İktidar milletvekili kürsüde konuşurken, muhalefet milletvekilinden ‘çekilin çekilin’ diye seslenmesi üzerine, kıvrak zekalı iktidar milletvekilinin ‘çekildim doksan kilo geldim’ dediğini duymuşsunuzdur.
Şimdi de Muharrem İnce için çekilsin diye çabalandığını görüyoruz.
Onun da ‘çekildim şu kadar kilo altın geldim’ diyeceğini tahmin ediyorum.
Sorun şu ki, vaadilen altınlar (dolar her ne ise o) garantide midir?
Bence Muharrem İnce karşı tarafın bir yamuk yapacağını sezdiği an ‘vatan millet’ diyerek çekilecektir.
Çekilmezse altınlar garantide demektir.
Ancak ne karşılğında çekilecek olursa olsun, artık ‘çekilmez’ bir adam olmuştur.
Osmanlı parasıyla ‘beş para’ etmez.
Efendim CHP’nin çocuğudur falan değerlendirmeleri de boştur.
Daha önce birkaç yerde yazmıştım: Fransız düşünür Mably “Fransa size ait değildir, asıl siz Fransa”ya aitsiniz” demekteydi.
Gerçi değmez ama, Muharrem İnce için de, CHP artık onun ‘ait olduğu’ bir parti değildir diyebiliriz.
İkinci tura kalınırsa, dışarıdan desteklesinmiş.
Hayır hayır, CHP’nin artık Muharrem İnce’nin desteğine ihtiyacı yoktur.
O artık en çok bir ay kadar konuşulacak bir ‘eski siyasetçi’dir ve bundan sonra ‘ne kadar parası olduğu’ konusu gelince anımsanabilecek ‘değersiz’ biri olacaktır.
Peki ama beş yıl önce ‘haydi Muharrem İnce’ diye desteklenmemiş miydi?
Desteklenmişti ama, yukarıda dediğimiz gibi, o günlerde Muharrem İnce ‘CHP’ye ait biri’ idi.
O destek, demek ki Muharrem İnce’nin kişiliğine değil ama CHP’nin varlığına yönelik idi.
Bir teğmen Mehmen Ali vardı değil mi?
Şimdi Mehmet Ali diye bir ‘insan’ var mı?
Hayır yok, sadece ‘AKP’li bir Mehmet Ali’ var.
Efendim AKP’liler demekle ne demek istediğim sorulabilir.
Uyutulmuş kitleler dışında kalan, Meclis’te, Belediye’de ya da karar mekanizmalarının herhangi birinde yeralmış herhangi bir AKP’liye benim ‘insan’ demem mümkün değildir.
‘Yalancı’ denilebilir, ‘Takiyeci’ denilebilir, ‘Dolandırıcı’ denilebilir, ‘Üçkağıtçı’ denilebilir, ‘Onursuz’ denilebilir; yani insanî değerler dışında kalan tüm sıfatlar yakıştırılabilir ama ‘insan’ denilemez.
Bu kez, Türkiye gibi bir ülkede beş kişiden biri, nasıl oluyor da yirmi yılda ‘insanlık’tan çıkmış olabiliyor diye sorulabilir.
Bu nasıl korkunç bir ‘mekanizma’ imiş diye hayrete düşülebilir.
İşte, ileri geri ‘kapitalizm’, ‘emperyalizm’, ‘ABD’ falan diye konuşuluyor ya, bu ‘mekanizma’ kavranmadan bütün bu kavramlar da havada kalıyor demektir.
Değil mi ki, “insanların yaşamlarını belirleyen bilinçleri değil tersine bilinçlerini belirleyen içinde yaşadıkları toplumsal koşullardır” denilmiştir.
Son yirmi yılda, artan bir ivmeyle, o bizim ‘mütedeyyin’, ‘sağcı’, ‘ferasetli’ veya ‘irfan sahibi’ diye bildiğimiz insanlarımızın yaşam koşulları öylesine köklü bir biçimde dönüştürüldü ki, artık toplumumuzun önemli bir kesiminde bir ‘sahte bilinç’ oluşturuldu.
İnsanımız ‘kendisine yabancılaştırıldı’ da denilebilir.
Tam da bu nedenle ‘AKP’li’ diye yeni ‘insanımsı’lar türemiş oldu.
Çok uzağa gitmeye gerek yok aslında, Süleyman Soylu’ya bakmak yeterlidir.
Demokrat Parti Genel Başkanı olan Süleyman ile AKP’nin içişleri bakanı olan Süslü Sülo’un bir ve aynı kişi olduğu ileri sürülebilir mi?
Kuşkusuz suç Süleyman’da değil ama onun içine çekildiği ‘mekanizma’dadır.
Şimdi bu Süleyman’ların üç kişiden biri olacak kadar çoğaldıklarını görüyoruz.
Sizi temin ederim, önümüzdeki birkaç yılda bu ‘mekanizma’ tersine çalışacak ve kimileri titreyerek ya da titremeden kendilerine gelecek ve doğal insan yaşamına kavuşacaklardır.
Ve şimdi bunlar ‘ne menem insanlar’ diye hayrete düştüğümüz insanların, ‘nasıl oldu da bilinçlendiler’ diye şaşıracağımız günlere geçeceğiz.
Çok değil birkaç yıl içinde…
Ve belki, Muharrem İnce gibiler öylesine azınlıkta kalacaklar ki, üzerlerine konuşmaya bile değmeyecektir.
Bir yanıt yazın