‘14 Mayıs Devrimi’ başlıklı yazımı yazarken, Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum gezisini izliyordum.
Ve bir kez daha ‘Devrim’lerin kanlı mı yoksa kansız mı olacağı konusunun gündeme gelebileceğini anımsadım.
Erzurum halkının faşist milislerin taşlarıyla kanlarının döküldüğünü gördükten sonra, 14 Mayıs’a da kan bulaştırılacağı kanısına vardım.
Değil mi ki, aynı gün kansız Devlet Bahçeli’nin ‘kan görmek istediği’ televizyon kanallarından ilan ediliyordu.
Mesaj Erzurum’a çoktan ulaştırılarak, alçalıkta sınır tanımayan ‘iktidar bloku’nun vali, emniyet müdürü ve belediye başkanları gerekli hazırlıkları yapmış bulunmakta imişler.
O Erzurum valisi, ki Binali’nin oğlu kokain baronun önünde elpençe divan durmakta idi.
Ve bir hafta sonra Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı faşist militanlarca taş yağmuruna tutuluyordu.
Bakınız, yarın Elazığ’a gidecek olan Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, orada ‘mermi’ de sıkılacaktır.
Çünkü kansız Devlet Bahçeli mermi atılmasını da istemiş bulunmaktadır.
Bu Bahçeli’nin kendisinin mermi atmaya cesareti yoktur ama, canilere silah ve mermi taşımada üstüne yoktur.
Gençlik yıllarında, Ankara/Bahçelievler’de yedi TİP üyesi gencin katledildiği silahları da bizzat kendisi taşımıştı.
Ne kadar milletvekili, parti genel başkanı ya da başbakan yardımcısı olursa olsun, bu herif tüm yaşamı boyunca, masum insanların katillerine yardım ve yataklık etmiş biridir.
Kendi adamı Sinan Ateş dosyası açıldığında bunu bir kez daha göreceğiz.
Şimdi de Türk tarihinin tanıdığı en büyük zalime yardım ve yataklık etmektedir.
Ki o da, kendi planını uygulamaya koymak için, Boğaz Köprüsü’nde ikiyüzün üzerinde insanımıza kurşun atılması ya da boğazlarının kesilmesine göz yummuş birisidir.
Erzurum’un dadaşları bu ‘imansız ve kitapsızlara yol vermeyecektir’ diyerek, bir kaç gün önceden o ahlâksız milislerine emir veren de kendisidir.
Azmettirendir.
Ve bu kararı uygulamakla görevli olan Türk tarihinin gördüğü en soysuz bakan da görevini hakkıyla yapmaktadır.
Hal böyle iken, 14 Mayıs’ı kansız geçmek mümkün müdür diye sormadan geçemiyorum.
Çünkü karşımızda ‘kan içmeye alışkın bir güruh’ bulunmaktadır.
Bunlar, bugüne kadar insanımızın ‘kanını emmek’le meşgul idiler, şimdi ‘kan içmek’ için fırsat kollamaktalar.
Çünkü başlarını gömdükleri insanımızın canından, 14 Mayıs’ta sülük söker gibi çekilip atılacaklardır.
Kanlı da olsa kansız da olsa, sökülüp atılacaklardır.
İnanın, insanımızın çoğunluğu vurdu-kırdıdan, kaostan, kargaşadan yana değildir.
Ancak sabrın da bir sınırı vardır, değil mi ama?
Ve o yere bağdaş kurarak oturmuş Anadolu insanı, ellerini yere basıp doğrulduğu zaman, Nazım’ın deyişiyle İsrafil’in sur’unu vurduğu gün gelmiş gibi olur.
Ki, o zaman bu insan selinin önünde hiç bir güç duramaz.
Artık ne kadar kanın akacağını tarihçiler hesaplayagöreceklerdir.
Değil mi ki, kim ne kadar çok istekli ise, Tanrı da bir gün onların muradını verirmiş.
Son olarak, havaya çıksalar süpürülüp gideceklerini bilmeleri gerektiğini söyleyelim.
Kararlı halk kitleleri ‘kansız’ olsun istiyorlar, yok illa kan görmek isteyenler varsa, onlar da görmek istediklerini göreceklerdir.
Nitekim su testisi su yolunda kırılır denilmiştir.