Türkiye’nin şu seçim sürecinde Milliyetçilik ve Ulusçuluk gibi ‘kuramsal’ konuyu tartışmak yerinde midir diye sorulabilir.
Evet yerindedir ve belki de tam da bu süreçte bu tür tartışmaların yapılmasında yarar vardır diyeceğiz.
Çünkü, en gözde ‘siyaset bilimci’lerimiz ve en revaçta olan ‘kanat önder’lerimizin bile bu konularda ‘yüzeysel’i aşan bilgi veremediklerini görmekteyiz.
Örneğin, MHP ve benzeri partilerin ‘milliyetçilik’i ile CHP’nin içinde oldukları varsayılan ‘ulusalcı’ları biribirilerinden ayıran ‘ölçüt’ler nelerdir?
Ya da bir televizyon kanalının adının ‘Ulusal’ olması ile ülke genelinde yani ‘ulusal’ ölçekte yayın yapan televizyonları biribirlerinden nasıl ayırabileceğiz?
Bu ve benzeri sorular çoğalatılabilir.
Son toplamda, Türkiye’de ‘Milliyetçilik’ ile ‘Ulusalcılık’ ayırımının, sıradan ölçütlere dayandırılan ve doğal olarak ‘bilimsel’ ve ‘tarihsel’ temellerden yoksun, tamamen keyfî bir ayırım olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan, Farsça bir sözcüğün Türkçe karşılığı olarak değerlendirmek de, içeriklerinin sıradanlaştırılması anlamına gelecektir.
Çünkü özde eşanlamlı olan bu iki sözcüğün yanlış anlaşılmasının nedeni kavramsal olarak içeriklerinin aynı olmayışıdır.
Dolayısıyla ‘kavram’ın tarihçesine değinerek nerede ve ne zaman ‘Milliyetçilik’, nerede ve zaman ‘Ulusalcılık’, nerede ve ne zaman ‘Yurtseverlik’ vb gibi içerikler kazandığına biraz daha yakından bakabiliriz.
‘Modern zamanlar’ın tartışması
Öyle bir ‘sorgulama alanı’ndayız ki, ‘kavramsal çerçemiz’i bile belirlemenin kimi zorlukları vardır.
Örneğin ‘modern zamanlar’ derken, ‘modernlik’ tartışması bile yapılabilecektir.
Ancak genel kabul gören bir yaklaşıma göre, ‘modern zamanlar’, ‘aydınlanma’ denilen bir dönemin ardından Büyük Fransız Devrimi ile başlamıştır denilebilir.
Çünkü gerek ekonomik olarak kapitalizmin olgunlaşmaya başladığı ve gerekse toplumsal örgütlenmede ‘Devlet-Ulus’ (Etat-Nation) aşmasına geçildiği dönemin adıdır ‘modern zamanlar’.
Yani Ulus (Nation) kavramı işte bu dönemde artık ‘kavramsallaştırma’ aşamasına gelmiştir.
Kuşkusuz ‘kavram’ın ‘düşünsel temelleri’ Fransız Devrimi’ni hazırlayan bir önceki dönemde yani ‘aydınlanma’ döneminde hazırlanmıştır.
Bu dönemin belli başlı düşünürleri arasında Rousseau, Montesquieu, Mably, Diderot, D’Alembert, Voltaire’lerin olduğunu anımsatılabilir.
Ve belki de ‘Uluslaşma’ konusunda Polonya’nın Rusya, Prusya ve Avusturya arasında paylaşıldığı 1770’li yıllar en ‘öğretici’ tartışmaların yapıldığı yıllar olacaktır.
İşte bu dönemde, yani Fransız Devrimi’nin hazırlık yıllarında Fransa’dan çok Fransa dışındaki bir ülkenin toplumsal yapısı üzerine yapılan çözümlemeler, bir anlamda ‘iğneyi başkasına batırmadan önce çuvaldızı kendine batırmak’ anlayışına benzer bir tutum olmuştur.
Değil mi ki, en genel biçimiyle ‘Milliyetçilik’ ya da ‘Ulusalcılık’ kavramları öncelikle halkların ‘biz ve onlar’ ayırımı üzerine temellenmiştir.
İşte o nedele bu dönemde, gerek bu düşürlerin yaptıkları değerlendirmeler ve gerekse kendi aralarındaki ‘düşünce ayrılıkları’nı özetlemek gerekebilir.
Ki, o arada, bu düşünürlerin görüşleri hakkındaki kimi ‘yanlış algılama’lara değinmek fırasatı da bulacağız demektir.
Böylece bu konuyu gündelik bir yazıya sığdıramayacağız da ortaya çıkmış olacaktır.
O nedenle, gelecek yazılarda, 1700’li yıllardan itibaren toplumsal gelişmeler ile dönemin düşünürlerinin bu gelişmelere ilişkin görüşlerine değineceğiz.
Dikkat edilirse 1689 ‘İngiliz Devrimi’nin ‘Ulusalcılık’ kavramına pek bir katkısının olmadığını belirterek bu yazı dizisine başlamaktayız.
Yani her ‘kurulu düzen’in (l’Ordre établi –establishment) sorgulanmaya başlaması ile bir ‘Ulusun kurulması’ (instruire) arasında doğrudan bir ilişki yoktur.
Kaldı ki, ‘Ulus yaratmak’ (créer) ile ‘kurmak’ (instruire) arasında da önemli bir ayrırım vardır.
Birincisi sadece ‘edebî’ bir yaklaşım olup, ‘yoktan varetmek’ gibi bir aşırılığa da yolaçabilecektir.
Demek ki, ‘ulusalcılık’ ya da ‘milliyetçilik’ varolan bir ‘kitle’nin ancak ve sadece ‘dönüştürülebilmesi’yle mümkün olabilecek bir ‘kavramsallaştırma’ya dayandırılabilir.
Yoksa ne sonsuzdan gelip sonsuza gidebilecek ve ne de zaman içinde ‘değişmeden kalabilecek’ bir özellikten sözedilemeyecektir.
(Sürecek)
Bir yanıt yazın