RTÜK tarafından verilen ve mahkeme tarafından 2 ye 1 çoğunlukla onanan, bu kararın gerekçesi, hiç bir demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, fikir ve basın-yayın özgürlüğünün temel ilkeleriyle asla bağdaşmamaktadır.
TELE 1 programına katılan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Sera Kandil’in yayındaki aşağıdaki sözleri bu kararın gerekçesi olarak gösteriliyor. Tüm demokratik ülkelerde ve AKP öncesi Türkiye`de Milletvekillerinin, siyasi görüşleri ve açıklamaları bakımından dokunulmazlıkları bulunmaktadır. Görüşlerinden ötürü haklarında asla kovuşturma yapılamaz. Milletvekili Sera Kandil bu yayında şu görüşünü açıklamaktadır:
“Diyanet diye bir şey olabilir mi? Hepimiz insanız. İnançlı var, inançsız var, Alevi var, Sünni var, Hristiyan var, Musevi var… Biz bunların hepsinden vergi topluyoruz. Orada Diyanet diye bir kurum var; yalnızca bir mezhebin kara propagandasını yapmak için kullanılan bir kuruma biz milyarlar ödüyoruz ya. Eğitimden kesiyoruz, sağlıktan kesiyoruz, götürüyoruz İmam Hatip’e veriyoruz. Niye? Onun başındaki dayılar milyarlık Mercedes’ler binebilsinler diye. Diyanet bu haliyle bir dini kurum falan değil, bir siyasal İslamcı gereçtir ve kapatılmalıdır.”
Bu açıklamayı yayında konuşan milletvekili yapıyor, TELE1 görevlisi değil. Milletvekilinin fikir özgürlüğüne dayanan bu görüşünü özgürce yapma hakki vardır. Bu açıklamaya birçok kişi katılmayabilir. Ancak bunu bahane ederek RTÜK`ün TELE1`e üç günlük yayın karartma cezası vermesi, son yıllarda RTÜK`ün hükümet adına özgür basına karşı uyguladığı susturma ve sansür politikalarının yeni bir kanıtıdır.
TELE 1, RTÜK’ün cezasının iptali ve yürütmesinin durdurulması için yargıya başvurdu. Ankara 2. İdare Mahkemesi, oy birliği ile yürütmenin durdurulması kararını verdi. RTÜK mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına itiraz etti. Ankara Bölge İdari Mahkemesi ise yürütmeyi durdurmanın iptaline 2 ye 1 oyla karar verdi.
Ancak TELE 1 tarafından bu mahkeme kararına karşı yapılan itiraz devam etmektedir. yargı kararı devam ederken, RTÜK`ün ekran karartma cezasının uygulamaya konması asla kabul edilemez.
Medya’nın yüzde 90`nını kontrol eden AKP, hem de seçimlere giderken yüzde on kadar özgür medyayı da, emrindeki RTÜK tarafından verilen bu tür tamamen hukuk dişi ve keyfi kararlarla susturmaya çalmamaktadır.
Türkiye`de Laik Demokratik Hukuk Devletini, yargı bağımsızlığını, fikir ve basın-yayın özgürlüğünü savunan bizlere düşen görev bellidir. Bu hukuksuzluğa ve baskı rejimine karşı direnerek, özgür basının susturulamaması için gereken meddi ve fikirsel desteği kararlılıkla vermemiz önemli bir yurtseverlik görevimiz olmalıdır.