Yine ne zırvalıyorlar diye Global Haber’e bir göz atayım dedim.
Başta Doç.Dr Hulki Cevizoğlu olmak üzere kendi kıratında üç yorumcu, Batı basınının Türkiye’deki seçimlere ilişkin görüşlerini ele almaktaydılar.
İster istemez Ziya Paşa’nın o ünlü beyitini anımsadım:
“Bed asla necâbet mi verir hiç üniforma/ zer-dûz falan ursan eşek yine eşektir”
Yani, “Giydiği üniforma soysuza asalet verir mi? Som altından semer vursan eşek yine eşektir.”
Bu yorumcular Dr, Doçent, kimi zaman Profesör ‘Üniforma’sı taşıyanlardan oluşuyor.
‘Asıl’larını bilemem ama, taşıdıkları ‘üniforma’ ya da ‘titr’in bunlara necâbet yani ‘incelik’, ‘zerafet’ ya da ‘soyluluk’ kazandırmadığı tamamen açıktır.
Yani ikinci mısrada yinelendiği gibi, bunlara ‘altın semer’ vurulsa ‘eşşeklik’lerini bırakmayacakları apaçık görülmektedir.
O kıt bilgileriye Fransa, İngiltere ve Amerika’ya verip veriştiriyorlardı.
Yedi-Sekiz milyarlık dünya nüfusu içinde, bu üç ‘emperyalist devlet’in emperyalistliğine, kolonyalizmine, sömürgeciliğine hoşgörüyle bakacak insan bulmak zordur.
Ancak sırasıyla ‘İngiliz’, ‘Amerikan’ ve ‘Fransız’ Devrimleri, ‘insanlık tarihi’ ya da ‘uygarlık tarihi’nin üç temel taşını oluşturmaktadır ki, zerre kadar okumuş/yazmışlığı olan birinin bunun ayırdında olmaması ‘eşşeklik’te zirve yapmakla birdir.
Global Haber yorumcularının birbirlerinden üstün ‘üniforma’lılarının insanlık tarihinden bi-haber oldukları şöyle dursun, ‘altın bilekzikli’ Cevizoğlu’nun tarihi çarpıtma çabası işte bu ‘tüy dikti’ denilebilecek boyutta idi.
‘Altın Semer’ diyor ki, ‘solculuk, global kapitalizm taraftarı olmak demektir’.
Şimdi tarih bilgileri, ekonomi politik bilgileri, sosyoloji bilgileri bu olan tüm bu ‘altın semerliler’in, ‘yerlilik’, ‘millilik’, ‘bağımsızlık’, ‘yurtseverlik’ anlayışlarının bilimsel bir temele oturtulmuş olduğu söylenebilir mi?
Bunların ‘siyasal kanaat önderi’ olarak yedi gün yirmidört saat o televizyon senin bu televizyon benim diye koşturularak ‘kamuoyu’ oluşturmaları, o bilinen deyimle tam bir ‘algı oluşturmak’ operasyonundan başka bir şey olabilir mi?
Sonra da, AKP’ye hâlâ yüzde otuzlara varan oy nasıl çıkar diye şaşırıp kalıyoruz.
Ne var ki, bu ‘altın semerliler’, AKP oylarının yüzde otuzlara varmadığının ayırdında bile değiller.
Kendilerini öylesine kaptırmışlar ki, artık yalan da değil doğrudan ‘zırvalamaktalar’.
Tam da bu nedenle, sadece Türkiye’de değil ama Fransa, İngiltere ve Amerika’da bile AKP’nin kaybetmekte olduğuna ilişkin haberleri ‘emperyalizm’ ve ‘emperyalizmle işbirliği’ olarak görmekteler.
Laf olsun diye değil ama gerçekten bunlar ‘acınacak’ tiplerdir diyeceğim.
Hatta bir an, yanlışlıkla ‘acınacak insanlar’ diyecektim.
Bu kadar bilgisizlik, bu kadar körlük ve bu kadar aptallık ancak ‘okumak’la mümkündür biçimindeki söze hak vermek durumundayım.
Bu ‘tip’ler gerçekten ‘dezinformasyon aparataları’ olarak işlev görmekteler.
Ya gerçekten ‘bilmiyorlar’ ya da doğrudan ‘satılmış’lardır.
Doğrusu 14 Mayıs’tan sonra, gerek o faşinge sunucular ve bu tip ‘‘dezinformasyon aparataları’ ne yapacaklar diye merak ediyorum.
Bunları yayına çıkaracak televizyon mu kalacak?
Selam verecek insan mı kalır?
14 Mayıstan sonra, hak, hukuk ve adalet dönemine girileceğine göre bunlara da ‘negatif ayrımcılık’ uygulamak gerekecek demektir.
‘Neyi hakkediyorlarsa o’ değil mi ama?
Tüm mesleklerde olduğu gibi, akademik titrlerin de bir gözden geçirilmesi düşünülüyor mu bilemem.
Ama hiç değilse televizyonlara çıkarılmaları engellenmelidir diye düşünüyorum.
Bir yanıt yazın