Emperyalistlere karşı kurtuluş mücadelesi vererek kurulan ülke, yokluk ve yoksulluk içinde, çobanlık ve çiftçilikle geçinmeye çalışıyordu. Okumuş ve aydınlar parmakla sayılacak kadar azdı. Bu nedenle Atatürk, Genç Cumhuriyet’in eğitim seferberliği ile kalkınacağına inanıyordu.
1935 Yılında Kültür Bakanlığına getirilen Saffet Arıkan’dan bu konuda proje hazırlamasını ister. Arıkan, İlköğretim genel müdürlüğüne yurt dışında eğitim görmüş, Cumhuriyetin 10. yıl kutlama komisyon üyeliği yaparken tanıştığı ve CHP’nin ‘’Altı Ok’’ amblem çalışmasını yapan İsmail Hakkı Tonguç’u getirir.
Cumhuriyet, köylü çocuklarının okumasıyla çağdaş ve uygar bir topluma ulaşacaktı. İşte Köy Enstitülerine giden yol böyle başlayacaktı.
Atatürk’ün projesini hayata geçirmek için yurt içi gezilerine başlayan Tonguç, 1940 yılına kadar 61 vilayet, 305 ilçe, 9150 gezdikten sonra Köy Enstitülerini hayata geçirmeye karar verir.
Tonguç, öncelikle 1936’da eğitim seferberliğine, Atatürk’ün düşüncesiyle orduda görev yapmış okuma yazama bilen onbaşı ve çavuşları köy eğitmenleri olarak yetiştirmek üzere Mahmudiye’de eğiterek başlar. 1938’de Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olmasıyla da bu okullar 17 Nisan 1940’da Köy Enstitülerine dönüştürülür.
Böylelikle Tonguç’un ‘’Canlandırılacak Köy’’ projesi hayata geçer. İlk uygulama eğitmen okulunun Çifteler Köy Enstitüsü’ne dönüştürülmesiyle başlar.
İkinci Dünya Savaşı yılları ülke yokluk içindedir. İşte böyle bir ortamda kalkınmanın en önemli ayağı olan eğitim seferberliği Çifteler’den başlamıştır. Ancak, okula öğrenci bulmakta zorluk çekilmektedir. Tonguç, tüm yoklulara karşın altına verilen külüstür bir araba ile ülkeyi gezerek diğer Köy Enstitülerin açılışını yapmaktadır.
1942 eğitim yılı başında Tonguç yanına Çifteler Köy Enstitüsü müdürü Rauf İnan’ı alarak köy köy öğrenci bulmak için gezmeye başlar. Planlarında Afyon İli, Bolvadin İlçesi’nin Çoğu Köyü’de vardır. İşte, Kıvırcık Ahmet’in hikâyesi de böyle başlar.
Emirdağ Sıradağlarının arasına sıkışmış, hayvancılık yapmaya elverişlidir Yapraklı Yaylası. Çanakkale’de askerlik yaparken öğrendiği değirmenciliği yapmak için Köyü Çoğu’dan kadını Keklik Kızı Mavi, büyük oğlu Ahmet ve kardeşlerini alarak üç beş inek, sekiz on koyunu ile Yapraklı Yaylasına yerleşir. Baharda karların erimesiyle coşan Kurudere’nin yamacına da bir değirmen kurar. Hayatını hayvancılık ve değirmencilik yaparak kazanacaktır.
Ahmet’in okul yaşı geldiğinde köyündeki babaannesinin yanına gider. Yazın yayla kışın köy derken ilkokulu bitirerek yaylada çobanlığa başlar. Yaz bitmiş mevsim Sonbahar’a dönmektedir. Hayvanları otlatmak artık Ahmet’in işidir. Anası Mavi’nin heybesine koyduğu çökelekli, taze soğanlı yufka dürümü azığıyla çıkar her gün meraya.
Bir gün köy korucusu, köyde misafirlerin kendilerini beklediğini söyler. Hep beraber Golanşam tepesini aşarak iki saatte geldikleri okulun bahçesinde külüstür bir arabanın beklediğini görürler. Muhtar onları kapıda karşılayarak öğretmen odasına götürür.
İçerde öğretmen ve tanımadıkları iki kişi oturuyordur. Adının sonradan kendisi gibi köy çocuklarının kaderini değiştirecek İsmail Hakkı Tonguç olduğunu öğreneceği, saçları arkaya taralı adamın sorusuyla irkilir.‘’Bahsettiğin çocuk bu mu öğretmenim?’’
Tonguç ve İnan köylerde başarılı öğrencileri aramaktadırlar. Tonguç, ceketinin üst cebinden çıkardığı beyaz mendille terini silerken ’’Ne dersin Rauf, götürelim mi Kıvırcığı?’’ Kıvırcık adını Tonguç takmıştır. Bundan sonra adı kıvırcık kalacaktır.
Rauf İnan sigarasından bir nefes çektikten sonra, iyice uzamış kıvırcık saçları darmadağın, heykel gibi duran Ahmet’e ‘’öğretmen olmak ister misin?’’ soruna yanıt alamayınca, babasına dönerek. Musa Efendi köylüler çocuklarını vermek istemiyorlar sen oğlunun okumasını ister misin diye sorunca, ‘’İsterim elbet muallim efendi‘’ sözü kaderini değiştirir Kıvırcık’ın. Rauf İnan ‘’ haydi o zaman yarından tezi yok Çifteler Köy Enstitüsüne bekliyoruz, diyerek senetleri babasına ve muhtara imzalatarak vedalaşırlar.
Okul açılırken anası Mavi’nin hazırladığı heybeye sırtına vurarak babasıyla yola koyulurlar. Bolvadin- Çoğu Köyü’yle, Mahmudiye’deki Çifteler Köy Enstitüsünün arası 90 Km.dir. Heybedeki yollukla yol üzerindeki köy odalarında konaklayarak iki günde varırlar okula…
Çoban olarak çıktığı köye öğretmen olarak dönecektir 1946’da.
İkinci Dünya Savaşı henüz sona ermiştir. Okulu olmayan bir köye atandığında, öğrenciliğinde beceri kazandığı yapı ustalığıyla köylüyle birlikte imece usulü okul yapıp tüm bahçeyi ağaçlandırdıktan sonra gelinlik yaşına gelen kızlar başta olmak üzere eğitime başlar.
On yıllık öğretmenlikten sonra okula kilit vurarak asteğmen olarak gittiği askerde çalışkanlığı ve disiplini ile dikkat çeker. ABD’li askerler Amerika’ya götürmek istediğinde ‘’ben okulumu kapatarak geldim.’’ ‘’Bu yoklukta beni okutan devlete sorumluluğum var.’’ Öğrencilerim beni bekler diye görev yaptığı köye geri döner…
35 Yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 12 Eylül Cuntasınca oğlunun eylemleri gerekçe gösterilerek resen emekli edilir.
Okuttuğu binlerce öğrencileri onu her zaman onurlandırmıştır. Her yıl öğretmenler gününde aradıklarında, işte benim sermayem bu çocuklarım diyerek gözleri dolar.
Halen 94 yaşında olan Ahmet Öğretmen, Köy Enstitüsünde aldığı kültürle her gün yürüyüş yapıp, kitap okumaya devam etmektedir. Eski bir Köy Enstitülü olarak ta Eskşişehir Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ve ADD’nin aktif üyesi olarak görev yapmaktadır.
Onlar Anadolu Aydınlanmasının çoban ateşini yakan neferler olarak Türk Eğitim tarihine isimlerini altın harflerde yazdırdılar. Bu anlam da 17 Nisan’da kutlanacak olan Köy Enstitülerin 83. Kuruluş yıl dönümünün de başta babam Kıvırcık Ahmet olmak üzere tüm Köy Enstitülilerini saygıyla selamlıyorum.
Ersin Ertürk – Eskişehir – 17 Nisan 2023
Bir yanıt yazın