Cumhurbaşkanından, bakanına, milletvekilinden adayına, yazarından çizeri’ne, tüccarın’dan esnafına, memurundan emeklisine, işsiz’den işçisine, öğrencisinden ev hanımına herkesin gündemi bir otomobil ile bir kilogram kuru soğan olmuş.
Sanki başka hiçbir sorunumuz yokmuş gibi.
Ağalar, beyler, hanımlar, gençler ve özellikle de muhalefetteki siyasiler lütfen…
Yerli ve milli otomobilinde,1 kilogram kuru soğanın da canı cehenneme
Bizim daha mühim ve daha hayati sorunlarımız var.
Önümüze atılan bu suni gündemler bir çocuğu oyalamak amacı için eline verilmiş olan oyuncak misali şeylerden farksızdır.
Bu ülkenin istikbali için en büyük tehlike gayriresmi sayıları 10 milyonu geçen hangi amaçla ve nereden geldiği, ne olduğu belli olmayan yasal veya kaçak sığınmacı işgali sorunudur.
Bugün yaşanan ekonomik krizin sebebi her ne kadar iktidarda olanların savurgan tutumlarından kaynaklanıyor gibi görünse de asıl etken ülke nüfusuna bir anda dahil olan milyonlarca sığınmacı ve bir ev parası karşılığında verilen vatandaşlık politikasıdır.
Arz ve talep arasındaki denge
Ekonominin tanımı budur zaten
Üretim yapan arz eder, tüketen ise talep eder.
Aradaki denge istikrar, o dengenin bir taraf lehine bozulması ise kriz demektir.
Çok basit örnek ile…
Bir bahçeniz var. O bahçede sebze üretip 100 nüfus 50 haneli bir mahalleye satış yapıyorsunuz. Yani arz ediyorsunuz.
√ Hane ve nüfus sayısı aynı kaldıkça fiyatlar istikrarlı bir şekilde seyreder ve buna stabil enflasyon denir. (Fiyat artışı yok.)
√ Hane ve nüfus sayısı normal ve dengeli bir şekilde artmış ise buna gayet normal ve kabul edilir enflasyon denir (fiyatlarda %1 veya %2 artış gibi)
√ Hane ve nüfus sayısı birdenbire anormal bir şekilde artmış ise arz talebi artmış, yani tüketim karşısında üretim yetersiz kalmış demektir.
Doğal olarak fiyatlar astronomik bir şekilde artarak arz talebi karşılayamaz durma gelmiştir. Buna da ekonomi dilinde hiper enflasyon denir.
Kuru soğanın kilosu 20-30 liradan, kırmızı etin kilogram fiyatı 350 liradan fazlaysa, 1 aylık asgari ücret 1 aylık ev kirasını karşılayamaz duruma düşmüşse bunun en büyük sebebi ülkeye hesapsız kitapsız, sorgusuz sualsiz kabul edilen sığınmacılar ve neredeyse bedavaya verilen vatandaşlık haklarıdır.
İkinci en büyük sorunumuz ise mafya jargonu ile tehditler savuran geçmişi şaibeli siyaset adamlarıdır.
Hasbelkader Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’nde AKP İl Başkanlığı tarafından düzenlenen milletvekili aday tanıtım toplantısına katıldı. Salonda bulunan dantelli kefen düşkünü bir grup ipsiz sapsız çapulcu sürüsü “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganları atınca 15 Temmuz şüphelisi Hulusi Akar “Onun da zamanı gelecek bekleyin” dedi
Şimdi 15 Temmuzun baş şüphelisi Hulusi efendiye soruyoruz.
Siz o”Onunda zamanı gelecek” derken kamuoyuna hangi mesajı vermek istediniz?
Kahrolası koltuklarınız uğruna bu milleti birbirine düşürmeyi mi ima ediyorsunuz?
Eğer bu seçimlerin sonucu ile ilgili bir tehdit ise, bizde diyoruz ki aklınızı başınıza toplayın ve ağzınız’dan çıkan sözcüklere dikkat ediniz.
Bu sizin oscar ödülüne aday 15 Temmuz senaryonuza hiç benzemez ve o gün oynadığınız ayak oyunlarını da bu halk bir daha yemez.
Düşündüğünü sandığımız şeyin kazananı olmaz, kaybedenleri ve birde bedelini ödeyecek suçlusu olur.
Maalesef bu tip politikacılar ulusların akciğerlerin de ki habis tümörler gibidir. Müdahale edilmediği sürece tüm vücuda yayılır ve nihayetinde sirayet ettikleri bedenin varlığına son verirler.
Bunlar aynı zamanda evlatlarımız içinde büyük tehdit oluştururlar. Menfaatleri uğruna bir an bile düşünmeden o yavruları kurban ederler.
İşte asıl büyük sorunlarımız bunlardır ve bizim gündemimiz bunların ülkeden ve yönetimden biran önce tasfiyesi olmalıdır.
Yoksa kaderimiz Afganistan, sonumuz ise Suriye gibidir.
% 70’i ithal ve italya da montajı yapılan otomobil ile soğan sarımsak mı?
Emin olun onlar çok kısa zamanda kendiliğinden hallolur.