Neredeyse bir yıl önce ‘Yeni Bir Kemal Doğuyor’ diye yazmışım.
Kimilerinin ‘Kazanacak aday’ diye ortalığı vaveylaya verdiği günlerde yazmışım hem de…
Şimdi, önce neler yazdığımı anımsatayım :
Bir Kemal daha doğuyor diyorum.
Bu Kemal, Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
O ki, uzun süre bir Karabulut gibi muhalefetin üzerine çökmüştü.
Ve ben O’nu acımasızca eleştirmiştim.
‘Eleştiri’ başka, ‘hakkını vermek’ başkadır.
Kemal Kılıçdaroğlu, son bir kaç aydır, uzun yıllar yapmadığı ve belki de yapamadığı ‘gerçek muhalefet’ görevini hakkıyla yapmaya başlamış bulunuyor.
O zaman, O’nu daha daha da cesaretlendirmek ve yanında yer almak zorunda hissediyorum kendimi.
Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti gerçekten bir ‘beka’ yani ‘var ya da yok oluş’ sürecine girmiş bulunuyor.
Şimdi ‘armudun sapı üzümün çöpü’ne bakmak zamanı değildir.
Evet CHP içinde beğenmediğimiz, sevmediğimiz ve hatta karşı olduğumuz kişiler bulunabilir.
Hatta vardır.
Ancak Kemal Kılıçdaroğlu şimdilerde üstlenmiş olduğu ‘misyon’un gereğini yapmaya devam edecek olursa, CHP içindeki, deyim yerinde ise, ‘çürük elma’lerı da temizleyecektir umuyorum.
O arada, diğer beş ‘Muhalefet liderleri’ni de ‘idare’ ettiğine tanıklık ediyorum.
Nitekim, bu ‘Parti Başkanları’nın da benzer bir ‘söylem’ (discours) geliştirdiklerini görüyoruz.
Geçerken bu ‘söylem’ sözcüğünün Türkiye’de yanlış bir biçimde ‘söylev’ ile karıştırıldığına dikkat çekmeden geçmemeyi anımsatmak isterim.
‘Beşli çete’ ya da benzer binlerce ‘çetecik’ten hesap sorulacağını söylemek, bir ‘söylev’ olmanın ötesinde bir ‘yöntem’in dile getirilmesidir.
Her türlü ‘yolsuzluk’un ortadan kaldırılacağı bir ‘sistem’in kurulacağının sözüdür.
Her türlü ‘haksızlık’ın önüne geçilecek bir ‘yargı sistemi’nin kurulacağının dile getirilmesidir.
Her türlü ‘hırsızlık’ sonunda çalınanın geri alınacağının ilan edilmesidir.
Her türlü ‘suç’un cezasının verileceğinin garantisidir.
Bütün bunlar, Türkiye’nin ‘kurtuluş’unun ‘ilk adım’ları olarak değerlendirilmelidir.
‘Dış politika’daki ‘yanlış adım’lardan dönüleceği ve kuruluş ilkelerimizden olan ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ ilkesinin yaşama geçirilmesinin habercidir.
Dosta güven düşmana korku veren bir anlayışın yeniden yaşama geçirilmesidir.
‘Yatağa aç girmeyen çocuk’ sloganı, olabildiğince ‘gelir eşitliği’nin sağlanacağı demektir.
Kuşkusuz kimse Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ‘sosyalist bir düzen’ beklemiyor.
Ancak, unutulmamalıdır ki, ‘sosyalizm’e giden yol ‘burjuva demokrasisi’nin tam anlamıyla uygulanmasından geçmektedir.
Kılıçdaroğlu’nun ‘cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma’ sözü, büyük olasılıkla bu amaca yönelik olarak söylenmektedir.
Yani önce ‘demokrasi’nin ana hatlarıyla kurulması gerekmektedir.
Dahası, öncelikle ‘Devlet’i ‘demokrasi düşmanları’nın elinden kurtarmak gerekmektedir.
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan beklenen ‘misyon’ işte tam da bundan başkası değildir.
Becerebilecek midir?
Ee öyle kendi köşesinden becerebilecek mi beceremeyecek mi diye papatya falına bakmak yerine, Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermek gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki, kurama yön veren ‘eylem’in ta kendisidir.
İşte gelişigüzel kullanılan ‘söylem’, gerçekte ‘eylem’e yön veren ‘söylev’ demektir.
‘Eylem’e götürmeyen ‘söylev’ ise, değil ‘söylem’ dinlemeye değer ‘söz’ bile değildir.
Ve yaklaşık bir yıla yakın bir sürenin ardından, Türkiye’nin dağı taşına ‘Size Söz’ pankartlarının asıldığını görüyoruz.
Tıpkı elli yıl önce dağa taşa ‘Canım Karaoğlan’ sloganının yazıldığı gibi.
Yani Türk halkı Kemal Kılıçdaroğlu’nu artık Cumhurbaşkanı olarak benimsemiş, kanıksamış ve deyim yerinde ise ‘sindirmiş’ bulunmaktadır.
‘Halk İttifakı’nın oylarının da yüzde kırıkikileri çoktan aştığını söyleyebilirim.
Diğer ‘Yutrsever İttifaklar’ ile birlikte yüzde altmışı da aşacaktır.
Yazıyı uzatmadan, Türkiye halkının yüzde altmışı ‘sağcı’dır biçiminde dillendirilen tekerlemenin sonuna geldiğimizi de söyleyebilirim.
Çünkü bu ‘dip dalgası’ sağcı/mağcı değil düpedüz ‘Devrimci’dir.
Türkiye, Cumhuriyet’inin yüzüncü yılında insanlık tarihine yeni bir ‘Devrimci Cumhuriyet’ ile girmektedir.
Dünya halklarına ‘kutlu olsun’ !
Not: Uzun süredir bu ‘Mafya-Tarikat Diktatörlüğü’nü, ‘Yerli ve millî’ ve hatta ‘Kemalist’ olarak niteleyenlerin bugün ‘Mafyokrasi’ diye çarketmelerini ise bir ‘ibretlik vakıa’ olarak not etmek gerekir diye düşünüyorum.
Bir yanıt yazın