Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimler sonrasında Başkan olan Joe Biden 24 Nisan 2021 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ve 85 milyon Türk vatandaşını vebal altında bırakarak, olmayan bir soykırımı Türkiye’yi kabul ettirmek isteyen Ermeni lobisine “soykırım” diyerek destek vermiştir. Acaba 24 Nisan Pazartesi günü ne diyecek? Türkiye’de partiler ve iktidar seçim telaşına düştükleri için 24 Nisan’ı düşünen yok. Bu konuda Büyükelçimiz Doç. Dr. Murat Mercan’ın girişimi var mı? Sayın Mercan’ı ve babası rahmetli Dr. Nafiz Mercan’ı yakinen tanırım. Hasan Murat Mercan 22 ve 23’ncü dönem Adalet ve Kalkınma Partisi Eskişehir Milletvekili idi.
Başkan Biden’ın seçildikten sonra 24 Nisan’da soykırım diyeceği kesindi. Çünkü hem Biden ve hem de yardımcısı Harris sözde Ermeni soykırımını tanıyacakları sözünü seçim sürecinde açıklamışlardı. Biden’ın bir şekilde görevi bırakması durumda ABD Başkanı olacak kişi olan Kamala D. Harris’in de söz vermiş olması önemlidir.
Senatörler Bob Menendez ve Ted Cruz, ABD Senatosu’na 1915 olaylarının soykırım olarak tanınması için önerge vermiş, Kamala Harris buna destek olmuştur. Bu, Ermeniler için sembolik bir zaferdi. Joe Biden’ın seçimlerdeki rakibi olan Harris, daha sonra ülkenin siyahi Başkan Yardımcısı olarak sözde Ermeni soykırımının tanınması için çalışan ilk siyasetçisi olmuştur. Jamaikalı baba ve Hindistan kökenli annenin çocuğu olarak 1964’te Kaliforniya’da doğmuştur.
Başkan Trump soykırım dememiştir ama Biden “soykırım” (genocide) diyeceğini seçim sürecinde açıklamıştır. Seçmiş olduğu yardımcısı sözde Ermeni soykırımına destek veren biridir. Biden, 1915 olaylarının yıldönümünde yaptığı açıklamada “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanmış, “Eğer seçilersem Ermeni soykırımını tanıyan kararı destekleme sözü veriyorum” demiştir. (If elected, I pledge to support a resolution recognizing the Armenian Genocide and will make universal human rights a top priority for my administration)
Biden, Harris ve sözde soykırıma destek veren senatörler yeterince aydınlatılmadığı için Ermeni propagandasının etkisi altında kalmışlardır. Barack Obama, 2008’de Başkan seçilmeden önceki seçimlerde sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını söylemiştir ama göreve geldikten sonra soykırım ifadesini kullanmamıştır. Yazılı açıklamasında, “1915’te zulüm görenlerin anısını onurlandırdıklarını” belirten Obama, ABD’ye göç eden Ermenilerin ülkeye kattıkları değeri vurgulamış ve onlara teşekkür etmiştir. Fakat Biden ile Obama arasında çok fark vardır. Çünkü Biden ve yardımcısı Harris seçim sürecinde açık bir şekilde sözde Ermeni soykırımına destek vermişlerdir.
Öncülüğünü Demokrat Senatör Bob Menendez ile Cumhuriyetçi Senatör John Cornyn’in yaptığı ve 37 senatörün imza attığı mektup, Senato Dış İlişkiler Komitesi tarafından açıklanmıştır. Her iki partiden senatörlerin isimlerinin yer aldığı mektupta, Biden’ın yaptığı konuşma hatırlatılarak, “Ermeni soykırımı gerçeğini resmen tanıma çağrısını güçlü şekilde yapmak üzere size yazıyoruz. Geçmişte Ermeni soykırımını soykırım olarak tanımıştınız, şimdi Başkan olarak yine aynı şeyi yapmaya çağırıyoruz” denmiştir.
Başkan Biden 24 Nisan 2021’de “soykırım” demeden önce harekete geçilmemiştir. Bu konuda YÖK’e de görev düşmüştür ama YÖK bu konuda sessiz kalmıştır. YÖK, seçilmiş bazı üniversitelerde “Ermeni Araştırmaları Enstitüleri” kurulması önerimi desteklememiş, onların uluslararası yayın yapmasını teşvik etmemiştir. Bu kapsamda 4 Nisan 2019 tarihinde YÖK Başkanlığına yaptığım önerime olumlu cevap verilmemiştir. Her şehre bir üniversite açmakla iş bitmiyor. Alanında uzman ve nitelikli hocalardan oluşturulacak Enstitüler her yıl 3 yayın yapsa, dünya kamuoyunu aydınlatmak açısından çok yararlı olurdu. “Armenian Deportation Is Not A Genocide” başlıklı makalem buna örnektir.
Gazeteci sayın Barçın Yinanç Halk TV’de çok önemli bir konuya temas etmiştir: “Türkiye uzun bir zamandır işi Dışişleri Bakanlığa bırakmış, üniversite camiası bu konuda sessiz kalmıştır.” Ben de aynı görüşteyim. YÖK’ün bu konuda üzerine düşen görevi yapmadığını düşünüyorum. 29 Nisan 2019 tarihinde YÖK Başkanı sayın Prof. Dr. Yekta Saraç’a göndermiş olduğum teklifim dikkate alınmamıştır. Ermeniler bir stratejiye bağlı olarak çalışmakta ve gerektiği zaman yeni hamleler yapmaktadırlar. Bu gelişmeler karşısında öncelikle İngilizce yayın yapan bir Sivil Platform oluşturulmalıdır. 1933’de Nazilerin yakmaya başladıkları kitapların yazarı Yahudi kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” sözü günümüzde Ermeniler için geçerliliğini koruduğu sürece, sözde Ermeni soykırımı gündemden düşmeyecektir. Akıl ve siyasetin nadiren aynı yolda buluşabilmesi için sözde “soykırım yalanına” sarılanların aşağıdaki iki siteyi izlemelerini tavsiye ederim. Fransa’nın Cezayir Soykırımı (Genocide by France) 279.650 görüntüleme, https://www.youtube.com/watch?v=Lm9uKjVyKoI, Ermeni İsyanı: 1894-1920 https://www.youtube.com/watch?v=-5VK-GFJXfY) Sözde Ermeni soykırımı konusunda Turkish Forum’da yayınlanan yazılarım konusunda eski Dışişleri Bakanı ve yakın dostum sayın Yaşar Yakış’ın açıklaması önemlidir.
“Gerek bu mesajla gönderdiğin makaleyi ve eklerini gerek daha önce çeşitli vesilelerle yazdıklarını büyük bir dikkat ve beğeniyle okuyorum. Sözde Ermeni soykırımı konusu Türkiye’de maalesef, 24 Nisan’dan bir hafta önce hatırlanan ve 24 Nisan’dan iki gün sonra tekrar unutulan bir konu olmaktan kurtulamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu konuyu uzun döneme, 80-100 yıla yayan bir büyük proje haline dönüştüremedi. Yapılanlar, sizler gibi bir avuç bilim adamının kendi imkanlarla araştırma yaparak yayımlananlardan ibaret kalıyor. Ermeni diasporası ise bu propagandayı yüz milyonlarca dolarlık bütçelerle yürütüyor. Türkiye’de, siyasi düzeyde bu konuda bir irade mevcut olduğundan da emin değilim. Herhalde Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal’i asmakla bu işi kapatmış olduğumuzu düşünüyoruz. Bu ilgisizliğimiz devam ederse bizden sonraki kuşakların bize beddua edecekleri kesin. En iyi dileklerimle.”
Ermeni terörüne 40’tan fazla diplomatını şehit vermiş Dışişleri Bakanlığı’mızın öncülüğünde 24 Nisan 2023 tarihinden önce sivil toplum kuruluşları harekete geçirilmemiş, “Yalana Karşı Topyekun Mücadele” edilememiştir. Kilikya Katolikosu I. Aram, “29 Nisan 2020 tarihinde Ermeni soykırımı demek sadece kınama değil, tazminat talebi de demektir” açıklamasında bulunmuştur. Kanada Ermenilerinin Horizon haftalık gazetesi genel yayın yönetmeni Vahakn Karakachian’a konuşan I. Aram, “Geçtiğimiz yıllarda Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) Partisi Hay Dat (Ermeni Davası) komisyonlarının sürdürdükleri çalışmalar sayesinde onlarca devlet ile hükümet Ermeni soykırımını tanıdı. Bu tanıma, yoğun çalışmalar neticesi oldu. Dolayısıyla tazminat talep ettiğimizi de dile getirmemiz gerekir” açıklaması ilgililerin dikkatinden kaçmış olabilir.
Sözde soykırım yalanını parlamentolarında kabul eden ülkeler ile Avrupa Birliği gibi kuruluşlar nezdinde etkin ve inandırıcı girişimlerde bulunulmalıdır. Bu konuda Türk bilim insanlarıyla birlikte Batılı yazarların Türkiye lehinde yazdıklarından seçilecek yayınlar birleştirilerek Ermeni muhiplerine Türkiye’nin görüşleri gönderilmelidir. Bu kapsamda Türkiye lehinde görüş açıklayan Batılı yazarlardan özellikle Prof. Dr. Justin McCarthy ve Fransız yazar Yves Benard’dan alıntı yapılmalıdır.
“Ermeni milliyetçileri ve baskı grupları korkaktır. Tartışmadan korkarlar. Bu insanlar gerçekleri bilmiyor. Onun yerine hakaret ediyorlar. İnsanların gerçeği bilmesini istemiyorlar. Dr. Justin McCarthy, araştırmayı bize rahatlıkla anlatıyor ve Ermeni Soykırımı’nın Ermenilerle Müslümanlar arasındaki din farklılıklarından kaynaklanan bir propaganda hikayesinden başka bir şey olmadığını kolayca gösteriyor. Ve bu insanlar, konunun tarihini bilmedikleri için Türkiye’nin vereceğine inandıkları tazminatları Ermenilere vermesi için Türkiye’ye baskı yapmak için bu olayları konuşmaya ve ‘Ermeni Soykırımı’ olarak etiketlemeye devam ediyorlar. Dr. Justin McCarthy, Osmanlı istatistiklerinin Birinci Dünya Savaşı sırasında ölen ~ 600.000 Ermeni ve 3 milyon Osmanlı Müslümanının bulunduğunu ve bu istatistikte askerlerin dikkate alınmadığını söylediğini belirtiyor”
Fransız yazar Yves Benard “Divergences Turco-Arméniennes” başlıklı kitabında açıklamaktadır: “Ermeni soykırımı yoktur.” Benard, incelediği belgelerin sözde Ermeni soykırımı iddialarını çürüttüğünü açıklamaktadır: “Soykırım yoktur, iki taraf içinde katledilmişler vardır. Şuna ikna oldum ki aslında Türkler, Ermenilerden daha fazla katliam kurbanı olmuştur.” (Editions du Panthéon, 168 sayfa)
Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 Parti Konferansı’na Sunulan Rapor “The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has Nothing to do Anymore” başlıklı kitabı kamu oyunumuzda fazla bilinmemektedir. Kaçaznuni´nin 1923 yılında Bükreş’te Taşnaksutyun Genel Kurultayı’na sunduğu raporu, partinin geçmişiyle hesaplaşma ve özeleştiri niteliğindedir. Ermeni milliyetçi tezlerine karşı çıkılmakta, 1915 ve 1920 felaketlerinde Türkler kadar Taşnaksutyun yönetiminin de suçlu olduğu savunulmakta, Ermenilerin yaptığı Müslüman katliamlarına değinilmekte ve Taşnak partisinin kendini feshetmesi gerektiği açıklanmaktadır. (First Prime Minister of the Independent Armenian Republic Translated from the Original by Matthew A. Callender, Edited by John Roy Carlson (Arthur A. Derounian) Published by the Armenian Information Service Suite 7D, 471 Park Ave. New York 22 1955 Price 75c)
Rapor 1923 yılında Bükreş’te Taşnaksutyun Partisi tarafından sunulduktan sonra Ermenistan’ da yasaklanmış, Avrupa ve ABD’deki kütüphanelerden toplatılmıştır. Türkiye neden bu kitabı Avrupa ve ABD’deki kütüphanelere belli bir miktarda (10 ya da 20 adet) orijinal nüshasından çoğaltıp hediye olarak göndermiyor, anlamıyorum. Özellikle Başkan Biden’a, yardımcısı Kamila Harris’e, sözde Ermeni soykırımını destekleyen ABD Temsilciler Meclisi üyeleri ile senatörlere. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin tezlerini çürüten raporda şu çarpıcı tespit yapılmıştır:
“Askeri operasyonlara katıldık, aklımız dumanlanmıştı, Türkler doğru yaptı, gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz, barış teklifini reddettik hataydı, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık, isyanımızın temelinde büyük Ermenistan vardı, hiçbir zaman devlet olamadık, Türkiye Ermenistan’ı diye bir şey yok, şimdi neyimiz var? Teröre yöneldik, geçmişin kalıntısı Taşnak partisi artık son bulmalıdır, Taşnak partisi barışa engeldir.”
Başkan Reagan’ın 1981’de “Ermeni soykırımı, Kamboçya soykırımı ve Yahudi soykırımından çıkarılan derslerin asla unutulmaması gerektiği” şeklinde yaptığı konuşmanın yazarı, Ermeni kökenli bir Amerikalıdır. Reagan’ın bu konuda tarafsız bir açıklama yapmadığı daha sonra anlaşılmıştır. Kaldı ki Başkan Reagan 1981 yılındaki konuşması dışında 1915 olaylarını soykırım olarak değerlendirmemiştir.
Reagan’ın hukuk danışmanlığı yapan Bruce Fein, Reagan’a bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve lobiler tarafından anlatılanların tarihi gerçeklerle bağdaşmadığını kanıtladıklarını açıklamıştır. (In the Snowden case, “Bruce Fein finds the apex of a long Washington legal career,” Washington Post, 11 Ağustos 2013,
Tarihi gerçekleri çarpıtan Ermeni iddialarından hareketle Başkan Biden’ı kullanmak, Amerika’ya bir şey kazandırmaz. Aksine stratejik bir hataya yol açar. Bu süreç Biden döneminde devam ederse eğer, Türkiye-ABD ilişkilerine hem ciddi oranda zarar verecek hem de Türkiye’nin NATO müttefikine duyduğu güveni zayıflatacaktır. Bruce Fein, Reagan’a bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve lobiler tarafından anlatılan tarihin gerçekle bağdaşmadığını kanıtladıklarını iddia etmektedir Aşağıda “Yalanlar, Lanet Yalanlar ve Ermeni Ölümleri” ile ilgili 7 Mayıs 2009 tarihli (25 Mayıs 2011’de güncellendi) yazısı, sözde Ermeni soykırım yalanlarını savunanlara en güzel cevaptır.
Ermeniler, 1921’de Sovyetler Birliği tarafından ilhak edildikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nden tanıma, tazminat ve sınır değişiklikleri şeklinde talepte bulundular. Durumlarını daha inandırıcı hale getirmek için ölü sayısını artırdılar. Ayrıca, Türklere karşı savaşan taraf olarak silahsız çaresiz insanlar gibi yok olma hikayeleri uydurdular.
Ermeni din adamı olan Vahan Vardapet, savaş öncesi Osmanlı Ermeni nüfusunun 1,26 milyon olduğunu tahmin etmiştir. Barış Konferansı’nda Ermeni lideri Nubar, 280.000’nin İmparatorluk’ta kaldığını ve 700.000’nin başka yerlere göç ettiğini açıklamıştır. Ermenilerin rakamlarının kabul edersek ölenlerin sayısı 280.000 olacaktır. Armenia-American Society’den George Montgomery, savaş öncesi Ermeni nüfusunun 1,4-1,6 milyon olduğunu ve zayiatın 500.000 veya daha az olduğunu açıklamıştır. Ermeni Van Cardashian, 1919’da Senato Dış İlişkiler Komitesi önünde ifadesinde ölü Ermeni sayısını 750.000 olarak belirtmiştir.
Devlet olma hayallerini kaybedildikten sonra Ermeniler, Hıristiyan bağnazlıklarını sömüren ve Osmanlı Müslümanlarını hor gören soykırım yalanlarına sarıldılar. Önceki başarılı Osmanlı karşıtı propagandayı hatırladılar. ABD’nin savaş sırasında Osmanlı İmparatorluğu Büyükelçisi Henry Morganthau, açıkça ırkçıydı ve kendini propagandaya adamıştı. 26 Kasım 1917‘de Morgenthau, Başkan Wilson’a yazdığı mektupta “hükümetin savaş politikası için bir zafer kazanmak” amacıyla Türkleri ve Almanları aşağılayan bir kitap yazmayı planladığını itiraf etmiştir.
Morgenthau, ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Hikayesi’ adlı biyografisinde, Türklere karşı ırkçı nefretini ve Ermenilere karşı kayıtsız şartsız hayranlığını (Türklerden entelektüel ve ahlaki açıdan çok üstünler) açıklamıştır. Britanya Başbakanı Gladstone 1876’da katledilen 60.000 Bulgar Hıristiyan’ın olduğunu iddia etmiştir ama daha sonra İngiliz Büyükelçisi tarafından açıklanan rakam, Hıristiyanlar tarafından öldürülen Türkler de dahil olmak üzere 3,500 idi. Ermeniler, güvenilirlik sınırlarını test etmek için başlangıçta ölüm sayısını 280.000-750.000’den 800.000’e çıkarmıştır.
Kampanyalardan kolayca etkilenen bilgisiz politikacıların da desteği ile Ermeniler, rakamı 1,5 milyona, ardından da Ermeni tarihçi Kevork Aslan tarafından 1,8 milyona çıkardılar. Son on yılda Ermeni tehciri 1,5 milyona yerleşmiş gibi görünüyor. Bu da günümüz tahminlerini yüzde 200 ile 500 oranında aşıyor.
Şişirilmiş ölüm rakamları savunucuları, Ermenilerin hata yaptıklarına ilişkin açıklamada bulunmuyorlar. Anadolu’da 2,4 milyon ölüm; etnik temizlik, açlık, yetersiz beslenme, tedavi edilmeyen salgın hastalıklar ve yıpranmış ve çökmekte olan bir İmparatorluk döneminde yaşanan travmatik bir durumdur. Türkiye; Birinci Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin sayısını belirlemek için tarafsız ve bağımsız uzmanlardan oluşan uluslararası bir komisyonun belirlemesini önermiştir. Ermeniler kendi rakamlarına şüpheyle yaklaştıkları için bunu kabul etmemişlerdir.
Bruce Fein, çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Ermeni terörü, Los Angeles’ta üç, Boston’da bir fahri başkonsolos olmak üzere 70’in üzerinde Türk diplomatın ölümünden sorumludur. Bu terör, fanatikler tarafından ABD anakarasına ve Avrupa’ya da ihraç edilmiştir.” (Armenian terror was exported to the U.S. mainland and Europe by fanatics who murdered over 70 Turkish diplomats, three of them in Los Angeles and one honorary consul general in Boston) Armenian crime amnesia? By Bruce Fein The Washington Times, Oct 16, 2007, https://www.tc-america.org/files/news/pdf/fein_wt.pdf;
Gelecek nesillerin yapılmayan bir soykırım suçu ile üstelik bir müttefik ülke tarafından suçlanması kabul edilemez. Çünkü, dönemin İçişleri Bakanlığı’nın Ermeni sevkinin durdurulmasına ilişkin 15 Mart 1916 tarihli şifre telgrafları aşağıda olmasına rağmen yalan söylemeye devam etmektedirler.
Tek amaçları yalanlarla dünya kamuoyunu kandırmak olan Taşnakların yayın organı “The Armenian Weekly” bir yalan üretme makinesidir. 1899’da yayın hayatına başlayan ve dünyanın en uzun süredir Ermenice yayın yapan gazetesidir. Benim tespitim şöyledir: “Doğruya yakın sözcükle doğru sözcük arasında büyük fark vardır; ateş böceği ve ateş arasındaki fark kadar.”
Türk hoşgörüsünün belgesi yandadır. Edirne Belediye binasında asılı bulunan Belediye Meclisini resmeden yağlı boya tabloyu Ermeni muhipleri görmelidir. Tabloda 1902 yılı belediye başkanı ve 12 belediye meclis üyesi vardır. 12 üyenin 6’sı Türk ve Müslüman’dır. Diğerleri İtalyan, Bulgar, Romen, Yunan, Ermeni ve Yahudi’dir. Edirne Belediye Meclisi’nin 6’sının Türk ve Müslüman, 6’sının da o döneminde Edirne’de yaşayan yurttaşlardan oluşmuştur.
Ermenistan’da Türkçe yayın yapan Western Armanian TV’de 6 Aralık 2019 tarihindeki yayınında Iğdır, Batı Ermenistan şehri olarak gösterilmiştir. Başkan Wilson’un önerdiği harita ile TV kanalında yayınlanan harita arasında büyük benzerlik vardır. Resmi evraklarda Ermenistan Doğu Anadolu’yu Batı Ermenistan (Western Armenia) olarak göstermektedir: “In 1912-1913 the Armenian Patriarchy of Istanbul presented an account of the churches and monasteries in Western Armenia (Eastern Anatolia) and in the Ottoman Empire.”
Bir diğer Ermeni televizyon kanalının hava kirliliği ile ilgili haberinde Iğdır’ı Ermenistan şehri olarak göstermesine, sivil toplum kuruluşlarından büyük tepki gelmiştir. Türkiye Azerbaycan Dostluk Dernekleri Genel Başkan Yardımcısı Serdar Ünsal, televizyon kanalında “Batı Ermenistan’ın Iğdır şehri” ifadesine yer verildiğini belirterek, “Ermenilerin gözü hala Türk topraklarında” derken, Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASIMDER) Genel Başkanı Göksel Gülbey, Ermeni televizyon kanalına Fransızların da destek olduğunu söylemiştir. (https://www.hurriyet.com.tr/dunya/igdiri-sinirinda-gosteren-ermenistan-televizyonuna-tepki-41392797)
Ermeni tur şirketinin ilanı ile Ermenistan Kamu Radyosu’nun haberi aşağıdadır. Ermenistan şirketi 24 Eylül 2010 tarihinde Doğu Anadolu’ya (Batı Ermanistan-Western Armenia) 7 günlük paket tur düzenlemiş ve aşağıdaki ilanı vermiştir. Harita açık bir şekilde Ermenistan’ın Türkiye’den toprak talebi olduğunun kanıtıdır.
Sèvres Anlaşması’na göre ilk Ermenistan Cumhuriyeti’nin bej ve altın sarısı toprakların Ermenistan’a ait olması gerekiyordu. Ancak buraları hiçbir zaman Ermenistan’ın kontrolü altında değildi. Geri kalanların çoğu (turuncu renkte), 1922’de Sovyetler Birliği’ne bırakıldı. ABD, Ermenistan’ın Milletler Cemiyeti mandası altına girmesini kabul etmeyi reddetti ve yeni Türkiye Cumhuriyeti bölgedeki kayıp Türk bölgesini yeniden ele geçirdi.
Ankara’daki Cebeci Asri Mezarlığı’nda bulunan Dışişleri Şehitliği’nde “Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu” (ASALA), “Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları” (JCAG), “Ermeni Devrimci Ordusu” (ARA) tarafından gerçekleştirilen saldırılarda şehit diplomatlarımız katliamın yapıldığı ülkedeki Büyükelçiliklerimizin sayfasında neden yayınlanmıyor, anlamış değilim. Bunun sebebi nedir? Şehit edilen diplomatlarımızın dünya kamuoyu ile paylaşılmasında fayda var.
Aşağıda Ermenistan büyükelçiliklerinin sözde soykırım sayfası örnek olarak verilmiştir. Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından tehcirin bir “soykırım” olmadığını delilleri ile açıklaması gerekir. Bu yapılmadığı sürece parlamentoların “sözde”soykırım tasarılarının önüne geçmek mümkün değildir.
Türkler ve Ermeniler bin yıl aynı coğrafyada huzur ve barış içinde birlikte yaşamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda 19’ncu yüzyılın sonunda Ermeni azınlıktan 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 29 paşa ve 11 profesör çıkmıştır. MIT’nin ünlü ekonomi profesörlerinden Daron Acemoğlu Ermeni kökenlidir. Her fırsatta Türkiye’ye gelmektedir. Eşi eski bakanlardan İsmail Özdağlar’ın kızıdır. Bir ara adı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuracağı kabinede ekonominin başına geçeceği iddia edilmişti. Bunun üzerine Prof. Dr. Daron Acemoğlu böyle bir temasın olmadığını açıklamıştır.
Sözde soykırımı tanımanın arkasında Türkiye’den toprak ve tazminat talebi yatmaktadır. Kilikya Katolikosu I. Aram 29 Nisan 2020 tarihinde “Ermeni soykırımı demek sadece kınama değil, tazminat talebi de demektir” açıklamasında bulunmuştur. Kanada Ermenilerinin Horizon haftalık gazetesi genel yayın yönetmeni Vahakn Karakachian’a konuşan I. Aram, “ Geçtiğimiz yıllarda Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) Partisi Hay Dat (Ermeni Davası) komisyonlarının sürdürdükleri çalışmalar sayesinde onlarca devlet ile hükümet Ermeni soykırımını tanıdı. Bu tanıma, yoğun çalışmalar sonucunda oldu. Dolayısıyla tazminat talep ettiğimizi de dile getirmemiz gerekir” açıklamasından acaba Türkiye’de kaç kişinin haberi vardır? (https://tr.armradio.am/2020/04/29/kilikya-katolikosu-i-aram-ermeni-soykirimi-demek-sadece-kinama-degil-tazminat-talebi-de-demektir/ -https://akunq.net/tr/?p=57209)
Yahudi soykırımı, Nürnberg mahkemesinin kararıyla hükme bağlanmış bir soykırım suçudur. Bu suçu işleyenler uzaydan gelmiş yaratıklar değildir. Suçlanan Almanlar değildir. Mahkum olanlar soykırım suçunu işleyen Alman yetkililerdir. Diğer bir deyişle gerçek kişiler olup, öz be öz Alman’dır. Ermenistan’ın iddia ettiği gibi Nürnberg Mahkemesi kararı sonucunda mahkum olanlar Alman olduklarına göre, Almanya’nın tarihte ilk soykırım suçu işlemiş bir ülke olması gerekir. Fakat, bu hukuken mümkün değildir. Soykırımı Almanlar değil, Alman kökenli Naziler işlemiştir.
Ermeni tehciri soykırım değildir. O zaman 93 harbinden sonra Osmanlı’nın Avrupa kıtasındaki topraklarından Anadolu’ya zorla göç ettirilen, tehcire uğrayan Türkler de soykırıma uğramıştır. Bu durumda Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, eski Yugoslavya ve Kırım Türklerini Kırım’dan tehcire zorlayan Rusya ve Batılı ülkeler Türklere soykırım yapmıştır. Rahmetli babam Süleyman Karluk 1944 yılında soykırıma uğramamak için Köstence’den Türkiye’ye göç etmiştir. Baba dedem Cebeci Mezarlığında istirahat etmektedir. Bu sebeple ben, babam sayesinde Türk vatandaşlığımın yanında Romanya vatandaşı (ve de Avrupa Birliği vatandaşı) oldum.
The New York Times’in 23 Ağustos 1895 tarihli sayısındaki haber bir gerçeği açıklamaktadır. Rahip Cyrus Hamlin’in yazılı şahitliği: “Katliama sebep olanlar Ermeni ihtilalcileridir; toplanan paralar zimmete geçirilmiştir. Onlar istenen parayı vermeyen kendi soydaşlarını da öldürmektedirler.”
Ermeni isyanları her ne kadar 93 Harbi’nden sonra artmaya başlamış olsa da Rusya ve Batılı ülkelerin kışkırtmasıyla 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı’nın ardından sosyal amaç görünümü ile kurulan dernekler tarafından başlatılmış, 23 Temmuz 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet’e kadar aralıksız devam etmiştir. 14 Nisan 1909’da Adana’da Ermeni isyanı başlamış, isyan domino etkisiyle önce bölgesel ardından bütün Anadolu’ya yayılmıştır.
Ermeni tehcirine soykırım diyenler, Japon uçaklarının Pearl Harbour saldırısından sonra, batı sahillerinde yaşayan Japon asıllı ABD vatandaşlarının iç bölgelere sürülmesine neden soykırım demiyorlar? Bunu Başkan Biden’a sormak her Türk vatandaşının hakkıdır. ABD, binlerce mil uzaklıktaki Japonya’nın tehdidi sebebiyle bu tehciri yapıyor. Bu tehcirden kaç kişi etkilendi, ölen oldu mu bilinmiyor. Savaştan sonra dönüş izni verildiğinde, tehcire uğrayanların eski evlerine dönmeleri de mümkün olmamıştır. ABD’deki tehcirin amacı ile Ermeni tehcirinin amaçları aynıdır. Bu durumda ABD, Japon kökenli ABD vatandaşlarına soykırım suçu işlemiş olmuyor mu?
Şimdi, kritik soruyu başta Orhan Pamuk olmak üzere 1,5 milyon Ermeni soykırıma uğradı tezine sahip çıkanlara sormak istiyorum. Çünkü, Pamuk Das Magazin isimli dergiye verdiği röportajdaki “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük. Türkiye’de hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben ediyorum” demişti. 1,5 milyon Ermeni soykırıma uğradı tezine sahip çıkanlar, katledilen Ermenilerin mezarlarından çıkan kafataslarının neden Tuol Sleng Soykırım Müzesi’nde (yanda) ve de Ruanda soykırımında olduğu gibi sergilenmediğine cevap vermelidirler.
Naziler, 1940-1945 yılları arasında Avrupa ülkelerinden topladıkları yüzde 90’ı Yahudi olan insanları trenlerle Auschwitz Toplama Kampı’na getirdiler. Kampta 1,1 milyon ile 1,5 milyon arasında insan gaz odalarında katledilmiştir. Yukarıda görülebileceği gibi (sağ taraf) kampın girişindeki tabelada 1,5 milyon Yahudi yazılıdır. Ermenilerin Sevr (Sevres) Anlaşması’nın imzalandığı Sevr Porselen Müzesinin önüne diktikleri anıtta da (sol taraf) 1,5 milyon rakamı yer almıştır. Müzenin önüne sözde Ermeni soykırım anıtı dikilmesinin sebebi şudur: “Biz Ermeniler Türkiye Cumhuriyetini kuran Lozan Anlaşmasını tanımıyoruz. Bizler Sevr Anlaşması’nın halen yürürlükte olduğunu kabul ediyoruz. Çünkü Sevr’de büyük Ermenistan vardır.”
1,5 milyon rakamının doğru olması imkansızdır. Çünkü o tarihte 1,5 milyon Ermeni yoktur. Bölgedeki toplam Ermeni nüfusu 736 bindir. Bu durumda Anadolu’daki toplam Ermeni nüfusundan fazlası nasıl oluyor soykırıma uğrayabiliyor? Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy’nin tespitlerine göre 1912-1922 yılları arasında Anadolu’daki Müslüman nüfusun yüzde 18’i (2,5 milyon) hayatını kaybetmiştir. McCarthy tarafından verilen rakamlar incelendiğinde Erzurum vilayetinde Müslüman halkın yüzde 31’nin, Bitlis vilayetinde yüzde 42’nin, Van vilayetinde ise yüzde 62’nin katledildiği ortaya çıkmaktadır.
Justin McCarthy Türk ve Müslüman halkın kayıplarını hesaplama yöntemini açıklarken “Abartmalı hesaplamalara dayandığım yolunda eleştirilere fırsat vermemek için daima kendi tezimin aleyhine olacak sayıları esas tutmak ilkesini kabullendiğimden metinde verdiğim, Müslümanların ölüm telefatına ilişkin sayıların, gerçek ölüm telefatına göre düşük kaldığı varsayılabilir” ifadesini kullanmıştır. Trans Kafkasya’da Bakü, Gence, Tiflis, Kutaisi, Kars ve Revan (Erivan) bölgelerinde katledilen Türklerin durumu zorunlu göç sırasında hayatını kaybeden Ermenilerin durumundan farklıdır. Ermenilerden ölenlerin çok büyük bir bölümü salgın hastalıklar ve yol şartları gibi sebeplerle hayatını kaybederken, Ermeniler tarafından katledilen Türkler ırkçı bir saldırının kurbanı olarak ağır işkenceler altında yok edilmiştir.
Ermeni tehcirinde kayıp yaşanmasının sebebi, büyük ölçüde organizasyonsuzluktur. Tehcirde hayatını kaybeden Ermeni sayısında bir uzlaşı yoktur. Fakat sözleşmedeki tanıma uyduğu sürece bin kişinin ölümü bile soykırımdır. Tıpkı Bosna soykırımında olduğu gibi.
Ermeni muhibbi Taner Akçam, ya da Osman Baydemir, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar, Cengiz Aktar, Fatih Akın, Gürbüz Çapan, İsmail Beşikçi gibi sözde soykırım anıtına giderek çiçek koyan 16 Türk’ten her biri 1,5 milyon Ermenin mezarları ve kemikleri nerededir diye neden sormadıklarını Türk milletine açıklamalıdır.
Yurt dışında yaşayan Ermeniler en yalancı diasporadır. Dünyada bunun bir benzeri yoktur. Bu konuda SBF’den hocam Prof. Dr. Türkkaya Ataöv’ün araştırmaları, Ermeni sahtekarlıklarının en önemli ikisinin ortaya çıkarılmasını sağlamıştır. “Savaşın Yüceltilmesi” tablosu müthiş bir sahtekarlık örneğidir. Kimsenin aklına gelmeyecek aşağılık iftiraları atabilen bir millete acaba ne denir? Savaş resimleriyle ünlü Rus ressam Vasili Veresçagin‘in (annesi benim gibi Kırım Tatar kökenlidir) tablosunu Ermeniler, güya sözde soykırımda ölen Ermenilerin kafatasları olarak dünya kamuoyu ile paylaşmışlardır. Bunun Rus ressam Vassili Vereşçagin’in 1871’de yaptığı yağlı boya resim olduğunu Prof. Dr. Türkkaya Ataöv kanıtlamıştır.
Ermenilerin ikinci büyük yalanını da Prof. Dr. Ataöv ortaya çıkarmıştır. Ataöv, konferans için gittiği Los Angeles California Üniversitesi’nde ‘İnkarın Yüzü Yalan Söylemez’ başlığı ile Atatürk’ün Köşk’te çekilmiş bir fotoğrafının tahrif edildiğini görmüştür. Sahtekar Ermeniler köpeklerin yerine bağırsakları dışarı çıkarılmış bir Ermeni çocuk cesedini yerleştirmişler.
Sözde soykırımı kanıtlamak için, akla gelmedik yalana başvurmaktan ve tarihi belgeleri tahrif etmekten kaçınmayan Ermeni diasporası bir aşağılık tahrifata daha imza atmıştır. Prof. Ataöv Hürriyet’e yaptığı açıklamada, California Üniversitesi’nde sahnenin yan gerisine (fotoğrafın sahneye göre sol yan tarafı) asılan ve Atatürk’ün fotoğrafının önüne bağırsakları dışarı fırlamış kanısını veren bir çocuk cesedini görünce çok şaşırmıştır. İlanın en üstünde ise “İnkarın Yüzü Yalan Söylemez” başlığı vardır. Toplantı, 14 Nisan 2005 tarihinde Alfa Epsilon Omega Ermeni Soykırımı Anma Komitesi’nce düzenlenmiştir.
“Osmanlı Türkiye’si tarafından 1,5 milyon Ermeni’nin katledildiğini kimsenin hatırlamadığına dair varsayımı, Führer’i Yahudi Soykırımını gerçekleştirme konusunda cesaretlendirmiş olmalı.” His assumption that no one remembered the genocide of 1.5 million Armenians by Ottoman Turkey must have emboldened the Führer to perpetrate the Jewish Holocaus.
Uluslararasında Ermeni tehcirini soykırım olarak tanımlayan, soykırımın uluslararası hukuktaki tanımını bilmeyen çok sayıda yazar ve araştırmacı vardır. Onlardan biri olan Alica Vidlickova’nın aşağıdaki uluslararası hukuku yok sayan tespiti buna örnektir. “Üç yıl sonra, 2015’te dünya Ermeni soykırımının yüzüncü yılını anacak. Bu olay bir kez daha siyasallaşacak ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler daha da kötüleşebilir. İnanıyorum ki bu dönemde daha çok ülke, daha çok örgüt ve daha çok insan 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyacaktır.” (In three years, in 2015, the world will commemorate the one hundredth anniversary of theArmenian genocide. This event will be once again politicized and the relations between Turkey andArmenia might worsen. I believe that in this time, more countries, more organizations and morepeople will recognize the events of 1915 as genocide) Alica Vidlickova “Turkish-Armenian Relations and the Issue of the Recognition of the claims of the Armenian genocide”
Ermeni tehcirini Ermeni soykırımına dönüştüren yazar ve araştırmacılar aşağıdaki soruma cevap vermedikleri sürece sözde Ermeni soykırım yalanına ortak olmuş olurlar.
Ortalamam 70 kg insanda 7 kg kemik vardır. 1,5 milyon Ermeni soykırıma uğradıysa 10.500.000 kg kemik (iskelet) eder. Bu da 10.500 ton kemiktir. 10 tonluk kamyon ile hesap edilirse 1.000 kamyon kemik. Sözde soykırıma ilişkin toplu mezarlar bulunmadığına, katledilenler Hindu (antyeshti) geleneğine göre ya da Alman Nazilerinin yaptığı gibi kremasyonlarda (ölen kişinin cesedinin yaklaşık olarak 900-1200 derece sıcaklıkta en az 70 dakika yakılması) yakılmadığına göre 1,5 milyon kişinin kemikleri nerededir?
Bu soruya cevap verilmediği sürece, bu Türk milletine atılmak istenen iftirada olur. Kommagene Krallığı’nın beş büyük kentinden birisi olan ve Roma döneminde de önemini koruyan Örenli Mahallesi’nde yer alan Perre Antik Kenti’nde 2 bin yıllık kaya mezarlarının bulunduğu alanda yürütülen kazılarda 160 metre uzunluğunda bir merdiven yapısı ile 1,500 yıl öncesine ait erkek iskeleti bulunmuştur. (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/perre-antik-kentinde-1500-yillik-insan-iskeleti-bulundu-1789424 08 Kasım 2020) (https://www.birgun.net/haber/bilecik-te-bir-apartman-bahcesinde-8-bin-500-yillik-insan-iskeleti-bulundu-314173)
Parlamentolar ve uluslararası kuruluşlar 1915 tehcirini “soykırım” olarak niteleyemez. Bunlar siyasal amaçlı kararlardır. Ermeni tehciri “holocaust” diye anılan Yahudi soykırımından farklıdır. Yahudi soykırımı, Nürnberg Mahkemesi’nin kararıyla hükme bağlanmış bir soykırım suçudur. Bu suçu işleyenler uzaydan gelmiş yaratıklar değildir. Suçlanan da Almanya ya da
Almanlar değildir. Mahkum olanlar soykırım suçunu işleyen Alman yetkililerdir. Diğer bir deyişle gerçek kişiler olup Alman’dır.
1933’de Nazilerin yakmaya başladıkları kitapların yazarı Yahudi kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” açıklaması günümüzde Ermeniler için geçerlidir. Mark Twain’e ait olduğu söylenen “Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır” sözü sözde Ermeni soykırımı yalanı için geçerliliğini koruduğu sürece, Türkiye en az Ermeniler kadar gerçeklerin ortaya çıkması için çaba harcamalıdır. Ermenistan ile normalleşme için karşılıklı özel temsilciler atama, suyu olmayan kuyuya su dökerek ondan su çıkarmak demektir.
“ERMENİ YALANLARI VE GERÇEKLER” başlıklı yayınımda iftira süreci ayrıntılı olarak ele alınmıştır:Millî Düşünce Merkezi – Millî Strateji Araştırma KuruluEditör: MDM-MİSAK Editörler KuruluKapak Tasarımı: Buket Toker Yayıma hazırlayan: Alperen OkurHer hakkı saklıdır. Bu eserin aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Kapak tasarımının tüm hakları yayınevine aittir.Copyright © 2022, İskender Öksüz, MDM- MİSAK Yayınları’nda yer alan makalelerimde bu konu ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Pazartesi 24 Nisan. Türkiye’de gündem seçimler. Sözde soykırım konusu Türkiye’nin gündeminde yok. Biden yine soykırım diyecektir. Eğer ciddi bir tepki gelmez ise bundan sonra her 24 Nisan’da ABD Başkanları soykırım diyerek iftira atmaya devem edecekler, zamanla bu iftiraların arkasından Türkiye’den tazminat ve toprak talepleri gelecektir. Konu bu kadar önemli olmasına rağmen hiçbir liderin bu konuya değinmemesi dikkat çekicidir. Biden “soykırım” (genocide) dedikten sonra siyasilerin birkaç paragraflık demeçlerinin uluslararası medyada hiçbir etkisi yoktur. Bu kısa ve esasa girmeyen demeçler, suya yazı yazmak demektir. Bunların uluslararasında hiçbir değeri yoktur.