SEÇİM SİSTEMİNİN GÜVENİRLİĞİ

Erkam Tufam yurtdışında yaşayan bir gazeteci.

Niye yurtdışında, nasıl çıkmış gibi sorular beni ilgilendirmiyor.

Bir yazımda vurgulamıştım; ‘ben söze bakarım’!

O kişinin söylediklerinin ne kadarı benim ‘akıl süzgeci’mden geçiyor, ben ona bakarım.

Kaldı ki, kendi bilgi alanı dışındaki somut verileri yadsımak ya da küçümsemek gibi bir tutumun, ‘ideolojik saplantı’dan başka bir şey olmayacağını söylemek bile fazladır diyenlerdenim.

Erkam Tufan, « Seçim sonuçları nasıl değiştirilecek ? İşte sistemin açıkları » başlıklı videosunda, bir ‘bilişim uzmanı’na Türkiye’deki ‘Seçim sistemi’nin açıklarını sorgulatıyor.

Bilişim uzmanının bu ‘seçim sistemi’nin açıkları konusunda ileri sürdüğü görüşler gerçekten dudak uçuklatacak boyutlarda.

Uzun süredir, bu ‘seçim sistemi’nin güvenilmezliği konusunda ileri sürülen kuşkuları duyuyorduk.

Ancak Erkam Tufam’ın konuğu olan ‘bilişim uzmanı’nın saptamaları öylesine somut, öylesine informatik kurallar bağlamında ve öylesine ‘yolsuzluğa açık’ idi ki, kendi payıma söylenenlere inanmazlık edemezdim.

Kuşkusuz ayrıntısına girecek değilim.

Nitekim, gerek ‘seçmen listeleri’, gerek ‘kullanılan oy sayısı’ ve gerekse ‘sonuçlar’ın değiştirilebileceği konularında, bu ‘sistem’in, ‘sandığı kuran’lar tarafından kolayca yönlendirilebileceği gösteriliyordu.

Ben daha çok, bu ‘hile’ oranının, sonuçlar üzerinde %2 ile %10 aralağında olabileceği üzerinde durmak istiyorum.

Bu hile oranının büyüklüğü ise, bu oranın dışarıdan denetim gücüne bağlı olarak düşürülebilmesine bağlı imiş.

Yani ‘muhalefet’, seçmen listelerinden başlayarak, sandık sonuçları ve sistemin nihai çıktılarına değin her şeyi denetim altında yürütse bile, sistemin yazılımından gelen %2-3’lük bir ‘denetlenemez hile’ oranı varmış.

Eğer denetim gereği gibi yapılamaz ise, bu oran %10’lara değin çıkabilirmiş.

Tam da bu nedenle, muhalefet sözcülerinin bile, kazanmak için büyük fark atmak gerekir demelerinin gerekçesi böylece anlaşılabiliyor.

Yani onlar da ‘sistem’in açıklarını biliyorlarmış denilebilir.

Ancak burada sistemin teknik açıklarını tartışacak değilim.

Ben daha çok, örneğin Muharrem İnce’nin aday olması halinde alacağı %2-3lük oy oranı üzerinde durmak istiyorum.

İlk bakışta, sistemden gelen %3’lük oy kaybı ile Muharrem İnce’nin %3’lük oyu, muhalefetin ilk turda kazanmasına engel olabilir denilebilir.

Bununla birlikte, muhalefetin kolayı seçip Muharrem İnce ile uğraşmak yerine, sistemdeki açıkları kapatmaya çaba göstermesinin çok daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Çünkü, eğer sistemin hilesi ne kadar çok engellenebilirse, ikinci turda olsa bile muhalefetin kazanması mümkün olabilecektir.

Ancak Muharrem İnce’nin olası %3’lük oy oranı, seçimden sonra muhalefetin %3’lük yeni bir ‘sorun’u olacağı anlamına geliyor.

Çünkü, bu kişi ve partisinin bir ‘sorun’dan başka birşey olmadığı artık ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Geçen seçimde %30 oy aldım diyebilen bu kişinin, aslında CHP’nin %30’luk oyunu ‘kendi malı’ olarak göstermeye çalıştığı ortada değil midir?

Oysa kendi oyunun %3 ‘den daha aşağıda olduğunu seçimden sonra görmesi sağlanmalıdır.

Seçmen sayısına göre % 3 oranı neredeyse iki milyona yakın seçmen ediyor, ki, Muharrem İnce’yi destekleyenlerin ikiyüzbin kişiden fazla olabileceğini sanmam.

Bu da yüzde değil binde üç (%0,003) demektir.

Ki, nereye gitmek istiyorlarsa, oylarını alıp oraya gitmeleri CHP’nin seçimden sonraki süreçte elini rahatlatabilir.

Çünkü bu Muharrem İnce’nin ne Türkiye’ye, ne millete ve ne de devlete verecek hiç bir şeyi kalmamıştır.

Kapris ve megalomaniden gayri…

CHP’nin kendi ‘Sağıralioğlu’nu yaratmasına ne gerek var, değil mi ama?

Erkam Tufam yurtdışında yaşayan bir gazeteci. - muharrem ince nin memleketi yalova da kriz patladi 11856456

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir