Ülkede büyük bir deprem olmuş, nüfusun beşte biri enkaz altında kalmış.
Her bakımdan ‘birlik ve beraberlik’ içinde kalıp, bu olağanüstü yıkımın altından nasıl çıkacağımızı tartışmak yerine, tutup seçimler ertelensin mi ertelenmesin mi diye tartışmak en azından ayıp değil midir?
Nitekim böyle düşünüp bu konuda diretenler var.
Oysa, tersine, tam da böylesi bir durumda olsa bile, seçimlerin ertelenmesini tartışımaya açmak abesle iştigal olmaktadır.
Çünkü ne zaman yapılması öngörülüyorsa, yani tam beş yıl önce hangi gün kararlaştırılmış ise o gün yapılması gerekmektedir.
Seçimler ancak öne alınması sözkonusu ise o zaman tartışılabilir.
Nitekim muhalefet bir yılı aşkın bir süre önce seçimlerin yenilenmesini, yani öne alınmasını istemekte idi.
Çünkü iktidar, sadece son üç-dört yıl değil ama yirmi yıllık bir ‘metal yorgunluğu’na uğramış idi.
İşte eğer tartışma yapılacaksa, hayır biz yorgun değiliz diyen iktidarın gerekçeleri üzerine tartışılabilirdi.
Şimdi iktidara verilen belirli süre yani beş yılın sonuna gelinmiş bulunmaktadır.
Artık bir tek saniye bile süre uzatımı istemek, tüm yasal ve anayasal, gelenek ve görenek, içtihat ve hukuksal yorumu görmezden gelmek demektir;
Ya da, amiyane deyimle ‘takmamak’ anlamına gelmektedir.
Peki ama iktidarın bu kural tanımazlığının gerekçesi ne olabilir?
Öncelikle ‘devlet olma ciddiyeti’nden yoksun olması gösterilebilir.
Sonra ‘demokrasiye olan inanç’ eksikliği gösterilebilir.
Sonra ‘seçimleri küçümseme’ aymazlığı ileri sürülebilir.
Sonra ‘halk iradesine direnmek’ anlamı çıkarılabilir.
Liste uzatılabilir, ama hemen hemen tümü aynı kapıya çıkacaktır: iktidarın iktidarını koruyabilmek için yapmayacağı
-hukuksuzluk
-aymazlık
-saygısızlık
-terbiyesizlik
-alçaklık ve namussuzluğu göze alması.
Neresinden bakılırsa bakılsın, beş yıl önceden sadece beş yıllık süre için verilen ‘iktidar olma yetkisi’ kötüye kullanılıyor demektir.
-yetki aşımı demektir
-görevi kötüye kullanma girişimi demektir
-millet iradesini gaspetmek demektir
– eşkiyalık demektir
-zorbalık demektir
Ve yine liste uzatılabilir.
Ve eğer Bülent Arınç’a dönülecek olursa; bu milletvekili, bu başbakan yardımcısı, bu millet meclisi başkanı, bu hukukçunun
– Zerre kadar ardan yoksun olduğu
– Dikkatleri kendi üzerine çekmek için çınlamaktan başka bir şey bilmediği
– Ahlâk ve namusunu sorgulatmaktan zevk aldığı söylenebilecektir.
Bir Bülent Arınç mı?
RTÜK Başkanı, TÜİK Başkanı, YSK Başkanı, Danıştay, Yargıtay, AM Başkanı, Genel Kurmay Başkanı, belediye başkanı, bilmem nerenin daire başkanı, müdürü, genel müdürü ve tümünün genel başkanı da Bülent Arınç’la aynı kategoriye sokulabilir.
Bunların temel niteliği gaspçı olmalarıdır.
Gasp yolunda ne hukuk, ne ahlâk ve ne de onur tanırlar.
17 Haziran 2023 gecesi saat 24’ten sonraki her saniye, ‘millet iradesi’nin katmerli gaspediliş süresini gösterecektir.
Katmerlidir, çünkü zaten bir ‘gasp’la bu sistem kurulmuş idi.
Millet ‘iradesi’nin tanınmadığı yerde ise, bu iradenin ‘gazap’a dönüşmesinden başka seçenek kalmayacak demektir.
O nedenle, seçimlerin ertelenme kararı bardağı taşıran son damla olacaktır denilebilir.
Artık ‘seçim’ değil ama ‘gasp’a nasıl ‘gazap’la yanıt verileceği gösterilecek demektir.
İşte iktidarın önündeki ‘seçim’ tam da böylesi bir seçimdir.