27. Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,
82/1. Gökyüzü yarıldığı zaman,
88/18. Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş?
1957’lerden sonra uzaya uydular gönderileceği şeklinde haberler çıkmaya başladığında, dinciler arasında “gök-kubbe”yi parçalayacaklar şeklinde çok büyük kaygılar ortaya çıkmıştı. Bu durumun ben bizzat şahidiyim. 1957 ve 1958 yıllarında Sovyetler Birliği ve Amerika ilk uyduları uzaya fırlatmışlardı. Gök-kubbe diye bir şeyin var olmadığı kesinleşmişti. Ama din adamları hiç utanmadan Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğu konusunda halkı yanıltmaya hala devam etmekteler.
Yağmur sularının denizlerdeki tuzlu suyun buharlaşmasıyla atmosfere yükselen su buharlarının yoğunlaşmasıyla oluştuğunu bilmeyen bir yaratıcı düşünülebilir mi?
Soru 1: Yukarıdaki ayetler evrensel sistemin yaratıcısı olarak kabul edilmesi gereken ALLAH’ın sözleri olabilir mi? Böyle yanlış bilgi içeren bir kitabı Allah’ın sözleri olarak sunan din adamları sizleri aldatmış olmuyorlar mı?
Gece ve gündüz oluşumu hakkındaki ayetler
25/45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.
25/46. Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).
25/47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O’dur.
27/86. Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır.
31/29. Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır. Güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır. Bunların her biri belli bir vâdeye kadar hareketine devam eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.
35/13. Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir.
39/5. Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azîzdir, ve çok bağışlayandır.
40/61. İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan Allah’tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
45/5. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.
78/9. Uykunuzu bir dinlenme kıldık.
78/10. Geceyi bir örtü yaptık.
78/11. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.
79/29. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.
Yukarıdaki ayetler sabit, düz bir dünyada yaşadığını sanan insanlarca düşünülebilinir. Halbuki günümüz insanları kendi ekseni etrafında dönmekte olan bir Dünyada yaşadıklarını ve gölgelerin bu nedenle gün içinde değiştiğini bilmektedirler. Güneş sabahleyin görüldüğünde bir cismin gölgesin çok büyük olur. Öğle vakti gölge küçülür, akşama doğru tekrar büyür. Dönme sırasında güneşin görüldüğü süreç gündüz, güneşin görülmediği süreç gece olarak algılanır.
Bu gerçekleri görüp, halka gerçek yaratıcının kuantsal sistem olduğu bilgisini vermeyen din adamları, insanlığa ihanet etmiş olmuyorlar mı?
Soru 2: Yukarıdaki ayetler evrensel sistemin yaratıcısı olarak kabul edilmesi gereken ALLAH’ın sözleri olabilir mi? Böyle yanlış bilgi içeren bir kitabı Allah’ın sözleri olarak sunan din adamları sizlere ihanet etmiş olmuyorlar mı?
Bir yanıt yazın