ABD BAŞKANININ SOYKIRIM İDDİASI
ABD Başkanı Biden’ın geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Ermenilerin soykırım günü olarak kabul ettikleri aslında sadece Ermeni çete liderlerinin tutuklanarak silahlarına el konulduğu tarih olan 24 Nisan tarihinde Ermenilere soykırım yapıldığını iddia etmesi tarih ve hukuk bilgisinin yetersiz olduğunu ve gerçekleri saptırarak Türk milletini suçlamaya çalıştığını göstermektedir.
ABD’NİN OSMANLI DEVLETİ’Nİ BÖLME ÇABALARI
Osmanlı Devleti’nin çöküş ve yıkılma sürecinin başladığı 1820’lerden itibaren azınlıkları kullanarak Osmanlı toprakları üzerinde kendi ulusal çıkarlarına hizmet edebilecek milletleri yerleştirme politikası uygulayan devletlerden biri de ABD olmuştur.
ABD, Osmanlı Ermenileri üzerindeki faaliyetlerinin yanı sıra zorunlu göç kararından 20 yıl önce 1894, 1895 ve 1896 yıllarında ABD Kongresinde Osmanlı Devleti’ni soykırımla suçlayan kararlar almıştır. ABD Kongresinde bu kapsamda alınan kararlardan birisi de Ermeniler tarafından bağımsız bir devlet kurulması Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmediği takdirde Ermenilerin bağımsızlığının güç kullanılarak gerçekleştirilmesi kararıdır (BOA.HR.SYS. Dos No:73, No:59).
Amerikan Protestan Kilisesi’nin kendisine hedef kitle olarak Osmanlı Ermenilerini seçmesi ve Yunanlılar, Bulgarlar ve Makedonyalılara aşılanan milliyetçilik şuurunun aynısının ABD’li misyonerler tarafından Ermenilere aşılanması Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni hareketinin filizlenmesinde önemli rol oynamıştır (ABCFM Annual Report, 1914).
ABD, Osmanlı Ermenilerinin devlet aleyhine kışkırtılmasında misyonerlerin yanı sıra eğitim ve sağlık kuruluşlarını da kullanmış, bu üç unsurun faaliyetlerinin koordinasyonu ve yönlendirilmesi görevini ise ABD’nin Osmanlı Devletindeki sefir ve konsolosları yürütmüştür. Ayrıca ABD’ye götürülerek eğitilen Bulgarlar, Rumlar, Sırplar ve Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı başlatılan isyanlarının planlanmasında ve icrasında lider olarak görev yapmıştır (Robert Mirak, Torn Between Two Lands: Armenians in America 1890 to World War I, Cambridge, 1983, s.26).
ABD 1. Dünya Savaşı sırasında da Ermenilere desteğini sürdürmüş ve ABD’de eğitilen ve teçhiz edilen 50.000 Ermeni Rusya saflarında Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa katılmak üzere Rusya’ya gönderilmiştir. ABD’nin, kendi ülkesine göç eden Ermenilerin bir bölümünü askeri eğitime tabi tuttuğu ve eğitimi müteakip askeri birlik halinde teşkilatlandırılan Ermenilerin Rusya’ya gelerek Osmanlı Devleti ile çarpışan kuvvetlere katıldığı 8 Ocak 1915 tarihli The New York Times gazetesinde de yer almış, gazete Ermenilere ilişkin söz konusu haberinde “Amerika’dan Savaşa Geldiler, Ermeni Birliği Tiflis’te Hararetle Karşılandı“ başlığını kullanmıştır (From America to Fight-Detachment of Armenians Welcomed Enthusiastically in Tiflis”, The New York Times, Jan. 8, 1915).
ABD KONSOLOSLARININ GÖÇ UYGULAMASINA İLİŞKİN RAPORLARI
Geçmişte Ermenileri Türklere karşı kışkırtan ve Ermeni isyanlarının çıkmasında önemli bir rol oynayan ABD’li devlet adamları bizzat Amerikalı görevlilerin Ermenilerin Türkleri katlettikleri ve göçe tabi tutulan Ermenilerin büyük kısmının salimen yeni yerlerine ulaştıkları yolundaki raporlarını da görmezden gelmektedir.
ABD’nin Mersin Konsolosu Edward I. Nathan, 30 Ağustos 1915’te Büyükelçi Henry Morgenthau’a gönderdiği raporda: “Tarsus’tan Adana’ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu ve Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık yüzünden çektikleri zahmete rağmen hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir (BOA. DH. EUM. 2.Şube Nr: 2D/13).
Edward I. Nathan’ın, 11 Eylül 2015 tarihli raporu ise şu şekildedir:
“478 sayılı gönderimden beri (30 Ağustos 1915 tarihli rapor) yüz binlerce Ermeni daha buraya ulaştı ve Halep’ e sevk ediliyorlar. Şam’daki kampta hastalar için bir hastane oluşturulmuş ve ziyaretim sırasında 50 hasta tedavi görüyordu. Aldığım bilgilere göre kampta ölen yok ve hükümet bütün sürgünlere yiyecek dağıtıyor “(US Archives NARA 867.4016/193, Copy No: 484).
Halep’teki Amerikan konsolosu Jackson ise 3 Şubat 1916 tarihli sürgün edilenler listesinde 486.000 Ermeni’nin bulunduğunu bildirmiş, 8 Şubat 1916 tarihli ikinci raporunda ise göç bölgesinde 500.000 civarında sürgün Ermeni bulunduğunu rapor etmiştir. Söz konusu raporlar Osmanlı Devleti’nin göç sırasında Ermenilere her türlü insani yardımı yaptığını ve göçe tabi tutulan Ermenilerin büyük bölümünün göç yerlerine salimen ulaştığını göstermektedir (US Archives NARA 867.48/271: Ek 310).
ABD ARAŞTIRMA HEYETLERİNİN VE İSTANBUL’DAKİ ABD YÜKSEK KOMİSERİNİN RAPORLARI
ABD 1919 yılında Ermeni sorununu araştırmak amacıyla Osmanlı Devleti’ne çok sayıda Araştırma heyeti göndermiştir. Gerek King-Crane heyetinin (Foreign Relations of the United States, The Paris Peace Conference, 1919, Volume XII, Field Missions of the American Commission to Negotiate Peace, Document 380, Paris Peace Conf. 181.9102/9), gerekse General Harbord’ın (Report of the American Military Mission to Armenia by Maj. Gen. James G. Harbord, U.S. Army, presented by Mr. Lodge, April 18, 1920, Washington, Government Printing Office) ve Emory Niles / Arthur Sutherland’ın Anadolu’da yaptığı incelemelerin sonucunda kendi ülkelerine gönderdikleri raporlarda “Ermeni soykırımı diye bir olayın meydana gelmediği ve Ermenilerin çok sayıda Türk’ü katlettiği” belirtilmiştir.
ABD’nin ACRNE (American Committee for Relief in the Near East-ABD Yakın Doğu’ya Yardım Komitesi) adlı kuruluşu Doğu Anadolu’daki insan kayıplarını araştırmak amacıyla bölgeye gönderdiği Yüzbaşı Emory H. Niles ve Arthur E. Sutherland Jr. Bitlis’ten Trabzon’a kadar geçtikleri tüm noktalarda Ermenilerin Müslümanlara çok büyük saldırı ve zulümlerde bulunduklarını, köylerde ve kasabalarda meydana gelen yıkımlardan büyük oranda Ermenilerin sorumlu olduğunu, Ermeni saldırıları sonucunda ülke halkından geriye eski nüfusunun sadece dörtte birinin kaldığını ve ülkede bulunan binaların sekizde yedisinin Ermeniler tarafından talan edildiğini ve Ermenilerin Bitlis’teki 6500 Müslüman evinin tamamını yerle bir ettiğini, Van’daki 3400 Müslüman evinden ise sadece 3 evin ayakta kaldığını tespit ve rapor etmiştir (The Report of Emory Niles & Arthur Sutherland in U.S. National Archives, 184.021/175).
Ancak her 3 raporda da yer alan bilgilere rağmen ABD Senatosu, 11 Mayıs 1920 tarihinde Ermenilere mezalim yapıldığına ilişkin 359 numaralı Kongre kararını çıkarmıştır.
ABD’nin İstanbul’daki Yüksek Komiseri Amiral Mark L. Bristol’ün, Türkiye’de görev yaptığı sırada yazdığı aşağıdaki raporda yer alan hususlar da Ermeni iddialarının hayal mahsulü olduğunu ve “katliama maruz kalanın Türkler olduğunu” göstermektedir:
“…Ermeni ve Süryanilerin kuvvetlerini Rusya ordusu ile birleştirdikleri güneye doğru olan bölgede, Amerikalılardan aldığım raporlara göre, Hıristiyanlar Müslüman nüfusu tamamen imha etmişler, o kadar ki, yörede “yaşayan tek bir canlı hatta köpek, kedi, tavuk bile kalmamıştır” (Library of Congress Manuscript Division, The Papers of Mark L. Bristol-I-II, War Diary, Confidential, June 29, 1920).
ABD BAŞKANI WILSON’UN ERMENİSTAN KURMA HEDEFİ VE ABD’NİN LOZAN’I TANIMAMASI
ABD Başkanı Wilson’ın 21 Ocak 1918’de Paris Barış Konferansı’na giderken Doğu Anadolu’yu Ermenistan, Güneydoğu Anadolu’yu ise Kürdistan olarak gösteren haritayı da beraberinde götürmesi ABD yönetim kadrolarındaki Türk düşmanlığının yeni olmadığını göstermektedir.
Millî mücadelenin kazanılmasını müteakip Lozan Konferansı’nda da ABD temsilcileri Ermenilerle ilgili tüm oturumlarda Türk karşıtı bir tutum izlemiştir. Lozan’ın imzasından iki hafta sonra Türk-ABD İkili Antlaşmaları imzalanmış, ancak Amerikan Senatosu Lozan Antlaşmasında kapitülasyonların kaldırılmış olması ve “Ermeni Soykırımının” tanınmaması nedenleriyle imzalanan ikili antlaşmaları ve Lozan Antlaşması’nı onaylamayı reddetmiştir.
Tüm bu tespitler Osmanlı Devleti’nde Ermeniler tarafından çıkartılan isyanların arkasındaki azmettirici devletler olan Çarlık Rusya’sı, İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra ABD’nin de önemli bir role sahip olduğunu, ABD yönetiminin Osmanlı Devleti’nin yıkılması sürecinde Türk topraklarından kopartılacak parçalar üzerinde bağımsız bir Ermenistan ve Kürdistan kurma düşüncesinde olduğunu ve Ermeni yanlısı tutumunu 1820’lerden başlayarak günümüze kadar sürdürdüğünü göstermektedir.
ERMENİ OYLARININ ABD BAŞKAN VE PARLAMENTERLERİNE ETKİSİ
Seçimlerde Ermenilerin oylarını ve maddi desteklerini alma isteği de ABD Başkanlarının ve Parlamento üyelerinin Ermeni iddialarına destek vermelerinin önemli sebeplerinden birini teşkil etmektedir. Bu kapsamda California eyaletine bağlı Pasadena, Burbank ve “Küçük Ermenistan” olarak adlandırılan Glendale bölgelerindeki Ermeni oylarını alacak kişilerin Temsilciler Meclisi’ne girmeyi garantilemiş olmaları ve üç bölgenin California eyaletinin seçimdeki kaderini belirlemesi 1980’lerden başlayarak günümüze kadar ABD’li milletvekilleri ve senatörlerin yanı sıra tüm başkan adaylarının da başkanlık seçimleri öncesinde ABD’de yaşayan Ermenilere yönelik özel politikalar geliştirmelerine neden olmaktadır. Söz konusu politikalar Ermenilerin ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu’nda görüşülen karar tasarılarını Ermeni talepleri doğrultusunda yönlendirmelerine de imkân sağlamaktadır. Bu kapsamda ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu’nda görüşülen Ermenilerle ilgili tüm tasarıların Ermeni görüşlerini yansıttıkları ve tasarıların Türkleri suçlayıcı ifadeler taşıdıkları görülmektedir.
ERMENİ SOYKIRIMI İDDİALARININ HUKUKSUZLUĞU
ABD Kongresinden çıkan kararlar ve ABD Başkanlarının açıklamaları incelendiğinde ABD yönetim kadrosunun Ermeni zorunlu göçü konusunda ve özellikle hukuk alanında yeterli bilgi düzeyine sahip olmadıkları izlenimi vermektedir. Zira bu konuda biraz hukuk bilgisi olan birisinin bile aşağıdaki hukuk kararları kapsamında Türklere soykırım suçlamasında bulunulamayacağını bilmesi gerekir:
1. İngiltere İstanbul’u işgal ettikten sonra 1919’da “Ermeni katliâmı” yaptıkları iddiasıyla dönemin bir kısım yöneticileri ile İttihatçıları Malta’ya sürmüş, uluslararası bir mahkeme kurmuş, başına da İngiliz Kraliyet Başsavcısı Woods getirilmiştir. Savcı, Osmanlı, İngiltere, ABD, Mısır ve Irak arşivlerini iki yıl araştırdıktan sonra, katliâm yapıldığını dair herhangi bir delil bulamadığı için 29 Temmuz 1921’de takipsizlik kararı vermiştir.
2. 9 Aralık 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi 20 ülkenin onaylamasının ardından 12 Ocak 1951’de yürürlüğe girmiştir. Bir fiilin soykırım olarak nitelendirilebilmesi ve yargılanabilmesi ancak Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki fiiller için söz konusu olabilir. Hukuk geriye işletilerek bu tarihten önceki fiillere uygulanamaz.
3. Fransa’daki bir Ermeni Derneği, “Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye’nin soykırım yaptığına ilişkin bir karar aldığına göre, Türkiye’nin AB adaylık statüsü dondurulmalıdır” iddiasıyla Avrupa Adalet Divanı (AAD)’nda dava açmış, Divan 17 Aralık 2003 tarihli kararında; “AP’nun 1987 yılında aldığı Ermeni soykırımı ile ilgili kararın siyasi olduğunu, bunun hukuki alanda hiçbir geçerliliği olmadığını” hükme bağlamıştır.
4. Fransa Anayasa Mahkemesi, 28 Şubat 2012’de soykırım yoktur demeyi cezalandıran Fransız kanununun “ifade özgürlüğünü kısıtladığı ve anayasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle yasayı iptal etmiştir. 8 Ocak 2016 tarihinde ise 1945’te Yahudi soykırımının uluslararası bir mahkemede yargılandığı, 1915’te yaşanan olayların faillerinin ise ulusal ya da uluslararası bir mahkemede yargılanmadığı, bu açıdan iki olay arasında fark olduğunu” belirterek Naziler tarafından Yahudilere karşı uygulanan soykırımın inkârını suç sayan Gayssot yasasına “Ermeni soykırımı” ifadesinin eklenmesi talebini reddetmiştir (https://ec.europa.eu/2016/decision-France’s-Constitutional-Council, January 8, 2016).
5. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ise Hırvatistan’ın, 1999 yılında Yugoslavya Federal Cumhuriyeti aleyhine açılan davada verdiği 3 Şubat 2015 tarihli kararında; “…bir gruba mensup kişileri bulundukları yerden başka bir yere zor kullanarak da olsa, tehcir etmenin soykırım sayılamayacağına” hükmetmiştir
6. AİHM ve Büyük Kurulu 15.10.2015’te Perinçek-İsviçre davasında Ermeni göçünün soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini, Holokost’a benzemediğini, bu konuda karar verme yetkisinin sadece Türk mahkemeleri ile UCM’ lerine ait olduğunu, bu konuda AİHM de dahil başka hiçbir mahkemenin ve kuruluşun yetkisinin bulunmadığını karara bağlamıştır (Decision of Grand Chamber of the European Court of Human Rights; ECHR325-2015, 15.10.2015).
Bütün bunların ötesinde, ABD Başkanı yaptığı açıklama ile kendi ülkesinin iç hukukunu da ihlâl etmiştir.
ABD’Lİ AKADEMİSYENLERİN BİLDİRİSİ VE ERMENİ ARŞİVLERİNDE YAPILAN İNCELEMENİN SONUÇLARI
69 Amerikalı Akademisyen tarafından imzalanan ve 19 Mayıs 1985’te New York Times ve Washington Post’ta yayınlan bildiri ile Türk milletine yapıştırılmaya çalışılan soykırım iddialarının mesnetsiz olduğu ve parlamentoların tarihte meydana gelen olaylar hakkında hüküm vermesinin yanlış olduğu ABD halkına ve dünya kamuoyuna açıklanmıştır.
Diğer yandan, Beyaz saray tarafından 1981 yılında arşivlerde araştırma yapmakla görevlendirilen heyette yer alan; ABD Başkanı Ronald Reagan’ın Hukuk Danışmanı Bruce Fein Huffpost World’te yazdığı 4 Haziran 2009 tarihli makalede, Ermenilerin tebaası olduğu Osmanlı Devleti’ne ihanet ettiğini ve bunun bedelini göç etmek zorunda kalarak ödediğini belirtmektedir. Bruce Fein arşivlerde yapılan araştırmalar sonucunda Ermeniler tarafından 2.400.000 Müslümanın katledildiğinin tespit edildiğini, ancak Ermeniler’in ve Ermeni Diasporasının bu gerçeğin ortaya çıkmasını önlemek ve soykırım yalanı ile elde ettiği maddi getirimi kaybetmemek için kendi arşivlerini açmadıklarını açıklamıştır (“Lies, Damn Lies and Armenian Deaths”, Huffpost World, June 4, 2009).
ABD’NİN DİĞER TÜRK DÜŞMANLARINA DESTEĞİ
ABD yönetimi bir yandan Kongreden Ermeni yanlısı karar tasarıları geçirirken diğer yandan ABD düşünce kuruluşlarının ve Pentagon’un planları doğrultusunda uzun vadeli ABD çıkarları için Türkiye Cumhuriyeti topraklarında Kürdistan ve Ermenistan oluşturmaya yönelik eylemlere de destek vermektedir. ABD’nin Suriye ve Irak’ta PKK, PYD ve benzerlerini silahlandırarak eğitmesi ve Yunanistan’da ve Ege adalarında askeri üsler kurması Türkiye’ye karşı düşmanlığını saklamaya gerek duymadığını göstermektedir.
Türkiye’yi federasyona dönüştürerek Türkiye’den ayrılacak topraklarda yeni kurulacak küçük devletçikler üzerinden Ortadoğu bölgesindeki su ve enerji kaynaklarını kontrol etmeyi hesaplayan ABD’nin bu kapsamda Türkiye’ye düşman olan ülkelere desteği artarak devam etmektedir.
Yukarıda açıklanan hususlar kapsamında bir avukat olduğu için en azından temel hukuk bilgilerine sahip olması beklenen ABD Başkanının işine gelen durumlarda uluslararası hukuku çiğneyebileceğini zannettiği görülmektedir.
ABD Yönetimi Ermeni iddiaları üzerinden Türkiye’ye suçlama faaliyetlerine bir yenisini daha eklemiş ve ABD Temsilciler Meclisine soykırım iddialarını ders kitaplarına almak için yasa tasarıları sunulmaya başlanmıştır. Bu girişim hukuksuzluğun yanı sıra bu okullarda okuyan Türk çocuklarının eziklik içinde eğitim almasına ve aşağılanmasına neden olacak ve gelecek nesillerin Türkleri soykırımcı olarak tanımasını garanti altına alacaktır. Söz konusu girişim BM’nin, AGİT’in ve Avrupa Konseyi’nin nefret suçunun önlenmesi kararlarının açıkça ihlalidir.
Tarih boyunca savaş ahlâkı düşmanları tarafından bile takdirle karşılanan asil Türk milletinin atalarını soykırımcılıkla suçlamanın yanı sıra, Türk milletini soykırım iftirası ile baskı altına almak ABD Başkanları da dahil hiç kimsenin haddi değildir.
E. Kur. Alb. Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşcıoğlu
Metni kendi ülkelerinin diline çevirerek, bulundukları ülkelerin halklarının da bu konudaki gerçekleri öğrenmelerine katkı sağlayacak kişiler lütfen bizimle irtibata geçsinler.
Bir yanıt yazın