Demokrasinin özde, dolaysız değil sözde yaşanır bir hale geldiğini görmek? Heyecan, sevinç, umutlar, yaşanası tüm güzellikler, huzur ve mutluluklar özgürlük hepsi unutulan bir zamanın içinde kalacak biliyorum. “Umudun tükendiği yerde çaresiz acılar başlar”, kuraldır bu… İşte insan ömrünün içini kemiren acının burada tarifi var mı, bilmiyorum. Türkiye tükeniş tarihinin adına yeniden tanık olmaya hazırlanıyor. Tarihi bir seçime daha gidiyor.
Benim en büyük korkum ise tükenen umudun aksine cehaletin burada karar verecek olması. Cehaletin hızla büyüdüğü bir memlekette önce akıl sonra umutlar tükenir ve felaket başlar. Deprem felaketini bile kadere bağladık. Daha da korkunç olanı depremi kafir olan CHP yaptı diyen bir cehaletin hâlâ gerçekleri görememesi korkunç sonun başlangıcı değil mi? Toplumu bu noktaya getirenlerin bakışını düşünmek, sorgulamak bile istemiyorum, zira sonunda ortaya çıkacak tablonun onlar için bir anlamı yok, biliyorum. Ama bildiğim sadece siyasal çıkarların tekrar aynı noktada kalmasıdır istenen. İnsanların açlığı, mutsuzluğu, gözyaşları, yarınlarının tükenmişliği kimsenin umurunda olmayacak yine. Gördüğüne değil duyduğuna inanan bir toplum haline gelmek, tükenen umudun bir başka adı bana göre. İşte şimdi bu cahil duyarsız kör toplum dilerim ilk defa kendini ve kendisini yönetenleri sorgulayarak seçime gider.
KARL MARX ”Kendisini kurtarıcısı olarak gördüğü anlayışın bıçağını yalayarak aptal bir danaya benzeyen toplumlar daima felaketin habercisidir.” der. Marx’ın bu sözlerini gerçekliğini bu seçimde de canlı biçimde göreceğiz. Kör, duyarsız, sağır bir toplum haline gelmek bu sonun kaçınılmaz adıdır. Ama en kötüsü de iktidar hırsı, vicdanı ve aklı devreden çıkartırsa o ülke büyük acılar çeker. İktidara talip olanlar bu duyarlılıkta kalmalı, halkına gerçekleri yansıtmalı kendisini sorgulatmalı. İnanç saygınlığının, siyasetin içinde kişisel çıkar adına kullanılmasına izin vermemeli. AKIL BİLİM değerlerinin din tüccarlarının elinde tüketilmesine izin vermemeli. ATATÜRK’ ü ikinci defa öldürdük, ona duyulan bu kin ve öfke neden? Bu anlaşılır gibi değil ve hâlâ devam ediyor. O’nun dondurucu soğukta askerlerim uyusun diye cephede sabaha kadar beklerken, daha anasının karnına düşmeyenlerin şimdi ATATÜRK düşmanı olmasını kabul edemiyorum.
Tarihi Bir Seçim ve İttifak Oyunları:
Siyasal çıkarlar nedeniyle inadına siyaset yapmanın adını koyamıyorum. iTTİFAK yarışlarına bakıyorum da sadece kişisel çıkar savaşlarını görüyorum. Ülkede her konuda bir tıkanma yaşanıyorsa ve bu tıkanmadan kurtulmanın yolunu bulmak adına tüm düşüncelerin bir arada olması gerekmez mi? Yeni yeni oluşumlar, fikirler, düşünceler paylaşılmaz mı? Cumhuriyet’in kazanımları, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri noktasında yaşanması gerekenlerin önemi nasıl unutulur? Siyaseti kendi tekelinde görenlerin başaramadıkları yerde ülke yararına toplumsal huzur adına bırakması gerekmez mi?
Siyasette inatlaşmak kişisel çıkarlar söz konusu olmamalı. Akıl her zaman bir siyaset adamının özünde olmalı. Kazanımlar her şeyden önce toplumsal barış ve huzur adına yapılmalı. Siyasetin içinde kişisel çıkarlar olmamalı. Daha da önemlisi uluslararası saygınlığın önemi unutulmamalı kin ve öfke olmamalı. Ama öyle sanıyorum ki darmadağın olmuş bir siyaset anlayışı içinde, bu doğruların yaşanır olması hayalini de kuramıyorum. Bu ülkede hala dürüst siyasetin adını koyamadık.
Milletvekilliğini gerçekten ülke yararına bir politik gerçek anlamında kullanamıyoruz. Bunu bir ticarete dönüştürmek, çıkar amaçlı şekillendirmekten asla vazgeçmiyoruz. Fikir üretemeyen, konuşamayan, düşünemeyen sadece birilerinin adına gözleri kapalı parmak kaldıran bir güruh olmak daha nereye kadar gidecek, bilinmez. Bu yanlışlardan, kavgalardan, tıkanmadan sadece bu toplum zarar görmüyor. En önemlisi de uluslararası saygınlığımızın bile darmadağın olmasının adını kim koyabilir acaba?
Şimdi İttifaklar savaşında bile hâlâ masum olamıyoruz, fikir üretemiyoruz ama kurnaz siyaset anlayışının en daniskasını biliyoruz. Dilerim yaşanacak bu önemli seçimde ortaya ülke adına, toplum adına en doğru sonuç çıkar. Türk halkı içinde yaşadığı sıkıntılara bakarak en doğru kararı verecektir diye diliyorum. Cumhuriyet; laik, çağdaş düşünce anlayışı ile özüne döner ve işte o zaman kazanırız.