15 Mayıs sabahı Türkiye yeni bir ‘dönem’in şafağına uyanacak.
Bu ‘dönem’, eğer söylenilenler doğru ise, ‘hak’, ‘hukuk’ ve ‘adalet’in uygulanmaya başlandığı bir dönem olacak.
Öyleyse, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve en azından sıradan ‘yasadışılık’ların ortadan kaldırılması için nereden başlanacaktır?
Bence, her şeyden önce YSK’dan başlanmalıdır.
Her kararıyla, Türkiye’deki meri ‘hukuk’ diliyle ‘tam kanunsuzluk’ oluşturan işlemlerin durdurulması ve verilen kararların ortadan kaldırılmasından başlanmalıdır yani.
Öyleyse, istifa etmeden seçimlere katılan ‘bakan’ların tümünün milletvekilliği düşürülmeli ve ‘hak’ yerini bulsun diye, listelerde kendilerinden sonra gelen her kimse onlara ‘milletvekili’ mazbataları verilmeldir.
YSK’ya adaylık için verdiği dosyadaki belgelerden dolayı, Dr Recep’e, ‘evrakta sahtekârlık’ yapmak suçunun yasada öngürülen cezası kesilmelidir.
Dr Recep ve bakanlarından, ‘seçim süreci’ boyunca hazineden kullandıkları paraların ‘rücu’ edilmesine karar verilmelidir.
Yani bu paraların doğrudan kendilerinden tahsiline gidilmelidir.
Bütün bu ‘seçim yolsuzluk’larına göz yumdukları için YSK üyelerinin ‘rütbeleri sökülüp’ meslekten atılmaları ve ‘ibret’ için bütün televizyonlarda ‘hukukun yüzkaraları’ başlığıyla teşhir edilmeleri sağlanmalıdır.
Seçimlerde ‘seçim kurulu’nu oluşturan başkan ve üyeler hakkında ileri sürülecek olan bütün ‘yolsuzluk iddiaları’ özenle incelenip, suçlu bulunanlara yasada öngörülen cezalar indirimsiz olarak uygulanmalıdır.
Yeri gelmişken bu ‘suç’ların cana kıymak suçları kadar ağır olduğunun altını çizmemiz gerekebilir.
Şimdi Türkiye’de son yirmi yılda yapılmış olan, onca ‘yolsuzluk’, ‘zimmet’, ‘hak gaspı’, ‘maddi gasp ve irtikap’ ve benzeri yüzlerce ve hatta binlerce suç varken, yukarıda sayılan işlemlerden mi başlanmalı denilecek olursa;
Evet tam da buradan başlanmalıdır diyeceğim.
Çünkü, böylece ‘hukuk siyasetin köpeğidir’ sözünün ‘siyaset hukukun köpeğidir’ biçimine çevrilmesinden başlanmış olacaktır.
Ve yine böylece ‘siyaset’ en azından ‘hukuksal kalıp’larına çekilmiş olacaktır.
İşte, ancak böylece, anayasanın ilk dört maddesinde belirtilen ‘hukuk devleti’ anlayışına dönülmüş olabilecektir.
Yani ‘laik’, ‘sosyal’, ‘demokratik’ vb diğer tüm nitelikler ancak ve sadece ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesinin uygulanabildiği ülkelerde sözkonusu olabilir.
Eğer ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesi uygulanmaya konulabilirse, diğer niteliklere kavuşabilmenin yolu da ancak böylece açılmış olacaktır.
Demek ki, seçilecek yeni Cumhurbaşkanı ve yeni ‘Meclis’in öncelikle uygulamaya koymaları gereken ilkenin ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesi olması gerekmektedir.
Bu da, öncelikle yeni ‘Meclis’in yapısının hukuka uygun bir ‘seçim’le oluşturulmasından geçmektedir.
Yani bugüne değin ‘hukukçu’lara eşşeğine biner gibi binenlerin öncelikle oradan indirilmeleri gerekmektedir.
Ve onlara ‘eşşeklik’ edenlerin ‘hukuk alanı’ndan ayıklanmaları gerekmeketedir.
Eğer bir yerden başlanacak olursa, ‘hukuksuzluk kervanı’nın en önünde gideninden başlanmasından doğal ne olabilir?
Ve onlara binenlerin ‘eşşekten düşmüş gibi’ edilmeleri de böylece sağlanmış olmayacak mıdır?