Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve ‘Millet İttifakı’nın ittifak protokolü YSK’ya sunulmuş bulunuyor.
‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını kabul ettiğini biliyoruz.
Neresinden bakılsa soldan sağa onbeşin üzerinde siyasal partinin bu adaylık konusunda uzlaştığı apaçık ortadadır.
Bu siyasal partilerin halk nezdindeki oy oranları ise % 60’ın üzerindedir.
Yani, seçime iki aydan kısa bir süre kalmışken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin onüçüncü cumhurbaşkanı olduğu kesinleşmiş bulunuyor.
Bundan sonraki seçim prosedürü ise, artık sadece bir teferruattır.
Bugünden itibaren başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere tüm komutanların botlarını cilalayıp bayramlık üniformalarını giyerek Kemal Kılıçdaroğlu önünden ‘resmî geçit’e hazırlık yapmaları gerekiyor.
Ve bugünden itibaren Kemal Kılıçdaroğlu’nun vereceği emirlere amade olacaklarını içselleştirmeleri gerekiyor.
Tüm bakanlık bürokratları, kamu kuruluşları yöneticileri ve tüm devlet memurları da benzer hazırlıklarını yapmak durumundadırlar.
Siyasal görüş aykırılıkları olsa bile, ‘Devlet geleneği’ gereğince bu hazırlıkların yapılmasından doğal bir şey olamaz.
Dr Recep’e gelince, biliyorsunuz bu titr ‘Doktor’ anlamında değil ‘Davulcu Ramazan’ anlamından kullanılmakta olup, o da, bugünden itibaren davulunu çalıp istediği manileri söyleyebilecektir.
Kimilerince ‘AKP’li Cumhurbaşkanı’ denilmesine karşın, hep yinelediğim gibi ‘AKP’nin Cumhurbaşkanı’ idi kendileri.
Tek parti ve tek ümmetin cumhurbaşkanı olarak, hiçbir zaman tüm halkın cumhurbaşkanı olmadı.
‘Atı çalarak’ cumhurbaşkanı olduğu günden itibaren ‘benim cumhurbaşkanım’ olmadığını da onlarca kez yazdım.
Şimdi ise ‘Anayasa’ya aykırı biçimde ‘aday’ olduğunu söylemektedir.
Kaldı ki, onlarca kez ‘Anayasa kararlarına saygı da duymuyorum, uygulamak durumunda da değilim’ demiş ve dediğini yapmıştır.
Yani bu herif, resmen ve alenen Anayasayı ‘tebdil, rağyir ve ilga’ suçlarını işlemiştir.
Her şey bir yana, sadece bu söz ve uygulamaları bile, onun Türkiye gibi bir ülkede ‘Cumhurbaşkanı’ olarak kabul edilmemesini gerektirirdi.
Ne yazık ki, Türkiye’de henüz bu ‘bilinç’ oluşmamış ve Türkiye halkı henüz ‘Ulus’laşamamıştır.
Tam da bu nedenle, yıllardır Türkiye için ‘Ulus Devlet’ nitelemesinde bulunanları eleştirip durdum.
Doğrusu ‘Devlet-Ulus’ olup, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi ‘ulus’unu inşa edememiştir.
Bugün bile Türk olmaktan ‘mutluluk’ duymayanların oranı büyük bir çoğunluğu oluşturabilmektedir.
Demek ki, bir yerlerde bir ‘eksiklik’ bırakılagelmiş, halkın birliği sağlanamamıştır.
Bu kuramsal tartışmayı derinleştirmeden, gelecek için öngörülerimizi belirterek bu yazıyı da sonlandırabiliriz.
Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında halkın yüzde altmışı oranında bir halk desteği ve onbeşin üzerinde farklı görüşte bulunan siyasal parti desteği bulunmaktadır.
Ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Cumhuriyet’ ve ‘Demokrasi’ konusunda, Özdemir İnce’nin deyimiyle, ‘çağının çağdaşı’ bir anlayışa sahip olduğunu biliyoruz.
Tam da bu nedenle, Türkiye halkının ulusal ‘Birlik ve bölünmezlik’ (uni et indivisibile) konsunda önemli atılımlar yapacağı beklenmelidir.
Aksi yönde atılacak adımlara da, salt kişisel görüş ve kanılarımız doğrultusunda değil ama Tarih ve Bilim ışığında eleştirilerimizi yönelteceğimizi bugünden belirtelim.
Her şeye karşın, Türkiye’nin önünde tarihsel bir ‘aydınlık gelecek’ belirmiş bulunmaktadır.
Kemal Kılıçdaroğlu dahil, hiç kimsenin, özellikle Sağıralioğlu (*), Paçacı, Çorbacı ya da herhangi bir İşkembeci’nin bu önemli fırsatı sekteye uğratmaya hakkı yoktur.
Dr Recep, şürekası veya kerhen destekçilerinin ise, süt dökmüş kedi gibi uysal olup, herhangi bir çıngara yönelmemelerini salık verelim.
‘Bugüne kadarmış’ diyerek, kendi deyimleri ile ‘kendi kaderlerine razı’ olmalarını bekleyelim.
Aksi halde, şahlanan bir ‘ulus’un ayakları altında ezilmeyeceklerini kimse garanti edemeyecektir.
(*) Bu ve benzeri hamsi kafalılardan her şey beklenebilir, ama ateş olsalar ancak kendi cürümleri kadar yer yakarlar.